Devrimci mücadelemiz birçok gelişmeye yol açarken, sanat üzerinde etkili olmaması düşünülemez. Hatta denilebilir ki, Kürdistan’da sanat, temelde biraz da gelişme gösteren devrimimizden kaynaklanıyor.

Özellikle edebiyat sanatının yeniden diriliş biçiminde, tüm gücünü, konumunu, ilk defa çok ciddi bir şeklide yaşadığı bu alt üst oluşla birlikte kendine gelmesi, dirilmesi, yaşama gözünü açması söz konusudur. Sanatın işlevi, şimdi her zamankinden daha iyi ortaya çıkmaktadır. Özelikle edebiyat sanatının oynayacağı rol, gittikçe anlamlı olmaktadır. Edebiyatın da günümüzde en yaygın biçimi olan roman türü, devrimci yaşamı anlatma ve doğru devrimci yaşamın nasılına cevap vermek açısından en verimli bir dönemin içine girme şansını yakalamıştır. Yaşamdaki alt üst oluş oldukça kapsamlıdır. Toplumsal yaşamın bu kadar köklü değişim ve dönüşüm geçirmesi, sadece ideolojik, siyasi, askeri değerlendirmelere konu edilmeyi yeterli kılmamakta tam tersine, gittikçe artan bir biçimde edebi çözümlemelere de ihtiyaç hissedilmektedir.

Devrim edebiyatsız düşünülemez. Devrimci mücadelenin daha anlamlı, daha güzel olması ve gelişmesi sanattan epey güç alacaktır. Sadece ona kaynaklık teşkil etmeyecek, ondan güç alması da oldukça önem kazanacaktır. Dolayısıyla hareketimizin yol açtığı alt üst oluşları, sanat ve edebiyat cephesinde gerçek anlatım ifadelerine kavuşturmak ertelenemez bir görevdir.

Devrimci yaşamın kendisi bir sanat, bir eser gibi yürümektedir. Hem de görkemli bir sanat kolu olabilecek pek çok noktada uç vermektedir. Bunu kendine esas alan çalışmalar, eğer doğru bir uygulama ile karşılık verirse, hiç şüphesiz en büyük bilimler ortaya çıkacaktır. Bazı denemelere girişilmekte; şiir, roman veya anı derlenmektedir. Ancak gelişmelerin boyutu artık kapsamlı romanlara ihtiyaç göstermektedir. Mücadelemizi birçok şekilde dile getiren romanlar artık ihtiyaç haline gelmiştir. Mücadelemizin ana çizgisini bir de bu yönüyle dile getirmeyi düşündük. Bununla ilgili bazı taslaklar üzerine tartışmalar yürütülüyor. Mücadelemize çeşitli yönlerden katılan militanların getirdikleri görüşler, şüphesiz buna katkıda bulunacaktır. İster zindan ister dağdaki ister çeşitli alanlardaki yaşamları dile getirdiğimizde ve bu açıklamaları sunduğumuzda zengin bir roman malzemesi ortaya çıkar. Bu malzemelere dayanarak dikkat çekici bazı eserler ortaya çıkarılabilir. Geliştirdiğimiz söyleşiler, bu anlamda daha zengin bir malzemeyi ortaya çıkarmak içindir.

 

Daha önce bir roman taslağı geliştirmiştik, hiç şüphesiz bu çok yetersiz bir taslaktır. Ana çizgilerle bunu ortaya koyduk, ancak çok eksikti. Katkı sunacak birçok çalışma daha yaptık. “Dirilişin Öyküsü” adı altındaki değerlendirme, çeşitli röportajlar, hatta çözümlemeler de roman konusunda epey katkı sunabilecek cinstendir. Bütün bunları malzeme olarak değerlendiriyoruz ve her gün yeni örneklerle geliştiriyoruz. Yoldaşların bu tartışmalara katılmasına yüksek değer biçiyoruz, bu yöntemin verimli olduğuna da eminim. Yaşamın kendisini dile getirmek, yaşayanların dilinden aktarmak, hayal gücünü de göz ardı etmeksizin öteki tarzın bir biçimi olarak düşünüyoruz.

Belki bazı sorularla konuya daha da derinlik kazandırmayı isteyebilirsiniz. Taslakta olsun, taslak dışında bazı konulara ilişkin olsun belirtmek istediğiniz hususları, soruları tartışabiliriz.

– Önderlik Fatma unsuru ile olan ilişkisinde, özellikle ilk dönemlerde duygusal bir yaklaşımın olduğunu belirtmişti. Bu duygusallığın düzeyi ve biçimi nasıldır?

Duygusallığı yaşadığımı sanmıyorum. Siyasi endişe yönü ağır basıyordu, bu temele dayandırmak daha doğrudur. Eğer siyasi bir temeli olmasaydı, duygusal yaklaşımı esas alacağımı sanmıyorum. Bunun temeli siyasi bir temelden kaynaklanmış olabilir. Bu, gittikçe yoğunlaşmış bir siyasi temele sahiptir. Siyasi temeli, siyasi değeri olmayan ilişki benim nazarımda çok değersizdir. En yakın ilişkilerim bile, belli bir siyasi amaca hizmet etmezse bundan nefret ettiğimi, bunu paramparça etmek ve kendimden uzaklaştırmak istediğimi rahatlıkla belirtebilirim. Benim için duygulanılacak insan, ciddi bir siyasi gelişmeye, uzun vadeli, soylu, yücelmiş bir yaşama adım attığında söz konusu olabilir. Tipimi çizmeye çalışırken geçmiş dönemi değerlendirme gereğini duyuyorum.

Duygularımın temelinde bir amaca hizmet, plana ve o zamanın düşünce gücüne göre belirlenen hususa dayalı bir gelişme oldu mu, ona tutkuyla sarılma söz konusu olur. Bu konuda herhangi bir geleneksel, yerleşik kuruma, ahlaki tutuma hiç değer vermediğimi de söyleyebilirim. Aile ortamındaki ana-baba bağlılığından tutalım çeşitli akraba, yakınlık bağlarına hep bu çerçevede yaklaştım. Benim için yol arkadaşlığı duyguların temelidir. Benimle amaca doğru kim yürüyorsa onunla samimiyet gelişebilir. Nereye el atarsam, en az o oranda değer veririm, ilgi gösteririm. Aksi halde bir ilişkiyi, kurumu, yaşamı bunun dışına çıkarırım, ondan vazgeçerim. Nitekim yaşamımda bunun gibi sayısız örnek vardır. Mücadelede kişi ne kadar kalırsa kalsın, isterse gözümün içi olsun, ona fazla acımam, onun karşısında duygulanmam. Kendimi tercih etme durumum var. Fakat duyguların temelinin daha derinliğine kavranması gerekir. İnsan ilişkilerimizde bu konuda oldukça ilkesiz, özellikle de siyasi temelden yoksun, kin, nefret, sevgi benzeri duygulanmalara girildiğini görüyorum. Bunların değer ifade etmeyeceğini belirtmeliyim. Örgütselliğe, ideolojik tutuma, özellikle de ciddi bir siyasiliğe dayalı gelişmeyen kinler, öfkeler, sevgiler fazla anlamlı olmaz. Kaldı ki beyin güzelliği siyasi derinlikle, dolayısıyla yaşamın bu temelde çözümlenmesiyle bağlantılıdır. Siyasi çözümlenme, örgütleşme gerçeği, onu daha da militanlaştırma ne kadar gelişkinse, o kadar gelişir.

Hiçbir zaman unutmamak gerekir ki, ilişkilerinde örgütsel, siyasi derinliği, çözümleme, eylem ve anlatım gücünü yakalayamayanlar, diğer yollarla ilgili kaynağı, yine bunun bir sonucu olarak duygu gücünü fazla elde edemezler. Elde eder gibi görünseler de yapaydır, bireyseldir, ciddi ve kalıcı bir sonucu olmaz. Bu, çok az dikkat edilen bir husustur, fakat bunun gerçeği böyledir. Sevilecek ilişki, ciddi bir siyasi temelde boy atan ilişkidir. Örgütsel ifadesi olan ilişkidir, propaganda değeri olarak kendini kitlelere kabul ettirecek ilişkidir, davranıştır. Bu, Kürdistan’da tamamen böyledir, bunun dışında güzellik ve sevgi kaynağı aramak fazla anlamlı değildir. Zemin ve temel kaynak böyle olmakla birlikte, biçime önem vermek gerekir. Buna üslup ve yaşam tarzının biçiminin geliştirilmesi diyorum. Kaldı ki sağlam olanın bu konularda da belli bir yetkinleşmeyi, olgunlaşmayı yaşayacağı açıktır. Kürdistan’da duygular ancak böyle zeminlere, kaynaklara dayalı olarak gelişebilir. Diğer biçimleri; akraba ilişkileri, bir zorda kalma sonucu doğan ilişkiler, paraya dayalı ilişkiler, rütbeye dayalı ilişkiler, sadece fiziki biçime dayalı duygular benim pek itibar etmeyeceğim yaklaşımlardır. Ne yazık ki toplumumuz bu yönüyle çok ilkesizdir; örgütsel, siyasi, ideolojik zeminleri ve derinliği olmayan duygulara, ilişkilere boğulmuş gitmiştir. Gözyaşını, tutkuyu ve heyecanı hep böyle anlar, fakat hiçbir zaman da mutlu olmaz, sağlıklı bir duygu dünyasına da ulaşmaz. Sağlam bir duygu dünyasını, kutsal amaçları olan ve buna militanca ulaşmayı esas alan bir hareket temelinde yakalayabileceğimize dair sadece belirlemeler yapmıyoruz, hayatın da her gün çok açık gösterdiği gelişmeler yaşanıyor. Duygular dünyası bu temelde ortaya çıkıyor. Duygular, ister olumsuz değerlere karşı kin, öfke biçiminde olsun, ister sempati, sevgi biçiminde gelişsin, esasta çizgiye dayalı olarak gelişmelidir. Mutlaka bir derinliği, bir güç kaynağı olmalıdır ki, anlam teşkil etsin. Bunun dışında duyguları kullanmak rezilcedir ve bu, çoğunlukla da nefrete yol açar. Bazıları ilkeden, çizgiden saptı mı, yakınımızda olsa, gözümüzün içi de olsa o gözle görmek istemem, benim karşımda yok olmalıdır, yerin dibine girmelidir. Çok tahammülsüzüm ama çizgiye doğru yaklaşan davranışlara da büyük sevgiyle ilgi gösteririm, yardımcı olurum. İlişkide yaklaşımım budur.

– Önderliğin kişiliğindeki irade hakimiyetini görebiliyoruz. Bu güçlü hakimiyet olgusunda, Kürt halkının veya Kürt erkeğinin iradesizliğinin, hakimiyetsizliğinin rolü nedir? İradeye hakim olmada ölçü olarak neyi alıyorsunuz ve bunu nasıl sağlıyorsunuz?

Kürt insanındaki büyük iradesizliğin bende yarattığı büyük öfke, tepki olağanüstü bir irade gücüne ulaşmam gerektiğini ortaya çıkarmıştır. Benim yaşamım ve hikayem, yaşanılan muazzam güçsüzlüğün güce dönüşümüdür. Bunu sandığınızdan çok daha derin, yoğun, hesaplı ve ölçülü geliştiriyorum. Belki de hiçbir arkadaşımızın aklından, hayalinden geçirmediği bir biçimde güçsüzlüğü güçlülüğe, iradesizliği iradeye, örgütsüzlüğü örgütlülüğe, zavallılığı görkemliliğe dönüştürme; her türlü tembelliği, boşta kalmışlığı çalışkanlığa dönüştürmeye çok büyük değer veriyorum.

Güce, iradeye ulaşma ve bu konuda insan yeteneklerini kullanma benim için sadece bir yaşam felsefesi değil, bir tutkudur. Bunun dışında yaşamı düşünmem, ilgi de göstermem. Bana göre zayıf insanların yaşamda hiçbir değeri yoktur. Kendi yeteneklerini geliştirmemiş insanın hiçbir kerameti yoktur. Bu insanları asla ciddiye almam, sevmem, fazla anlamak, dinlemek, konuşmak istemem.

Kürt insanındaki derin irade, bilinç darmadağınık olmuş, zihniyetin neyin peşinde koştuğu belli olmayan harap dünyası, çok sistemsiz yaşayışı, bende çok büyük tepki yarattı. Namussuzdur, alçaktır, şerefsizdir. Bunlara hiç saygılı bakmam, aksine her gün müthiş öfkeyle bakarım, kişiliğimde ona karşı tam bir direnme gelişir. Çocukluğumdan beri hep böyledir. Zayıflığın ölçütü olan bir ilişkiyi, evin içinde gördüm mü o çocukluk halimle bile adeta öfkelenirdim ve onların yanından kaçmak isterdim. Gücüm yettiğince kavga ederdim, yetmeyince kaçardım ve bu çok sistemliydi. İlgilerimi, biraz anlamlı yolda yürümeye, doğru yolda grup oluşturmaya, beni güçlendirecek tutumlara girmeye yönlendirdim. Kısaca, sizde göremediğim bazı şeyler bunlardır. Çok zayıf yaşamı da zayıf iradeyi de kendinize yakıştırabiliyorsunuz. Hareket zayıflığıyla, çözümlenmemiş, sistemleşmemiş düşüncelerle, yine keskinleşmemiş iradelerle rahatça uyuşabiliyorsunuz. Bu sizin köklü gelişiminizi önlüyor; amaca dosdoğru yürümenizi, o amaca yürürken çok keskin olmanızı frenliyor. Zayıf kişilikleriniz biraz da bu iradenin sonucudur. Yüce amaç etrafında ve siyasi bilinçle irade gücü olmayı bildiğiniz oranda güçsüzlüğünüzü güçlülüğe, iradesizliğinizi iradeye, zayıflığınızı kuvvete dönüştürürsünüz.

Benim yaşamımı bu konuda iyi incelemeli ve daha derinliğine yaklaşmalısınız. Çocukluktan günümüze güçsüzlükten güce dönüşümü ideolojik, örgütsel ve bunun eylemsel zeminlerinde nasıl yaptım? Üslubum, tarzım nasıldı? Güç toplamaya hangi yöntemlerle işlerlik kazandırdım? Güç kaybetmemek için nasıl tedbirli oluyorum? Bütün davranışlarım ne kadar toparlayıcıdır, planlayıcıdır, keskindir, savaştırıcıdır, ayırt edicidir, seçmecidir, korumacıdır, sürekli geliştiricidir? Bu hususlardaki kişiliği tanıyamazsanız, Önderlik olayını çok eksik anlamış olursunuz. Kişilik gelişmesine bu yönlü yaklaşmayı ve bu temelde kendinizi mümkünse toparlamayı, yetkinleştirmeyi bilmelisiniz.

Yüksek bir irade gücü olmadan, güçlü bir devrimci yürüyüşünüz olamaz. Düşman hızı karşısında yapacağınız yürüyüşte, arkanızda mutlaka bir yerden sizi tutup düşürebilirler. Bunu önlemenin tek yolu, düşmanın asla ulaşamayacağı irade gücüne ulaşmaktır.

– Fatma unsurunun daha önce bir duygusal ilişkisi bulunmakla beraber, Önderliğin grup içinde ön plana çıkmasıyla Önderliğe yaklaştığını görebiliyoruz. Önderlik bu çıkarcı yaklaşımı gördüğü halde, neden ilişki geliştiriyor ve bunda duygusallığın rolü var mıdır?

Sanıyorum o ilişkilere çok duygusal bakıyorsunuz. Benim yaklaşımımın toplumsal ve döneme göre siyasal anlamı vardır. Görünüşte duygusal gibi, ama özünde büyük bir siyasi gelişmeyi yaşadığı sonradan çok iyi anlaşılıyor. Onun kişisel çıkara dayalı hareket etmesi, benim siyasi arayışımı, siyasi temelde yaklaşımımı değiştirmez. Hemen hemen herkese karşı yaklaşımlarımda böyleyim. Görünüşte çok dostane, çok bireysel bir ilişki anlaşılır, fakat çok yoğun bir siyasi değerinin olduğu sonradan ortaya çıkar. Onun kişisel çıkar peşinde olması, benim fazla ciddiye almamı gerektirmez. İlişki, ortaya koyduğum çerçevedeydi. Kürdistan’da hesap vermek durumunda olan bir aile ve ailenin hesap vermek durumunda olduğu bir partisi var; yine hesap vermesi gereken bir solculuk var. Benim için bunlar yeterlidir ve duygu ilişkisi de bir hesap sorma ilişkisidir. Bunu biraz iyi anlamak durumundasınız. Benim büyük ilişkilerimde insanları tek taraflı ele alma değil, tüm yönleriyle sorguya çekme ilişkisini de bağrında taşıyan bir tarz söz konusudur. Her yaklaştığım ilişki, çok iyi anlaştığımı göstermez. Önemli oranda düşmanlık içeren ilişkiler de vardır. Tepki, çatışma içeren birçok ilişki de vardır.

Bu ilişkinin de büyük çatışma ilişkisi olacağı başından belliydi. Hedef; çok samimi, çok gelişkin duygular yaşamak değil, hesaplaşmaktır. Ama bu hesaplaşma acaba olumluya dönüşebilir mi? Onu da sonradan görecektik. Zaten onu açıklıyorum, eğer iyi bir devrimci olursa bu bir kazanımdır, olmazsa bir ittifaktır. İttifakı lehimize çevirdik. MİT bile olsa, MİT’i de kullanmış olacağız. Bu ilişkiye bunun gibi endişelerle yaklaşıyordum. Dolayısıyla bu ilişkinin siyasi içeriği oldukça büyüktür. Yaklaşımda zemin, amaç, gelişkinlik düzeyi ararım. Düşman ilişkisi de olabilir. Düşmanla iyi uğraşırsan, bu da başarıya yol açabilir. Çok geri konumda biriyle uğraşırsam onu da ilerletebilirim. Davranışlarıma hep samimi olayım, çok rahat edeyim mantığı hakim değildir. Sürekli bir savaş ilişkisi biçiminde ele alıyorum. Çıkarcı olması engellenemezdi. Beni tahrik ediyordu. Neden böyle yaptı? Bunu biraz daha anlayalım; sakatlığı hangi nedenle işleyebilir? Tek aradığım şart yeter ki kaçmasın, yeter ki biraz yürüme gücü göstersin; bundan başka bir şey beklemiyordum. Beklesem de belirleyici değildi ve bütün bunlar çok açık dile getirilmiyordu. Potansiyel olarak bizim yapımız da biraz öyledir. Hassas ve endişeli olmak kişiyi son derece uyanık kılıyor. Şuna benziyor; örneğin burada bir yılan olsa, her adım atışında çok dikkatli olursun, her an o yılan bir yerden senin karşına çıkabilir düşüncesiyle pür dikkat kesilirsin, bu da güçlenmeye yol açar. Benim yaşamım sürekli böyle geçiyor.

Diyeceksiniz huzur var mıydı? Bizim evde huzur yoktu, aile mensupları her gün birbirleriyle didişiyorlardı ve bu beni tahrik ediyordu. Belki de ailemin bu özelliği gereği böyle bir ilişkiyi ele aldım. Bu bizi, sorunu daha gerçekçi değerlendirmeye, gafil olmamaya, çok uyanık olmaya, yine aldatmamaya ve özgüce dayalı yaşamaya itti.

İnsanlar, kardeşlik, analık vb. ilişkilerle oynamamalı, bunlar karşısında ciddi olmalıdır. Eşlik, dostluk ilişkisi böyle kullanıldı mı, o insan değersizliğini ortaya koymuştur. Ama bizim toplum bu işe bayılır. Ben hayatımda şunu da öğrendim; asla üstünlüğe, asla ucuz tepkilerle hareket etmeye takılmayacaksın, çünkü bu küçüklüktür. Aldığım sonuç; kendi kişiliğini toparla, kendi kişiliğini olağanüstü değerli kıl. Bunda sağ kolum da olsa ona dayanmam, esas itibarıyla kendime dayanırım. “Sana dayanmıştım, ama umutlarım boşa çıktı, yıkıldım” söylemleri ucuz edebiyattır, anlamsızdır. Hiç kimseye ölümüne dayanmayacaksın. Dostluk ve yoldaşlık bağlarının yaşamımda ne kadar önemli olduğunu görüyorsunuz, ama hiçbir zaman bir dosta, bir yoldaşa tümüyle dayanmadım. Duygularımın ne kadar güçlü olduğunu biliyorsunuz, ama hiçbir zaman duygularımı kölece birine bağlamadım. Öyle olursa saygısızlık olur. Kendim ne kadar fakir de olsam, yine kendim olarak kalmalıyım, ne kadar küçük görülürse görülsün, ben yine kendim olmalıyım. Büyüklüğe ulaşacaksam bunu birilerine dayanarak değil, emeğimle, çabamla sağlamalıyım. Bana göre bu daha güzeldir. Dolayısıyla ilişkideki bağımsızlığı korumak önemliydi, zaten çocukluğumdan beri de bu hususları yaşıyorum. Nedenleri, biçimi ne olursa olsun bağımsızlığımı korudum. Birçoğunun çok darbe yiyeceği bir ilişki biçimini, belli bir siyasi amaca hizmet ettirebildim ve denilebilir ki, Kürdistan’da ilk defa böyle kapsamlı bir dönüşmeyi sağlayabildim. Bu anlamda tarihi bir dönüşüm değerine sahiptir.

Görebildiğim kadarıyla sizler biraz yüzeysel yaklaşıyorsunuz. Ben herhangi bir ilişki geliştirirken, geçmişi nedir, o kişi nasıldır diye sorgularım. Bana göre ajan bile olabilir, ama onu gözlem ve iradem altında tutarım. Sonuçta iyiyse de kötüyse de ortaya çıkarırım. Bir de kendime güvenirim, kişileri ilerletirim, güçlendiririm, yürütebilirim, insana yaklaşımım böyledir. Çok mükemmel olanlarla işe başlamam zaten mümkün de değildir. Kürdistan’da hiçbir insan mükemmel, sağlam ve net değildir; ancak devrimci mücadelenin ateşinde yeniden yaratılırsa belki biraz öyle olabilir. Bu yaklaşımım genel bir yaklaşımdır; insanları pratik içinde yetiştiririm, güce kavuştururum, anlarım. Benim için ölçü pratiğin içindedir, pratiğin ateşinde gelişmedir. Günlük olarak yaşama katılma gücü benim için önemlidir. Başkalarının beklediği ve sandığı gibi ilişkilere girmem, ilişkileri sürdürmem. Tarih şunu gösterdi ki, değerli olan ilişki tarzı, biraz bizim geliştirmiş olduğumuz ilişki tarzıdır. Bundan da hayli sonuçlar çıkarılabilir; geleneksel ve alışılagelen değildir, çarpıcı ama devrimci tarzdır. Bunun üzerinde düşünüp sonuç çıkarmalısınız.

 – Kadın, bütün çabalara rağmen neden mücadeledeki yerini alamıyor, bu konudaki yetersizlikler nelere dayandırılabilir?

Halkımız için söylenebilecek neyse, kadın için de söylenebilecek odur. Benzer bir konumu yaşayan halk gerçekliğimizdir. Kadının da yaşadığı, halkın köleliğinin biraz daha derinleştirilmiş biçimidir. Köleliği bu kadar derinliğine yaşayan, yaşamın bu kadar pasif bir öğesi olan birisinden, hemen güçlü çıkışlar beklemek mümkün değildir. Çünkü gericiliğin her türlü olumsuzluğunu uzun süre üzerinde taşıyacaktır. Kadını özgürlük mücadelesine çekmek eskisi gibi değildir. Çözümlemelerle, pratik çabalarla bazı ilerlemeler sağlandı. Günümüzde de oldukça da dikkat çekici boyutlara ulaştı. Mücadelede kadının engel teşkil edip etmemesi o kadar önemli değil. Çünkü devrimci mücadele herkesi hizaya getiriyor. Önderlik tarzı bu konuda erkeği de kadını da etkiler duruma getirmiştir. Sorunu gün yüzüne çıkarmamız çok önemlidir. Ulusal sorunu gün yüzüne çıkarmak için amansız bir mücadelemiz vardı. Bugün Çankaya’nın tepesinden tutalım dağdaki çobana kadar, ulusal sorunu iliklerine kadar hissetmeyen kalmamıştır. Kadın sorununu da biraz o duruma getirdik. Saflarımızda olsun, toplumda olsun, bu sorunu iliklerine kadar hissetmeyen kesim bırakmadık. Bu çözüm doğrultusunda ne kadar olgunlaşmanın sağlandığı da açığa çıkmıştır. Kürt kadınının içinden bazı özgürlük savaşçıları çıkıyor, kadın özgürlük alanı genişliyor, eşitlik kendini hissettiriyor. Yaklaşım doğru sergilenmiştir ve bu konuda yol da iyi çizilmiştir; yaşamak isteyenler de bu yolda yürüyecektir. Dikkat edilirse, çoğunuzun yaşam tutkusuyla birlikte bu yolda yürüme istemi vardır. Yaşamdan vazgeçmeyenler, bu çizilen yolun artık sağlam bir yürüyüşçüsüdürler; akın akın saflara gelmeleri bunu gösteriyor. Çözüm aslında ortaya konulmuştur, güçlü militanların ortaya çıkıp çıkmamasını çabalar belirler ve bu çabalar içine girilmiştir. Ancak bu çabalar yetersiz kalmaktadır. Belki Önderliksel seviyeyi tutturamıyorlar ama her geçen gün daha iyi anlaşılıyor ki, Önderlik çizgisi ve temsili önemli. Yaşamda iddialı ve güzel olmak, yaşamını anlamlı kılmak buna bağlıdır. Bunun dışında yol yoktur. Bunu hemen herkes giderek hissediyor ve yaşıyor. O halde, bu ihmal edilmezse, önü sürekli açık tutulur, çabalar sürekli dolu kılınır, yani eğitim, örgütlenme ve mücadele iç içe sürdürülürse çözümlenmiş kadın militan da çözümlenmiş kadın-erkek ilişkisi de ortaya çıkar. Israrla vurguluyorum, bunlar emekle yaratılıyor. Başlangıçta hazır ilişkiler de yoktu, sizlerle bile her gün savaş halindeyim. Ne kadar iyi niyetli, ölümüne bağlı olsanız da bu, mücadele verme gereğini ortadan kaldırmıyor. Çünkü mücadele ile insanlarımızı yaratacağız. Örgütsel kapasite kazanmazsanız, düşmanınızla savaş gücü kazanmazsanız, sizinle anlaşamam ve sürekli çatışırım.

Ben gerçekçiyim. Sizin böyle yönleriniz gelişmemiş olabilir, ama böyle kalsanız, çok mücadeleci bir kişiliğiniz de olmazsa, elbette güçlü çözümleri yakalayamazsınız, güçlü militanlaşmayı sağlayamaz ve yaşayamazsınız. Bu konuda da Önderlik tarzı hayli dikkat çekicidir. İlişkilerde hep mücadelenin ön plana çıkması, gittikçe bu konuda güçlü ve dayatıcı olması birçok gelişmelere yol açıyor. Herkes anlamıyor, uygulamıyor o ayrı bir sorun ama bu tarzın ilişki yarattığı, insanı ve kadını güçlendirdiği ortadadır. Daha da yüksek bir uygulama gücü, güçlü kadınları yaratarak, dolayısıyla eşitliğini erkeğe de dayatarak, onu da değiştirerek, dönüştürerek toplumda hak ettiği ve gereken yeri bulmasıyla sağlanır. Bu da “PKK’ye katıldık, her sorun halloldu” biçiminde anlaşılmamalı. PKK’ye katılmak demek, mücadeleye başlamak demektir. Hem de ideolojik, düşünsel, ruhsal boyutuyla mücadeleyi hemen her sahaya daha yoğun yaymak demektir. “Yoldaşız, anlaştık, her şey bitti” diyemezsiniz. Asıl mücadele parti içinde ve partiyle birlikte başlıyor. Özgürlüğünüz, her şeyiniz parti içinde ve partiyle birlikte gelişiyor. Bu açıdan PKK, aynı zamanda kadın özgürlüğünün en iyi sağlanabileceği bir mücadele zeminidir. PKK’de özgürlüğün mücadeleyle kazanılması söz konusudur. Bu konuyu da yanlış anlamayalım. Bizim de kadın ilişkimizin ne kadar çelişkili geliştiğini, PKK’lileşmeyle birlikte ele alabilirsiniz. Yaşadığımız örneğin muazzam bir çelişki, mücadele ve örgütlenme savaşı olduğu görülmektedir. Bu, az çok değişik de olsa, herkes için geçerlidir. Kuracağınız her ilişkinin bir mücadele ilişkisi olduğunu uzun süre göz ardı edemezsiniz, ettiğinizde ise kaybedersiniz.

Bu romanda önemli olan, ilişkilerdeki mücadeleci yöndür. Karşı taraf dürüst olmuş-olmamış, bu o kadar önemli değildir. İlişkinin yakınlığı, sempatikliği, antipatikliği de o kadar önemli değildir. Mücadeleyi dayatmak, mücadeleyle insan kazanmak ve yürütmek çok önemlidir. Çünkü bizde hazır ölçülmüş, biçilmiş insanlar yoktur. Verili insanlar hastalıklıdır, düşman etkilerini yaşarlar; bilerek veya bilmeyerek zayıf ve iradesiz kalırlar. Onlarla anlaşsam da aşk yaşasam da duygu geliştirsem de evlensem de fazla bir değeri yoktur. Çünkü bunlar ölü kişiliklerdir. Mücadele içinde de “partiliyiz, anlaştık, uyuştuk, sımsıkı beraber olduk” diyorlar. Bunun da pratik yaşamda fazla tutarlılık arz etmeyeceğini iyi biliyorum.

Kürdistan’da, PKK gerçekliğinde kolay anlaşmak mümkün değildir. Çok kapsamlı bir mücadele birlikteliğini hem birbirlerine hem de düşmana karşı çeşitli biçim ve dönemlere dayanarak yürütmeleri gerekir ki, saygıdeğer insan ilişkileri ortaya çıksın. Bu konuda da roman çözümlemelerinde ve diğer anlatımlarda epey ipucu verilmiştir. Bu ipuçlarına yüksek değer biçin ve o temelde dönüşüm sağlayın.

 

 

 

 
 
 
 

 

© 2025 hpgsehit.com KURDISTAN