Kutsal direniş, diriliş savaşımız, 25. Newroz’unu da büyük bir başarıyla karşılama gücünü göstermiştir.
Büyük tarihi düşüşün, belki de Med’lerin yıkılışıyla başlatırsak, ki bu bir Mezopotamya uygarlığıydı 2500 yıllık gibi bir düşüşün ardından; belki de onun tam karşılığı olan, yani her bir yılı bir yüzyılı bulan bu 25 yıl gerçekten bir diriliş ve oldukça kurtuluşa yakın oluyor. Tam düşünebilirsek, nerden geldiğimizi ve nasıl bir duruma sokulduğumuzu anlayabilirsek ve nasıl olmamız gerektiğine dair de bir düşünebilirsek ve neler yapabileceğimizi kararlaştırabilirsek, göreceğiz ki yaşam denilen ölümden beter ve çıkacaksak kendi insanlığımıza, toprakla karışmış özgürlük kimliğimize; bunun sınırlı bir nefes alışverişinin bile ne kadar değerli olduğunu mutlaka takdir etmek gerekir, ondan da öteye büyük bir minnettarlıkla başta şehitler olmak üzere, bu yıllarda anlamlı bir direnişte bulunan herkesi, başta büyük Newroz şehidimiz Mazlum Doğan’ın, Zekiye’lerin, Rahşan, Ronahi, Berivan’ların o büyük şehadetlerinin ve hemen her yıl o kutsal serhıldan isyanlarımızın son ifadesi ‘90 yıllarındaki Nusaybin, Cizre, Şırnak, Lice, Van ve giderek bütün Kürdistan kent ve köylülerinin o şehitlerini de bu Newroz’un özüne yerleştirirsek, göreceğiz ki yaşamın başka türlü anlaşılması, savaşın başka türlü verilmesi gerekiyor. Bu 25 yıl üzerinde sürekli durulmalı, dersler çıkarılmalı ve varsa insanlık iddiamız, gerçekten ana topraklarımızda bir yaşamaya güç getirmek istiyorsak, yürekten ve irade ile bunu başarmak istiyorsak gerçekten bu yıllar kendimizi yeniden yapma, yaratma yılları, hemen hemen kaybolan kaybedilen her şeyin bulunma yılları. Bir özlü düşünceden tutalım, bir özgürlük nefes alışverişine kadar, bu savaşın esasta bunun en son çabası olduğunu bilerek anlayabilmelisiniz. Gerçekten bu anlamda PKK bir diriliş olayı, yeni gün olayı, bir Newroz olayıdır. Boşuna biz bugüne PKK’yle başlamadık. Ama aynı zamanda bu korkunç bitişin karanlığın eşiğindeki zayıf insanimizin, kendisine dürüst bir ad vermesidir. Kendine ben dürüst olacağım sözünü vermesidir. Hiçbir umut işaretinin olmadığı bir dönemde bile ben inandırıcılığı bile olmasa, hiçbir şansı olmasa “ben, bu kimlikle ve bu söz için yaşayacağım, gerekirse savaşacağım”, diyebilmesi işin özüdür. Başka türlü olmuyor. Kendim o günü şu an gibi hatırlıyorum. Düşmanın paytaxtinda silik, iddiasız ve yutulmayla karşı karşıya olan bir gençlik döneminde ve hem de sömürgeciliğin bütün çekici imkânlarıyla karşı karşıya iken ve kendimi size ait olan hiçbir şeyde ilgiye değmeyecek kadar geriyken, bitmişken böylesine bir günde bir tercih yaptım. İmhaca sömürgeciliğin oldukça imkân dahiline giren yaşamına hayır, ne kadar umutsuz, olanaksız ve belki de imkânsız gibi gözüken bu özgürlük umuduna, her kesin mensupları da dahil hiç inanmadıkları, belki her şeye anlam verseler de bu adıma anlam veremeyecekleri bu bir adıma biz başlasak ne olur? Dünyada ve tarihte eşi belki de yoktur. Biz bu kararı verdik. İki sözcükle olacaksa ana topraklı ve kimlikli bir yaşam, yaşam yine olacaksa özgürlükle olsun dedik. Ve o gerçekten büyük umut savaşına giriştik.
Bu tarihi, şüphesiz bir hitapla dile getirmek mümkün değil. Bu 25 yılı mümkünse sürekli incelemeye değerlendirmeye almak, gittikçe daha da derinleşen teorisini ortaya çıkarmak kadar ki vardır başlangıcında iradesi vardır, onun siyasetteki ifadesi nedir? Geliştirmek istediği yaşam, askerlik dilindeki ifadesi nedir? Neyi gerçekleştiriyor. Bütün yönleriyle bir değil bin daire çizerek daha derin ve daha da giderek yükselen bir biçimde bu yılları böyle anlayabilmek, bu yıllarla büyüyebilmek, bu yıllarla yeniden yaratılmak. O Önderlik gerçeği denilen, PKK gerçeği denilen olay bu. İçinde neler yok ki: Silik insandan tutalım en hainine, eşsiz kahramanlarından tutalım en düşkününe, en güzelinden tutalım en çirkinine, en korkağından tutalım en kahramanına, en dirisinden tutalım en ölüsüne kadar her şey var. Bu yıllar, bu çağdaş Kürdistan yılları; PKK dışında her şeyin bittiği, adinin bile kalmadığı son bir çare olarak, olacaksa insaniliğimiz, yaşayacaksa kimliğimiz, mümkün olacaksa kurtuluşumuz, gelin bunu tartışın deme hareketidir her şeyden önce. Daha sonra mümkünse bir karara ve ondan da daha ötesi bir iradeye, bir savaşa caba yol açabilir miyiz, hareketidir.
……
Nedir Newroz? Gün ışığına çıkan çiçektir, yaşama duruştur, doğanın rengarenkliğe açılışıdır, bütün yaşam damarlarına kan verilmesidir. İşte PKK‘de böyledir. PKK gerçekten Newroz partisidir. Yaşama yürüyen kanın partisidir. Diriliş için doğasında bir şey varsa onun yeşillenmeye, çiçeklenmeye açma girişimidir ama birde bu Newroz günlerinde sert esen kasırgalar vardır. Bazen çiçekleri bile kasıp kavuran, meyveye kesilmek iddiasında olan meyve tohumlarını da yakan, onlar içimizde yok mu! Var. Diriliş tohumlarını az mı kasıp kavurmaya zemin oluyoruz. Az mi kasıp kavuruyoruz! PKK’nin Newroz PKK’si olması ne kadar yerinde! Ne kadar yaşamsal ne kadar açıklayıcı! Ama tarihini, güncelliğini kasıp kavurmaları da ne kadar gerçekçi! Gerçeği olduğu gibi kabul etmek daha doğrudur. Biz her zaman şuna inandık. En son bir sözü şöyle söyledik, hiçbir kanun “özgür yaşam” kanununun üstünde bir güce sahip olamaz. En büyük güç, kanun, özgür yaşam kanunudur. O halde, TC’nin Anayasa maddeleri, anayasa kanunu en çok bu cumhuriyet böyle bir cumhuriyet, birlik, bütünlüğü tartışılamaz. Bütün bunları bizim için söylüyor. Nedir o? “Yaşamayacaksınız, yani en büyük kanun olan özgür yaşam kanununa yer yoktur “diyor. Bizde ilk çıkışımızda tersini söyledik. En büyük kanun özgür yaşam iradesidir. Ve galip gelen de tüm yönleriyle olmasa da budur. Bu yasalar, ölüm yasaları en güçlüsüdür diyenler ve her gün bu yasaları kan kusturarak uygulayanlar, açıktan düşmanın ölüm yasaları kadar birde hainlerin, hiç özgürlüğü tanımayanların yasaları, bir de çürümüş, kendisinin olamamış, kendisini tanımlayamamış, bir ilkenin ve bir özgürlük iradesinin sahibi bile olamamış siliklerin, maymunların yasaları, bukalemunun yasaları. O çok söylenen muğlak, en kutsal amacı karşısında bile bir türlü doğruya gelemeyenlerin yasaları. Ki onlar da çok güvendiler bu yasalarına. Böylece üç tane temel yasa koyucu, açıktan katliamcı yasa, hain yasa, düşkün silik bukalemun yasası karşımızdaydı ve bizde dedik, özgür yaşamın yasası olacak dedik. Ve bu yıllara bu yasayı dayattık. Görüyoruz ki bu yasa en güçlü yasadır. Özellikle TC’nin bu asla denilemez ve niyet edenlerin kellesi gider dedikleri, zırh gibi yasasını delmekle kalmadık, paramparça ediyoruz. Hainlerin de öyle. Yanına bile yaklaşılmayanların yasalarını başına bela ettik. Acınacak durumdalar. O muğlak kişiliksizliklerin bir bit kadar ancak değerini olabileceklerini ortaya koydum. Özgürlük ağacının bağrındaki bu kurtçuklarını da artık yasalarıyla birlikte perişan ediyoruz. Bunlar güzel işlerdir. Özgür yaşam kanununa açıklık kazandırmaktır. Oldum olası ben fazla süslü cümlelerle, madde madde yasa sıralamadım. Mezopotamya’da Hamurabi’nin de yasaları vardır. Asur’un en başta yasa koyucu olduğu bilinir. Korkunç yasalardır. Ve tarihte yasalar bu toprakta doğdu. İlk temelleri burada atıldı. Egemenler adına, uygarlık adına. Ama gerçekten bir de özgürlüğün savaşçıları da vardı bu topraklarda. Köleci, en kati Asur imparatoru çözüldüğünde yalnız Kürtlerin değil, Asur halkı da dahil bütün halkların bir özgürlüğü de başladı. Bu anlamda Mezopotamya bir özgürlükler ülkesi ve tarihidir de. Demirci Kawa’dan, Mazlum’a kadar çok soylu özgürlük savaşçıları vardır. Hallacı Mansurlardan yine tutalım Pir Sultanlara, Sivas’ta yakılan Nesimilere kadar hepsi bu toprağın özgürlük savaşçılarıdır. Ama gerçekten TC’nin şahsında en son kendini dile getiren egemenlerin acımasız yasaları da vardır. Bunlar büyük bir savaş içindeler. Biz bu savaşta yerimizi iyi tayin ettik. Halkların direniş tarafında yer almak, özgürlük yasalarına bağlı kalabilmektir. İnsanlıkla burada başlayan özgür yaşama ve özgürlük tarihinin bu beşiğine bir kez daha şahitlik etmek bağlı kalabilmektir.
Bize çok çekici geldi ve bugün bizi buraya getirdi. Mutluyuz, gerçek kutlamanın içindeyiz, başlarken biz söz söylemiştik.
Bundan sonra bütün günler Newroz’dur, dedik. Ve bu 25 yılda bütün yıllar gerçekten Newroz’lu günlerdir dedik, sözümüz buydu. Çiğnetmedik. Fakat zalimlerin dayattıkları acıları, işkenceleri vardı. Kasıp kavurmaları vardı. Yaktılar nice insanları. Her türlü teknikle, silahla, işkenceyle yaktılar. İşte yüreğimiz diyor ki, bu yakılanların anısına nasıl sahip çıkılacak? PKK bunun intikam gücü. Zekiye’ler, Zilan’lar, Ronahi’ler bugünlerin büyük şehitleri olurken, aslında tamda özgür yaşam nasıldır sorusuna ulaşmak için buna yaptıklarını bizzat sözlerinde, vasiyetlerinde biliyoruz.
…….
25. Newroz PKK sözü, ordu sözü kesinlikle anlaşılmalıdır. Doğru verilmelidir ve kimsenin çiğnetmesine de fırsat verilmemelidir. Tekrar söylüyorum. Bu büyük şehadetlere bağlanış, halkımızın gerçekten ciddiye alınması gereken yetersizde olsa özgürlük umutlarına sahiplenme. Bundan daha birinci bir görev düşünülebilinir mi? Ve düşmana ve haine ve işbirlikçiye ve içimizi karıştıranlara öfkemiz var. İşte verilecek cevaptır. Bu doğru bağlanış, doğru partileşme, yetkin ordulaşmadır. Ben hiçte böyle kuru bir şekilciliği dayatmayacağım. Ama onun en şahane partilisi ve askeri olmayı bilmek sizin şerefiniz olmalıdır. Başka türlüsü ne kurtarır ne yaşatır. Sadece yaşatırsa hain gibi, işkenceci gibi, itirafçılar gibi yaşatır. Onu mu kabul edeceksiniz, asla diyeceksiniz. O zaman geriye doğrusu kalıyor. Şunlarda çok kötü artık. Bir köylü gibi işte bugünü kurtaracak kadar çalıştık. Bu da en az diğeri kadar tehlikeli. Böyleleri çok içimizde. Merkezimizi, orta kademelerimizi ve tabanımızı nerdeyse işgal etmişler. Bugünü kurtardık diyen köylü bugün dünyanın en rezil köylüsüdür. En karnı aç emekçisidir. Bu PKK’ye tümüyle ters, ordusuna da terstir. Bana tamamen terstir. Kabul etmiyorum bunu. Yanlış buluyorum ve en ciddi tehlike kaynaklarından birisidir. Köylünün namus kurtarma anlayışı gibi, namusunu sözde onurunu kurtarıyor. Ama köylü şu anda her türlü namussuzluğun başında parçalandığı toplum gerçeğidir. Böyle özgürlük anlayışıyla dünyada dolaşan insanımız en zavallısıdır. Partide bunu temsil etmenin anlamı yok. Partinin çizgi iradesi değil, ordunun bir kuralına yaratıcılıkla bağlanamıyor. Hep tekleşmeden bahsediyor. Aslında kendisini tekleştiriyor. Sözüm ona özgürlükle özerkliği karıştırıyor. Tek kalsın, biraz PKK'nin üzerinde yaşasın ve birazda çalışsın. Bunu bırakın. Bütün yaratıcılığı, bütün yazmamız gereken destanları komikleştiriyor. Bu haklı da. Sözüm ona bu yaşam pratiğini de kesinlikle terkedin. En az kötü niyet kadar bundan da nefret ediyoruz. 25 yıldır hala tam yoğunlaşamadık diyenler var. Ama Zilan da bir yıllıktı, nasıl yoğunlaştı? Agit, hiçte 15 yıllık savaş tecrübesine sahip değildi. 2 yıllıktı, nasıl yoğunlaşmıştı? Yazdıkları tam bir gerilla günlüğüdür. Yaptıkları da tamamen en zor koşullarda gerilla pratiğidir. Demek ki, bunun yoğunlaşmayla, eğitimle fazla alakası yok. Dürüstlükle, kararlılıkla, içtenlikle, yaptığı işine yüksek duygularla, arzuyla bağlanmayla ilişkisi vardır. Bunlar eksiktir. Bunları yaratacaksınız kendinizde. Hepiniz bunu yaratabilirsiniz. Bu eğitim düzeyi ile, bu tecrübeyle bin kat Zilan’ın, Agit’in üstünde bir rol oynayabilirsiniz. Zaten onlar, bir çağrıdır artık. Koşacak olan biziz ve PKK’nin şehit anısına bağlılığı kesinlikle böyle anlaşılmalıdır. O hakedilmeyen ve çoğunun da sözüm ona komuta tarzınızdan kaynaklanan bütün o gencecik savaşçıların son nefesleri bir emirdir. Bunu iliklerine kadar nakşetmeyen kişi, komutan olamaz. Bunu mutlaka çözeceksiniz. Bunun gereklerini mutlaka yerine getireceksiniz ve o zaman sizi kabul edebilirim.
…..
Bu temelde bu şanlı, zaferli ve PKK’li 25. Newroz’u siz değerli tüm partili militanlarımıza, halkımıza kutluyorum. Selamlıyorum, sevgilerimi sunuyorum!
Güzel bir Newroz karşılaması oldu. Oldukça şanslısınız. Bu okulumuzun öğrencileri ve birde Ortadoğu’nun gerçekten çok önemli bir konferansı temelinde büyük bir aydınlığı, kararlarda yakıcılığı yaşıyoruz. Newroz’la böyle bütünleşmeniz yerindedir. Bu büyük şansı tabi kendi kararlılığınız da sorumluluğunuz da ve gerçekten bu konuşmamızın da ışığında tek başsına bunu bile böyle ele alır ve bundan sonrasını karşılamaya çalışırsanız, bu Newroz’un gerçeği tek başına bile sizleri zafere kadar savaştırır. Bir kez daha buna inanıyorum. Bir kez daha selamlıyorum!
21 Mart 1998