Suriye’nin Halep kentinde doğup büyüyen Serfiraz yoldaş, başka binlercesi gibi bu tarihi metropole göç edip yerleşmiş Efrîn’li bir ailenin sekiz çocuğundan biri. Akdeniz’e bir adım ötedeki güzellikleriyle, çalışkan, saf, temiz insanları ve Kürt özgürlük mücadelesinde verdiği bedellerin sınırsızlığında başı dik, güzel Efrîn kentinin al yanaklı çocuğu.
Çokça örneğine rastlandığı gibi ailesinde partiye katılımlar yoğundur, şehadetler yaşanmıştır. Bunların üstüne bir de Önder Apo’nun tutsak düşmesini eklenince Serfiraz arkadaşın da gerilla saflarına katılmak dışında yapabileceği fazla bir şey yoktur. Çünkü ona göre tutsaklık bir halk için en büyük onursuzluktur ve Önder Apo’nun tutsak düşmesi Kürt kimliğinin esir edilmesinden başka bir anlam taşımaz.
Serfiraz arkadaşı gerilla saflarına katıldığında tanıdığı ilk gerillalar arasında sayan ve hafızasında güzel özellikleriyle yer edinmiş bir yoldaş olarak kalacağına vurgu yapan bir yoldaşı onun kişiliğine ve komuta özelliklerine değinmeden geçmiyor:
“Serfiraz arkadaştan bahsettiğimiz zaman insanın aklına militanlık özellikleri gelir. Dağda ilk tanıdığım gerillalardan biridir. Daha önce çalışmalarda kaldığım için çok arkadaşla tanışmıştım. Yeni savaşçı eğitimindeyken takım komutanımızdı. Ondaki fedakârlık, yaşama kattığı o güç ilgiye değerdi. İnsan onun karşısında kendisini mahcup hissederdi.
Bize parti saflarına neden katıldığından söz ederdi. Önderliğe yapılan komplo yılında dayısının şahadeti de yaşanmıştı ve bu nedenle katılmıştı. Dayısının adını almış, bu şekilde parti yaşamıyla arasında kopmaz bir bağ kurarak en iyi biçimde layık olmayı hedeflemişti.
Serfiraz arkadaşı yıllarca hasretini çektikten sonra gittiği kuzey alanlarında ilk karşılayanlardan olan bir başka yoldaşı, diğerlerinin anlatımlarını daha da zenginleştirecek şeyler söylüyor:
“Serfiraz arkadaşla Amanos alanında tanıştık. 2010 yılında bizim kaldığımız yere geçmişlerdi. Doğal olarak grup geldiğinde herkes birbirini sorar, sohbetler gelişir. Ama Serfiraz arkadaşın bir özelliği vardı ki siz gidip onunla konuşmasanız o sizinle, sizi tanımıyorsa konuşmazdı. Yaralanmış olduğundan dolayı arkadaşlar, onun pratik alanlara geçmesini istemezler. Ama Abbas arkadaşın yaptığı bir toplantıda “Kuzeye gitmesi gerekenlerden birisi de benim” der. Onu Amanos alanına getiren işte bu ısrarı olmuştu.
Birçok arkadaşın “Hepimiz şehit düşseydik de o şehit düşmeseydi” dediğini kendi kulaklarımla duydum. Sahiden o melek gibi bir insandı. Çok temiz bir insandı, apayrı bir yoldaşlık anlayışına sahipti. Onu tanımlarken onun kişiliğini anlatmaya en yakın kavram olarak melek kavramını kullanacak olursam, onu ‘yeryüzüne konmuş bir melek’ olarak tanımlama gereksinimi duyuyorum. Çoğu zaman arkadaşlar onu eleştirmekten utandıklarını ifade ederlerdi. Onun tüm yönlerini örnek almayı düşünürsek yüzde yüz isabetli davranmış oluruz.
Serfiraz arkadaşı, fiziksel zorluklarına rağmen öylesi zor alanda tutan o ruh ve iradeydi. Onun bu yapısı fazla söze de gerek bırakmıyor aslında, ancak anlam verebiliriz. Öyle arkadaşlarla yaşamı paylaşmak güzeldi. Bende çok güzel anılar bıraktı. Ve bizler de kişiliği, özellikleriyle onun yürümek istediği yolda her zaman yürümek istiyoruz.
Anıları yolumuzu aydınlatan bir meşaledir.”
Mücadele Yoldaşı
Kürdistan dağlarında umut kuşanmış genç kadınların savaşları bir başkadır, yürüyüşleri gibi. Sıradan, vasat bir yaşamı kabul etmezler. Yoldaşları susamışsa su içmeyip yoldaşlarına verirler. Yoldaşları yorulduğu zaman, onları coşkuyla yeniden ayaklanmaya çağıran bir isyan türküsü olurlar yürüyüşleri ve gülüşleriyle.
Şevin, dağlarda özgürlük türküleriyle tutar yoldaşlarının yüreğinden. Nûda, bitip tükenmeyen yoldaş sevgisiyle adımlarını hızlandırır, yoldaşlarının yorulmuş bedenlerine direnç taşır. Yoldaşlarına dönüp de gülümseyince, daha da önemlisi yüreğinden kopup gelen “Hadi heval, hadi heval, biraz daha umut…” sözleri yoldaşlarını bir mıknatıs gibi zirveye doğru çeker. Şevin, gecenin bir yarısı kaldırmaya kıyamadığı yoldaşlarının yerine göreve sessizce gider, umutla ağız dolusu gülüşlerle geri döner. Yaşamın her yerinde olduğu gibi savaş meydanlarında da önde olmayı kendi ısrar ve dayatmalarıyla başardılar. Biri onlara “Heval biraz geri gidin, en azından savaşın bir kademe gerisinde birkaç gün dinlenin” dediyse de Nûda ve Şevin arkadaşın öfkeli bakışları karşısında sözlerini başarılar dileyerek geri çevirmek zorunda kaldılar. Çünkü yoldaş sevgileri, düşmana olan öfkeleri en önemlisi de umut ekme tutkuları, özgürlük sevdalarının büyüklüğü karşısında hiçbir dağ, hiçbir engel onları durduramazdı.
Düşmanın tekniğe yüklenmesini umutsuzluklarıyla eş değer tutuyorlardı. Biliyorlardı ki yaşamın gerçeğinden korkanlar soğuk duvarlara, ruhsuz tekniğe sığınırlar. Onlar ise dağların sınır tanımayan rüzgârlarına açmışlardı yüreklerini. Gerillanın güzelliğini her fırsatta dile getirirlerdi. Hatta biri bir gün yüzünü yıkamasa, kefiyesi kirli olsa hemen konuşmaya başlarlardı: “Gerilla güzel olmalı heval, güzel insanlar gayretli olmalı, hadi hadi, yürek temizliği kadar kendi temizliğimize de dikkat edelim.” Bu sözler karşısında yoldaşlarının bakışlarına biraz utangaçlık yüklenir, hemen kefiyelerini, yüzlerini yıkamaya koşarlardı. Gerilla yaşamının her anını bir mucize, yeniden uyanış, diriliş gibi görüyorlar ve her dakikaya başka bir anlam yüklüyorlardı. Onlar, yüreğin cesaretini kuşanmışlardı. İki genç kadın, gerillanın özgürlük tutkusunun sevdalılarıydı. Gerillanın kefiyesini boyunlarına sardıklarında heyecanları bir başka olurdu. Bakışlarına sevda, umut dolardı. Bir dağın zirvesine çıkınca manzarasını anlata anlata bitiremiyorlardı.
Yoldaşlığın yaşama kattığı anlamlı zamanları; Şevin türküleriyle haykırırdı, Nûda yoldaşlığın yüzüne ektiği umutlu bakışları ve Kürdistan kokan Kürtçe şarkılarıyla yükseltirdi. Yaşamın her saniyesine anlam vermek ve anlam vermek kadar yaşamanın da büyük kavgasını vermekten asla çekinmezlerdi.
Bu yolculukta da özgürlük türküleriyle yürüyüşlerine devam ettiler. Ruhlarında, düşlerinde dirilen yaşamın coşkusunu anlatarak biraz da olsa yansıtmak istiyorlardı. Ama tüm yoldaşları, onların yürüyüşlerinden, bakışlarından, özgürlük tutkularını sözlerin anlatım gücünün ötesine geçen hislerle biliyorlardı. Gerillanın pratik tecrübesi kadar hissetme, anlama gücü de dur durak bilmeden büyüyor.
Onlar, ne hedeflerinden şaştılar ne amaçlarından vazgeçtiler ne de heyecanlarını yitirdiler. Kendileri küçüktü ama yürekleri ve yaptıkları ya da yapmak istedikleri büyüktü. Beden ve düşleri umut yüklüydü. Bu yüzden düşman tüm tekniğine karşın korkuyor bu yürek atışlarından.
Kürtlerin cesur yürekli gençleri, dağların asi çiçekleri zirveye giden patikaları adımladılar. Düşman ateşli silahlarla, tanklarla, toplarla, uçaklarla yani bulabildiği her şeyiyle saldırdı.
Güzel ülkemin cesur yürekli gençleri, kendilerini asi dağların doruklarında özgürlük rüzgârlarını kucaklarken buldu. Onlar, özgürlük savaşçılarının ardıllarıydı. Zilan, Sema ve Egîtlerden kalan patikaları adımladılar. Onlar dağın, dağların yolunu tuttu. Onlar dağların zirvelerinde, patikaların üstünde, dağların asiliğinde, geçit vermeyen boğazlarında düşmanla çarpıştılar.
Her biri ayrı bir yerde çarpışarak tarihe, özgürlüğe kanat açmış umutlar bıraktı. Umut ve özgürlük düşlerini sevdiklerinin yüreklerine yazdılar. Açlık, yorgunluk, uykusuzluk nedir bilmeden hep yollarda oldular.
Günü geldiğinde gözlerini kırpmadan ölümü karşıladılar. Belki onlar şimdi yok ama onların güzel yüreği ve ruhları hâlâ dağlarda dolaşıyor. Bu dağlarda ve dağların patikalarını adımlayan yüreklerde…
Sesinden, yaşamın acılı şarkısını dinliyorum,
Gözlerinden, gülüşleri Azad olmuş çocukları,
Yüzüne yansıyan yüreğinden, Özgür Kadın’ı tanıyorum,
Takılmadan köleliğin zincirlerine sıradışılığınla
Sende en güzel duygulu jin’i görüyorum,
Yaşam oluyorsun,
Tatlı gülüşünde lal dillerin çözüldüğü ŞEVİN’İN silüeti…
Şimdi yok diyorlar,
Ve tükeniyor mürekkebim.
Kâğıtları siyahlığa çalan ayrılık
Senin için taşıdığım duyguları,
kalbimin sığınağına saklıyorum,
ve koparıyorum bu sayfayı,
Yüreğimdeki yarayı
Şahadet Tarihi ve Yeri: 10 Eylül 2012 / Şemdinli - Hakkari
Mücadele Yoldaşları
Beriya her tiştî, ez di şexsê Rêheval Şehîd Çekdar de hemû Şehîdên Kurdistanê bibîrtînim, soza di rêya wan de meş û soza tolhildanê dubare dikim. Çiqas zor e li ser Şehîdan axaftin, nivîs çiqas zor e. Zor be jî ez ê hewil bidim bêjim û binivîsînim. Bêguman wê kêm bimîne ji ber nivîsekî ku mezintiya Şehîdan bine ziman, hin nehatiye nivisandin. Wê neyê nivisandin jî! Ji ber ku Şehîd mezinin, gelek mezinin.
Li Kurdistanê şehîdbûn cûda ye. Ji gelên ku bi nasnameya xwe, li ser axa xwe bi azadî statûyekî siyasî jiyan dikin ferqa xwe heye. Ew dizanin xwedî welatin, xwedi statû û xwedî siyaset in. Ku şerekî diqewime jî diçin bi awayekî qanunî erka xwe ya leşkerî pêk tînin. Ku şerekî çêdibe cardin bi emir û qanunan diçin nava şer. An jî mecburin ku biçin beşdarî wî şerî bibin. Di zarokatiya xwe de wisa hatine perwerdekirin. Ji ber vê yekê jî kes bi dil û can naçin nava şer. Dema ku jiyana xwe ji dest didin jî bê dilê wan e.
Bi taybet jî yên ku diçin ji bo desthilatdarên xwe, welatekî din dagir bikin û ji wan desthilatdaran re bike mêtîngeh di van şeran de jiyana xwe ji dest didin hene. Ev ne ji bo welat, şeref û rûmetê; ji bo berjewendiyên wan desthilatdaran, ji bo pereyan canê xwe ji dest didin. Ya rastî canê wan ji wan tê standin. Ji ber ku ew canê xwe ji bo berjewendiyên desthilatdar û dewleta xwe didin. Em nikarin ji wan re bêjin şehîd. Desthilatdar ji bo wan pir tiştan dibêjin, pir pesnê wan didin; lê rastî ne ev e. Ev ne ji bo mîrovatî ,exlaq, rûmet, ked û welatê xwe ye; ji bo ku li ser hin welat û gelên din zilmê pêş bixin diçin şer. Zarokên wî welatê ku dixwazin dagir bikin jî li hemberî wan serî radikin û şer dikin. Ew bi guleya azadiyê tên kuştin û dimirin. Bi rastî dimirin.
Lê keseki ku welatî wî tê dagirkirin cûda ye. Ew vê mêtîngehî, dagirkirin û binpêkirina axa xwe wekî heqaret û bêrûmetî dibinin û wisa nêz dibin. Kesekî ji wan re nabêje, li ser wan zext çênake ku biçin şer. Ew bi vê rastiyê re rû bi rû tên û biryara derketina serê çiya, nav daristanan an ji çûyina çolan didin. Kêm zêde li her welatî wisa bûye. Ji ber ku zanebûna welatê wan hebû.
Lê li Kurdistanê rewş cuda bû. Taybet dagirkeriya qirker li ser gelê me siyaseta bişaftin û qirkirinê ferz kirin. Erê Kurdistan jî mêtîngeh bû, lê taybetmendiyên xwe cuda hebûn. Mînak; Kongo di bin dagirkeriya Belçîqa de bû, jê re digotin Kongoya Belçîqa. Lê cardin navê Kongo hebû. Dema ku Vîetnam hate dagirkirin jî, digotin Vîetnam’a ji aliyê Fransa ve hatiye dagirkirin. An jî Hîndîstan. Mirov dikare van mînakan zêde jî bike. Kurdistan ji aliyê dagirkeriya Tirk ve hatibû dagirkirin lê navê Kurd û Kurdistan tunebû. Zarokên Kurd navê Kurdistanê nebihîstibûn ji demekî şunde. Yanê welatek ji bo van tunebû.
Gelek kesan derketibûn derveyî welat. Behsa Kurd û Kurdistanê dikirin. Lê yên li ser axa Kurdistanê di pença qirkirina dagirkirina Tirk de êdî ji zimanê xwe, ji çanda xwe, ji dîroka xwe dûr ketibûn. Êdî wekî Tirkekî li welat difikirîn, hîs dikirin û tevdigeriyan. Li hember ax û gelê xwe biyanibûnek dijîn. Ne di ferqê de bûn ku çi bi serê wan tê. Lê di kuraniya dil û mêjî de hin çirûsk hebûn. Êş û janekî hebû. Lê xwe ne dida der.
Rêber APO di sala 1973’an de roja Newrozê şeş ciwan kom kirin û ji wan re got ‘’Kurdistan hatiye mêtîngerkirin û pêwîste ew neyê qebul kirin, were rizgar kirin.’’ Kurdistanek destpêkê di mêjî û dilê xwe de ava kiribû. Xwe bi Kurdistanê re, bi jiyana Kurd re kire yek. Jiyana Kurd û Kurdistanê bi xwe re kire yek. Got ku pêwîste wekî gelên cîhanê yên ku welatê wan hatiye mêtîngerkirin çawa li hemberî mêtîngeran tekoşîn meşandine, pêwîste em jî wer bikin.
Welat û gelekî ku tune hatibû hesibandin eger ew welat carekî din bibe welat, ew gel carekî din bibe gel pêwîst dikir ku hin kes bi canê xwe, bi xwîna xwe qîr bikin û bibêjin ‘’Ev der Kurdistan e û em jî Kurdin. Pêwîste em rizgar bibin.” Belkî hin kesan wer gotibû. Lê kesekî ku wekî şahidekî derkeve holê, li hemberî dada cîhanê vê bibêje. Wê ev peyam çawa bihata dayîn. Ev yek hêsan nebû. Pêwîstî bi can û xwîn hebû. Pêwîstî ‘’ Ev der Kurdistan e, ez jî Kurdim. Ji bo ku rizgar bibe, ez canê xwe didim. Ez şahîdim ku encax ev welat bi vî rengî tê rizgarkirin.’’
Warê ferq û cudahiya şehadetên li Kurdistanê ev bû. Ji ber ku di hêlekî de îxanet, di hêlekî de cehalet û xeflet, di hêlekî de bêxemî ew qas kûr bû, pêwîst dikir ku bi şêwazekî fedaîyane têkoşînekî were kirin. Îhtîyaç bi şahidan hebû. Yanî îhtîyaç bi şehîdan hebû.
Şehîd kiye, ew kes e ku bi canê xwe dibêje “ev doz rast e, pêwîste bi ser bikeve. Ji bo ku bi ser bikeve û ji bo ku ev peyam cihê xwe bigire û jiyanî bibe, canê xwe dide”. Yanî şahîdiyê li dozê dikin.
Rêber APO, welatek û gelekî bi keç û xortên wisa ava kir. Lê dagirkeriya Tirk a qirker dixwaze carekî din kesayet û civaka Kurd bizivirîne beriya Newroza 1973’an. Ji bo wê di Sibata 2021’an de êrişî Garê kirin. Hevalê Şoreş berxwedanekî dîrokî meşand û mêtîngeriya Tirk têk bir. Demekî şûn de carekî din êriş bir ser Herêmên Parastina Medya.
Di vê demê de me û rêheval Çekdar Giravî bi hev re kar dikir. Digot “pêwîste ez xwe bigihînim cihê ku pevçûn di navbera heval û dagirkeran de pêk tê.” Pir bi israr bû. Min jê re got dikarî hinekî sebir bikî, pêwîste em hinekî nîqaş bikin. Pêvajoya ku emê bi hev re kar bikin ji min re nêrînekî wiha gotibû ‘’Ez dikarim salekî li vir bimînim. Lê pêwîste ez piştre biçim navenda şer.’’ Karê girîng dikirin. Lê ji bo Hevalê Çekdar singesing şer kirin, tola dîrokî bi destê xwe rakirin, wateya jiyanê bû. Digot, dagirkeriya Tirk encax bi vî rengî em dikarin ji welatê xwe derxînin.
Baş tê bîra min li Mamreşo berxwedan hebû. Dijmin Mamreşo dorpêç kiribû. Lê di tunela Mamreşo da berxwedanekî dîrokî dihate jiyan kirin. Li wargeha me TV tunebû. Nêzî me wargehek din hebû, TV li vir hebu. Min li wê derê nûçeyên evarê guhdar kirin. Di nûçeyan de digot Fermandarê Berxwedana Mamreşo Serhat Giravî û hevalên pê re şehîd ketine. Min Hevalê Serhat Giravî nas nedikir. Lê paş navê Heval Çekdar jî Giravî bû. Dema ez ji wargehê ketim rê û werim wargeha ku em lê dimînin di rê de difikirîm ‘gelo Şehîd Serhat Gravi çiyê Rêheval Çekdar e? Ji Hevalê Çekdar bipirsim an nepirsim, jê re bêjim an na, wê çawa bandor bibe. Qederekî dinav dudiliyekî de çûm û hatim.
Dawiyê da niqaşa nav xwe min xelaskir, biryar da ku ,ez ji Rêheval Çekdar bibirsim û jêre bibêjim. Ev biryar li ser naskirina Rêheval Çekdar Giravî min da. Di nava sal û nîvekî de me hev baş nas kiribû. Heta ez wiha jî fikirîm. Belkî paşnavê xwe eynî bin. Le ne tişteki hev bin. Lê car din min got carekî jê pirs bikim û piştre jê re bêjim. Ber bi êvarê bû. Em çûn mangê, ez û Hevalê Çekdar bi hev re di mangeki da diman.
Min jê re got, “Hevalê Çekdar, Serhat Giravî çiyê te ye?”
Yekser got, “pismamê min e. Te çima pirs kir, ma şehîd buye?”
Min jî got “erê”
Demekî bêdengî çêbû. Min bixware got, eceb min baş kir, xerab kir?
Bêdengiyekî giran di navbera me de çêbû. Rûyê xwe wekî rûyê Hevalê Çekdar ku min her dem bi coş an jî bi hêrs dîtibû, vê carê xemgîniyekî li ser rûyê wî belav bibû. Bi êşekî, lê bi biryarbûnekî, êşa xwe bi biryarbûnê pêça û wiha got;
‘’Hevalê Serhad pismamê min e. Em bi hev re mezin bûn. Me wekî bira ji hev hez dikir. Em bi hev re jî tevlî PKK’ê bûn. Ez bi şehadeta Hevalê Serhad serbilindim. Barê min hîn jî giran bû.”
Axaftinên xwe xemgînî tê de hebûn. Lê xemgîniyekî bi biryar bû. Cardin got; ‘’Êdî salekî jî derbas bû. Pêwîste êdî ez biçim.’’
Min jê re got; “ecele neke”. Pêwiste rêveberi biryar bide.
Çend roj derbasbûn, rexistinê niqaşek kir û vesaziya Rêheval Çekdar çêbû. Rêheval Çekdar, him cilên gerila, him çek û rext lê dihat. Çenteyê xwe jî şemsiye li ser giredayî avetibû pişta xwe. Ji bo em van rêbikin amede bû, ku biçe. Hevalên amede bûn û kom bûn. Soza serkeftinê, soza azadiya Rêber Apo û soza tolhildanê da.
Dema ku em ji hev qetiyan bihar bû. Meha Şehîdan, meha Gulanê, ber bi êvarê bû. Hîn roj neçûbû ava. Bayekî hênik û nerm pelê dar beruyan dihejand. Di nav şaxên daran de tîrêjên rojê li rûyê Hevalê Çekdar dixist.
Min carekî wiha lê nihêrî; wekî resmekî ku ressamên herî mezin çêkirî li hember min sekinîbû. Çek, rext û uniforma gerila bi rastî jî lêdihat. Yek ji ciwanekî fedaiyê Kurdistanê yê herî çeleng bû.
Min got:” Hevalê Çekdar me evqas bi hev re kar kir, em ev qas bi hev re man herî dawî ti yê tiştekî bêjî?
Rêheval Çekdar, got; “ Tiştekî ku ez bêjim tune, baldar bin. Em ê teqez hev du carekî din bibînin. Ji were serkeftinê dixwazim. Hevalên ku me nedîtin jî silavên me ji wan hevalan re bêje.”
Me pir bi germahî hev du hembêz kir û piştre Hevalê Çekdar berê xwe da qada şer û bi rê ket. Heta ku di nav daran de, pêş çavan wenda bû, min lê dinêrî. Ew jî çend caran zivirî, bi rûyeki ken, destê xwe bilind kir û hêjand. Carekî din berê xwe da qada şer û meşiya ji çav wenda bû.
Di destpêka meha Îlonê 2021’an de hevalekî ji min re got; “ez dixwazim ji te re tiştekî bêjim, lê ez tereddût dikim.”
Min jî got: “Bêje.”
Cardin negot, min israr kir, min got: “çi bûye bêje”.
Got: “Hevalê Çekdar…û sekini…”
Min got: “Çi bûye Hevalê Çekdar?”
Got: “Ma te nebihîst?”
Min got:”Na.
Got: “Hevalê Çekdar şehîd ketiye!”
Min got: “li ku şehîd ketiye?”.
Got: “Li Xakurkê… bi qehremanî şehîd ketiye.”
Bêdengiyek di nav me da çêbu. Min encax karî bejim: “temam”
Piştre bi dû ketim, min tekmîla şehadeta Heval Çekdar dit. Çawa li hember dagirkeriya Tirk şer kiriye û ber xwe daye, hemû hatibûn nivîsandin. Pêvajoya ku me hev du naskirî hemû di demekî kurt de wekî fîlmekî di ber çavên min de derbas bû. Di dawiyê de dema ku em ji hev qetiyan ew dîmen wekî resmekî di serê min de ma. Dikeniya û pişt xwe dinihêrî û diçû. Cardin vegeriya destê xwe hêjand û çu!
Bi coş bû! Ji ber ku ber bi tolhildanê ve diçû!
Bi coş bû! Ji ber ku ji bo hesab pirsîna dîrokî ve diçû!
Bi coş bû! Ji ber ku ji bo hebûn û rizgariya gelekî dê bi ser dijmin de diçû!
Heval Çekdar ciwanekî ji Botanê bû. Di ciwantiya xwe de tevlî partiye bibû. Kesayeta xwe di nav Partiyê de dîtibû. Di malbatekî welatparêz de mezin bibû. Bi rastî ji welatparez bû. Di nava serhildanan de xwe dîtibû û xwe nas kiribû. Demekî li metropolan karkerî jî kiribû. Ked, mijokdarî, kesê ku bi netewperestiya dagirkeran jehr bûye çawa li Kurdeki dinerin, çawa heqaret dikin, dîti bû.
Li Botanê û li Herêmên Parastina Medya gelek karên girîng kiribû. Dema ku çeteyên DAİŞ bi plana dagirkeriya Tirk û ixaneta PDK li Şengal 4 Tebaxa 2014 dagirkirin, qirkirineki mezin li ser gelê Şengal’ê meşandin şunde, Fermandariya HPG kete nav tevgerekî; 12 Heval wekî 12 siwariyê Derwêşê Evdê amadekirin û berê xwe dan Şengalê. Ji vê şunda êdi Gerilayê APO’yi ref bi ref berê xwe dan Şengal’ê.
Vayê keseki ku di ev koma pêşeng de cihê xwe girtî jî Rêheval Çekdar Giravî bû. Demeki ku çeteyên DAİŞ êrişê kîderê dikirin, arteş belav dikirin. Di nav çend saeten de Musul dagirkirin. Dema ku berê xwe dan Şengalê jî him arteşa Dewleta Irak’e belav bû û reviya, hem ji pêşmergeyê PDK belavbûn û reviyan. Bi hezaran mirov kuştin, bi hezaran jin-zarok revandin û şandin bazara firotinê. Gelek cih ware piroz ye Şengalê xerab kirin. Li mirovan zilmekî mezin kirin. Herkesî nikaribû berê xwe bidin Şengalê. Lê bir rehet karibûn pişta xwe pêdin û birevin biçin. Demeki dirêj li vir ma, di rizgariya Şengalê de kedeki mezin da. Xwina xwe jî rijand, birîndar bû. Lê demekî şûnde cardin berê xwe da çiya. Çiya ji bo Rêheval Çekdar, qiblegeha azadi bû û piroz bû.
Di kolandinên tunelan de bi salan, bi şev û roj kar kiribû û ked dabû. Hevalekî vekirîbû, dobra bû. Di fêm kirinê de bi lez û zirek bû. Minak, careki got; “Ezê fêri saz bibim. Demeki kurt de, fêri saz bû. Ku karek werê kirin, li benda kesi nedima. Bi inisiyatif bû. Li hemberî kêmasî, şaşîtî û xeletiyan rexnegir û xwedî helwest bû. Di ked dayînê de bêsînor bû. Dema ku bi hevalan re kar dikir, di karê xwe de cîdî bû, bi disîplîn bû. Di meşandina karan de encamgir bû. Li şûna ku hevalên kêleka wî biwestin, hîn zêdetir xwe diwestand. Dem bi dem helbest dinivîsand, şîrove dinivîsandin. Dema ku me hev du nas kir, ji Akademiya Mahsun Korkmaz mezun bibû, fermandar bû. Wextê xwe bi xwendinê derbas dikir. Dixwest xwe pêş bixe. Ji bo ku rastiya Serokatî fêm bike xwe diêşand. Xwendin û nivîsandina xwe piranî bi Kurdî bû. Ûslûbê xwe zelal û net bû. Zimanekî xwe yê çêker û mirov îqna dike hebû. Dema ku di wextekî teng de pêwîst dikir ku karekî bi lez were kirin çavê mirov li Heval Çekdar digeriya. Bi lez bû. Kesayetekî dilnizim bû. Di demên herî zor û zehmet de, te dinihêrî yan behsa hevalan dikir an jî mijarekî bi henekî dianî ziman û hevalan dikenand. Bi qasî ku rexnegir bû ewqas jî li hemberî kêmasî, şaşîtî û nebesiyên xwe jî bi rexnedayîn nêzîk dibû. Diket nav hewldanan ku wan kêmasiyan cardin dubare neke.
Ez dixwazim nivisa Hevalê Şiyar li vir bi cih bikim. Ji ber ku li Xakurk’ê dinav şer de û dema ku şehîd keti li gel Rêheval Çekdar bû. Nivîse ku Hevalê Şiyar ji min re şand wek xwe li vir bi cih dikim. Kesayeta lehengeki ev nivis hin baştir tine ziman! Tiştê ku ez jê ne agahdarbûm, min nizanibû û nikaribû bînim ziman di vê nivisê de heye. Rastiya Şehid Çekdar Giravî, hin baştir berbiçav kiriye.
“Ez li Xakurkê bûm, ji bo karekî derbasî Xinêrê bûm. Mîn Heval Çekdar destpêkê li wir dît. Bi rastî sekna xwe, nîqaşê xwe, moralê xwe pir dikete çav, hebûna wî pir diyar bû. Me hîn heval nas ne dikir lê heval bi me re pir zû sempatiyek ava kir. Me ne dizanî vesaziya heval li kîderê ye, bes me dixwest em bihevrebin, bihevre kar bikin. Piştre hevalên rêveberiyê gotin ji xwe wê Hevalê Çekdar derbasî Xakurk’ê bibe, vesaziya heval wisa hatibû diyarkirin. Piştre em derbasî cihê xwe bûn. 4-5 roj ket navberê Heval Çekdar û komek hevalên din hatin. Çawa hat rojeva wî pir tijî bû, yekser dixwest bikeve nav kar. Civînekî me çêbû, heval di civînê de bi uslubekî pir xweş axivî, diyar bû lêhurbûna heval kur bû û îddea wî xort bû. Wek destpêk heval got heta demekî kurt ku ez li ser erazî hakîm bibim heval çi plansazî deynin pêşiya min ezê tevlî bibim. Li ser vî esasî vesaziya heval li ser yekîneyekî çêbû. Roja din heval yekîneya xwe girt û çû cihê xwe. Plansaziya çalakiyekî hebû, roja piştî wê em jî wek yekîneyek heval çûn gel wan. Me çend ro bi hev re kar kir wê demê min heval baştir naskir. Bi rastî di cihên zehmet de kesayet pir zû diyar dibin, ji ber wê ez dibêjim min heval baştir naskir. Heval ji bo hemû karan amade bû û bi xwestek dikir. Ji bo wê jî karê wî paqij derdiket. Dema wisa dibû, bi xwezayî bi me re hîn zêdetir xwestek çêdibû û me moral digirt. Yê herî zêde hêz dida me; kîna Heval Çekdar a li hemberî dijmin bû. Heval li ser vê nîqaşên pir bi bandor jî pêş dixist, nivîs dinivîsand, nivîsên heval îddeaya heval radixist ber çavan. Ew noqteya heval destpêkê çûn bûn piştevan. Rojek em çûn wir defterek hebû, heval li gor cihên dijmin tê de ne nexşeyek çêkiribûn, ser nîqaş kiribûn, nivîs nivîsandibûn. Heval Çekdar di defterê de destpêkê wiha nivisîbû “WÊ XAKURKÊ RIZGAR BIBE.” Ez vana ji bo ku kêm heval hene xwe zû didin hezkirin û tevlî kar dikin dibêjim. Di kêleka vê de jî bi taktîk re mijûl bibe, pêşniyar û plansaziyan bike. Piştî çend rojan em bi hevre çûn karekî û me keşfa girekî kir. Heval ji min re çend tişt gotin û sohbet vebû, me çend henek kir “dema me destpêkê hev du dîtî” ew mijar vebû. Wê deme em nû çû bûn hemû heval hatin silav dan me. Heval Çekdar min dît bes ew derbasbû piştî çend deqiqeyan hat nû wisa silav da me rewşa me, ya hevala û cihbûna dijmin pirskir. Min jê re li ser wê mijarê got “tû çima destpêkê nehatî” bersiva heval rastî pir xweşa min çû û min zêdetir wî naskir. Heval got; “Hevalên me bi karen cidî re mijûl dibin û cidîne. Ez çûm min êlekê xwe li xwe kir, ez fikirîm ezê çi biaxivim û piştre hatim.” Heval dema vê yeke got dîmenê wê deme hat ber çavên min. Heval di jiyanê de xwe pir baş plan dikir. Ew jî mînakekî vê yekê bû. Rêz û hûrmet dayîna hevaltî di heval de li pêş bû.
1-2 rojên din jî heval hem karên derdor û hem jî bi keşfên çalakiyan ve mijûl dibû û dawiyê tişta me dixwest çênebû. Nêrînekî din derket ku cihek hebû, ne dihate zanîn ka rewş çawa ye. Wekî destpêk yekîneyek heval biçin keşif bikin û derfet çêbû bi însiyatîfin ku çalakî jî bikin. Rêveberiya eyaletê jî li gel me bû. Wekî biryar tevî Heval Çekdar, sê heval biçin, hate girtin. Heval bêyî ku wext wenda bikin bi rê ketin.
Cihê Heval biçin, di navbera Girê Şehîd Şahan û Şehîd Axîn de bû. Heval xetekî nû ceribandin û çûn. Heval di sê rojan de xwe gihandibûn cihê xwe û keşif kiribûn, hedef diyarkiribûn. Çû bûn ser milekî ku di navbera giran de wekî rêzezinarek e û heval derdikevin ser wir. Diçin ser qabloyên dijmin a ceyranê hinek din li derdor dinêrin ku hema hatine nava dijmin. Mesafeya hevalan û dijmin pir nêze. Li ser gir hin mevzî hene, li mile din ê gir jî leşker di erazî de ye û kepçeyek kar dike. 2 heval li wan eskeran û kepçeyê didin, Heval Çekdar jî li mevziyên ser gir dixe. Heval li wir çûne ser cenazê leşkeran û çek jî radikin. Dema paşve dikişin hevalekî linge wî pir xirap qulipî bû. Ji xwe saetên ber êvarkî bû çalaki çêbû. Heta ku heval ji wir derdikevin û xwe digihînin dolê dibe êvar, ji xwe teknîk pir zede bi kar tînin. Hevalekî ji ber lingê xwe nikare bimeşe, heval li wir ma bûn. Roja din heval li ber tehtekî rûniştine Heval Çekdar jî nobedare. Dijmin bi hejmarekî zêde xwe berdide erazî û berbi hevalan ve tê. Dema heval pê dihesin ji xwe mesafe êdî pir nêze. Heval Çekdar tê gel hevalan rext û çeka xwe digre dîsa diçe kêlekê û dijmin dişopîne. Hinek din jî diçe kêleka wan heval banê wî dikin lê Heval Çekdar nabihîse, hevalên din ferq dikin ku wê dijmin li Heval Çekdar bide hevalên din mudexeleyê dijmin dikin û pevçûn derdikeve. Wê demê Heval Çekdar jî dikeve pevçûnê lê cîhê heval hîn zêdetir hedefe. Hevalên din bi bombe lê didin û 2 hevalin. Piranî giranî dikeve milê Heval Çekdar û heval bi wî awayî şehît dibe. Ji ber heval û dijmin di nav hev de ne tevlîheviyek mezin derdikeve, dijmin jî şaş dibe. Jixwe erazî dişewite dixan zêde ye her du hevalên din xwe lê didin û ji wir derdikevin.
Tiştên ez niha dikarim binivîsim ev tiştin. Bi rastî jî ez çi bêjim dê kêm bimîne. Bes demekî pir kurt me bi hev re jiyan kir lê belê me pir tişt ji heval girt. Sekna heval ya birdozî û rêxistinî pir li pêş bû û ji me re mînak bû. Bi birdoziya Rêber Apo kesayetên azad çawa avadibin û navê xwe di dîrokê de dihêlin îspat û mînakekî wî ya pir zelal bû.”
Ku iro li hember dagirkeriya, qirker devleta Tirkiye gerila ku berxwedaneki dirokî dimeşîne, di vir de sekin,tekoşin û şehadeta Rêheval Çektar Giravî ji pareki xwe heye!
Ev nivisê ku Rêheval Şiyar nivîsi, militanê demê yê APO’yi penase dike. Yanî Çekdar Giravî pênase dike. Çava bi ruheki tolhildanê êrişê dijmin dike dîmena wî li ber çavê me radixe. Militanê deme kî ye çawa jiyan dike, çava şer dike, çava hevaltî dîke, ji bo ku hevalê xwe bi tenê nehêle, nekeve destê dijmin çawa bi hezkirinekî mezin ya hevaltî, bi cesaret, bêtereddut û fedaiyane tevdigere bi hemû kêliye xwe tîne ziman.
Xakurkê warê Berîtan, warê Rustem Cûdî, Alîşer, Çîçek Kiçî, Dr.Amara, Agirî û gelek Şehîdan e.
Niha şunda navê Rêheval Çekdar Gravî ji lê zêde bû.
Xakurkê edî bu ware leheng Çektar Gravi jî.
Her ku ez diçûm Xakurkê li kîjan dolê û gir dinerim li vir Şehîdekî min didît.
Ji niha şunda ez ê Şehîd Çekdar jî bibînim. Wekî Rustem û Çîçekan.. Wê cardin bi coşa xwe bikene û destê xwe bihejîne… Û cardin biçe…
Erê, hevalê min ê hêja Çekdar, tiştên ku te dema agahiya şehadeta Rêheval Serhet bihistî û te gotî, ez ji dubare dikim. Eş û jana dilemin mezine le biryara min a tekoşin û tolhildanê jî hin mezintir bû.
Ez cardin soza xwe ku li ser şopa te û hemû Şehîdan bimeşim, dibin emir û nerinê te da tevbigerim dubara dikim! Heya azadiya Rêber Apo, heya Kurdistan’a Azad…Heya ku nefes digirim….
Gelek û Partiyeki ku xwediyê kesayetên wekî reheval Çekdar Giravî ne, kes nikare li ser van êdi dagirkeriya qirker bimeşîne. Ti hêz nikarin, pêşiya azadiya KURDISTANÊ bigrin. Û belavbûna pelê paradigmaya Rêber Apo asteng bikin!
Şervanekî Şehîd Fermandar Çekdar Giravî
Û dayîka mirovahiyê tovên jiyanê berna nava dilê Mezopotamya yê. Ji wê tovê şîn bû gelê ARÎ, zarokên agir û rojê. Di bihûşta xakên Kurdistanê de tevna mirovahiyê, di agirgehên Zerdûşt de hat hûnandin. Berbanga dîrokê de bi hezaran pekrewan gav bi gav bi xwîna xwe ya sor ve avdane axên pîroz. Ew bûn hêvî, tîrêjên xwe belav kirin çar aliyê cîhanê. Di qadên cengê û berxwedanê de ti carî paşve gav neavêtin. Wek guleyekî ji agir, bi çiruskên xwe ve li ser kokên xwe de cardin hêşîn bûn. Binêrin, bayê azadiyê li rûçikên bedew dide û delaliyên dayîkan ji bo rumeta xwe dimeşin.
Di awirê her du giyanan de evîna welatekî pir bi kelecan bû. Çi peyv ango gotin nîn bû ku evîna welat ya du rêheval, xwişk û bira pênase bike. Bi kenên esmer dil wek deryayekî, wateya awirê wan wek welatekî bû. Di nava bahoz û tofanan de ew zarokên dilmezinin lewra jana welatê xwe hîsdikin û berê xwe didin wargehên ku roj jê bilind dibe. Li Amedê destpêkir tovên evîna mezin. Lê evîn bi pêt û ar bû. Heta gihandina wê car bi qîrîn car bi hewar e. Axîn û Navdar jî bi ronahiya çavên xwe ber bi bayê ku çiyayên azad ve tê, dest bi rêwîtiyê kirin.
Şervan û Denîz. Xwişk û birayên heman dozê. Şervan; zarokatiya xwe de xwedî lêgerê azadiyê ye ji ber ku bi hestên welatparêziyê re mezin dibe. Di demên ku erd û ezman ji bo azadiya Rêber Apo di tevgerê de ye Şervan jî êdî hêrsa dilê xwe de nagire û ji bo azadiya Rêberê xwe berê xwe dide çiyayên azad. Wargeha wî ya yekemîn ku gerîlatî dike Zagros e. Bi bilindahiya Zagrosan re evîn û hêviyên xwe parve dike. Çiyayên Zagrosê jî evîndarek wêrek kiriye mêvanê dilê xwe û heqîqeta afirandinê bi rêwiyên xwe re parve dike. Gerîla Navdar, xwedî seknekî fedayî ye û her dem bi armanca çalakiyek serkeftî xwe amade dike. Berê wî her tim li Rojê ye. Wek tîrêjekî ji agir roj bi roj geştir dibe. Navdar dizane ku dara azadiyê bi xwînê tê avdan ji ber vê pala xwe dide çiyayên bilind, dikeve nava cengê û hêza xwe ji wê digre. Bedewiya çiyayên Kurdistanê di çavên xwe yên wek deryayê û dilê xwe yê pak de xîz dike. Her ku roja bedew li ser çiyayên Zagrosan de bilind dibe evîna wî jî wek deryayekî kûr dibe. Li şopa fedaiyên Rojê de dibe rêwiyê rêçên dirêj û berê xwe dide cîhê Egîdan, warê xeyalan, Amedê.
Navdarê Çiya, ber bi warê ku her tim di nava xeyalê wî de bû, dibû rêwî. Her ku nêz dibû, çiyayên bilind derbas dikir, nêzî hesreta xwe dibû. Deşt û çiya, her kevir û axekî Kurdistanê dibû şahidê lawê wêrek yê Navdar. Sal û zeman derbas bibû xeyalê wî dîtin û hêviyên xwe pêk anîn bû. Êdî baskên xwe vekiribû bedenên Amedê û çemê Dîcle’yê hembêz dikir. Sewdayek wiha mezin bû yê Navdar. Di tarîtiya şevê de ji dûrve bedewbûna Amedê temaşe kir. Kolanên ku zarokatiya wî derbas bûbû hat bîra wî, rûçikên wî de kenekî bedew xuya kir, lewra ew niha di zinarên herî bilind de siwariyek azadiyê bû. Vegera wî bi heybet bû. Ewê wek navê xwe bibe Navdarê Çiya.
Şevekî dirêj, wekî ku bi dawî nebe. Tarîtî ketibû nava çiyayên Zargê de. Wî şevê stêrk xemgîn e, bayekî wek tofanê ye. Pêt e, an jî are di vê meha zivistanê de dibare. Qîrîn dikeve dilê dayîkan. Janekî pir kûr asîmanan de deng vedide. Navdar, êdî bû çiya, deşta Fîsê de bû hêviyê zarokan. Dil li ser hespekî spî boz siwar e. Stêrk ji asîma dibare, çem û rubar diherike û Navdar êdî tîrêjekî rojê ye.
Denîz... Bi bêhna axê û bedewiya tîrêjên rojê re çavên xwe vedike. Bi her du çavên xwe yên deryayî ve, di nava stêrkan de dîtibû wêneyê Navdar. Awazên xweş yên kenê wî li ber guhê wê bû. Navdar, bi rengê xwe yê bedew jiyana Denîz de xemlekî nû ava kiribû. Denîz bi xemla evîna Navdar ve dest bi meşê dikir. Bendê jiyanê yê zirav de ew, li pey şopa Navdar dengê dilê xwe gohdar dike û dimeşe. Axîna dayîk û axa xwe ji bîr nake û nav li xwe dike Axîn... Dibêje ‘Ey mirina sar, tu ji xwe miri yî. Ê me, ne mirin e jiyan e. Navdar bi xwe re afirand jiyana Axîn. Ezê bi xwe re şîn bikim evînên azad’
Axîn, dibe gerîlayek jin û di wargeha Viyanan de li Heftanînê hêviyên azadiyê mezin dike. Heftanîn, wek stranekî xweş, şad dike dilê wê. Wek kevokek baskên xwe vedikir û ji Heftanînê re qala Navdar dikir. Wek jineke serbilind ala azadiyê rakiribû, wek xezalekî di gelî û newalan de bedewiya axê dilê xwe de dineqişand. Guh dida dilê xwe û pênûsa wî bi ziman dibû digot; “Deng didim azadiyê, reng didim jiyanê, bang didim rojê. Diqîrim banê te dikim. Rêhevalê min Navdar. Jiyana min, nefesa min. Dibe ku min te li serê çiyayên me yên azad de nedît lê belê ez her tim te di dilê xwe de didim jiyan kirin. Ezê her tim li pey şopa te de bimeşim.”
Rastiya evînê bi pêt û ar bû lewra dermana evînê agire. Rastiya agir de, hebûna xwe afirandin e. Gerîla Axîn jî xwedî wêrekiyek bêdawî bû, wek Navdar bi eşqa çalakiyê ve her kêlî jiyan dikir. Di lêgerê azadiyê de awirê çavê wê wek xençerek tuj dilê neyaran perçe dikir. Wek gulekî sor ya Heftanîna rengîn, xwe digihîne xeyalên xwe. Dem û dewran diherike, eşqa du dilan di axa pîroz de dibe yek.
Ew evîn bi xwe ne. Navdar û Axîn wek perperîkên ku gihîştin heqîqetê ji xaçirêkên dirêj derbas bûn, ji hezaran çiyayên bilind hilkişiyan, newal û geliyan derbas kirin û evîn êdî ew bi xwe bûn. Her roj di berbangê de bi ziman dibe jîn û jiyana wan. Li ser kendalên herî asê de ew tovên evînê çandin. Dar şîn bû, di navbera erd û ezman de rêwiyên evînê xiste nava dilê xwe. Her mezin bû bêmirin bû , ronahî da. Du gulê evîndar dilê wan de eşqa rojê. Du kevokên evîndar ber bi azadiyê ve firiyan.
Rêhevalên wan ê têkoşînê...
“Navê min Diyar Gafûr. Ez ji Gabarê tevlê bûme û li wir mam, li ser bingehî ku ez perwerdê bibînim ez hatim vir. Me perwerdeyeke xûrt derbas kir, niha jî perwerda me bi dawî bû. Hêza me ji vê perwerdê girtiye, hîn bêtir di têkoşîna xwe de xûtbûn û wiha em ê derbasî Botanê bibin em ê jî bi vê giyanê derbasî vê herêmê bibin. Di pêvajoya vê perwerdê de di heman demê de me pêvajoyeke piratîkê jî derbas kir, ji ber opersyonên neyar jî pêşketin. Di vê alî de riheke berxwedaniyê li herêma Zapê hate nîşandan, hevalê bi navê Baran li gel me şehîd ket, em li ser vê giyanê hîn bêtir bikarin giyana wî bidin jiyandin û bi xwe re bidin jiyandin, li ser vê bingehî ez ê diçim Botanê û ji bo vê ez gelek kêfxweşim. Berê jî ez li Botanê bûm, li Gabarê mame. Tenê armanca min bi taybet ev hevalên dawiyê li Botanê şehîd ketine, em tola wan hilînin. Ev êrîşê li ser gelê me vala derxînin, bi giyana berxwedaniyê û layîqî Rêbertî û gelê xwe çi ji me bê xwestin, em soz didin em van pêk bînin ez ê li ser vê rihî diçim Botanê û ez pir kêfxweşim.”
Diyar yoldaş alanda en aktif milislik yapan biri olarak Gabar’da çalışmalara katılıyor ancak giderek bu katlımın yetersiz olduğunu hissederek gerillaya profesyonelce katılmak istiyordu. Ancak yoldaşlar bu istemine uzun süre direnmiş ve ret etmişlerdi. Nedeni ise Diyar yoldaşın bulunduğu alanda çok aktif ve faal bir çalışma içerisinde olmasıydı. Verimliydi. Birçok gerillanın yapamadığını o en iyi ve başarılı bir şekilde yapıyordu.
Ne var ki Diyar yoldaşın biraz da deşifre olma durumu yaşanıyordu. Bunun için o artık kitle çalışmalarında yer almak istemiyordu. Deşifre olmasından kaynaklı hem de artık gerilla olarak mücadelesini sürdürmeyi tercih etmesinden dolayı gerillaya katılım kararı vermişti. Kendisi açısından katılımı önemli bir adım olarakta görüyor ve bunun içinde çok fazla dayatıcı olmuştu. Tüm bunları ben 2004 yılında Gabar’a giderken öğreniyorum. Biliyorum.
Diyar yoldaş okumuş bir arkadaştı. Birkaç yıl öğretmenlik de yapmıştı. Bilinçli bir insandı, mücadeleye de bilerek katılmıştı. Ailesinde de yurtseverlik vardı. Çevresi de tümden yurtseverdi. Bu yurtseverliğin Diyar yoldaş üzerindeki etkileri bariz bir biçimde görülüyordu. Kendisinde bilinçli bir yurtseverlik oluşmuştu. Halka, ülkeye, çalışmalara yaklaşımlarında sahip olduğu yurtsever ruh kendisini dışa vuruyordu. Bu ruh onda temel karakter halini almıştı.
Milis olmadan önce PKK hakkında okumuş derinleşmiş, öyle arkadaşlara milislik yapmaya başlamıştı. Milislik yaptığı dönemlerde de arkadaşların birçok işini yapmış ve arkadaşları birçok zahmetten kurtarmıştı. Bazen arkadaşların söylemediği ama gerekli olan işleri kendi inisiyatifiyle yapıp, arkadaşlara daha sonra yaptığını söylüyormuş. Yani henüz milis olduğu zamanlarda bile militanlık özelliklerine sahip bir arkadaşmış. Dönemin görevlerini kavrayan ve yapan, PKK kişilik özelliklerine sahipmiş. Görevinin ne olduğunu biliyor, ne yapması gerektiğinin farkındadır. Dağdaki gerillanın neye ihtiyacı olduğunu önceden kestirebilen ve yerine getiren bir arkadaştır.
Daha sonra arkadaşlar katılması yönünde karar verdiler. Güneye gelmeden önce bir süre daha kuzeyde arkadaşlarla birlikte çalışma yürüttü. Diyar yoldaş, Gafur arkadaşın yanında kalıyordu. Zaten Gafur arkadaşın milisliğini yapıyordu ve Gafur arkadaştan da çok etkilenmişti. Gafur arkadaşın bazı özelliklerini onda görmek mümkündü. Gafur arkadaş şehit düştükten sonra Diyar arkadaş onun amaçlarını sahiplendi. Gerillaya katılarak Gafur arkadaşın yaptıklarını daha da ileriye götürmeyi istedi. Aynı bölgede Diyar arkadaş bunları yaptı. Şehitlerin kendisinden ne istediklerini iyi biliyordu. O ruhla şehitlere ve onlardan geriye kalan değerlere yaklaşıyordu. Gafur arkadaş halk içinde çalışma yapıyordu. Diyar arkadaş da o zaman orada milislik yapıyordu. Gafur arkadaş şehit düştükten sonra Diyar arkadaş yine aynı yerde bu kez gerilla olarak halk çalışmalarını yapmaya başladı. Özellikle milis çalışmalarının üzerinde çok durdu. Öz savunmayı örgütlemeye çalıştı. Öz savunmayı örgütlemek, onları eğitmek, halkı bilinçlendirmek ve halkı mücadeleye katma çerçevesinde çalışma yürütüyordu. Yaptığı çalışmalar da sonucunu veriyordu. Gerekli olduğunda eylem de yapabiliyorlardı.
1 Haziran sonrası Hezex de birçok eylem yapıldı. Bu eylemlerin çoğu Diyar arkadaşın örgütlemeleri sonucunda yapılabilmişti. 2004’de Amed de şehit düşen arkadaşlar için yapılan misilleme eyleminin keşfini Diyar arkadaş yapmıştı ve içinde de bizzat yer almıştı. Daha sonra gerçekleştirilen tüm eylemlerde en aktif katılan biriydi.
Diyar arkadaş insan hazırlıyordu, temeli hazırlıyordu. Geleceğin hesabını yapıyordu. Tedbirli iş yapıyordu. Bir iş yaptığında o işi iyi bir şekilde yapacağı ve başaracağı konusunda güven verirdi insana. Onunla iş yapanlar ona güvenerek iş yaparlardı. Halk onun tarzına, yol ve yöntemlerine inandığı için onunla iş yaparlardı. Herkes onunla iş yapardı. Herkesin de o işi sahiplenmesini isterdi. Yurtseverler kendilerini yapılan işin sahibi olarak görürlerdi. Diyar arkadaş, mücadelenin yürütülmesini bu halkın kendisinin de sahiplenmesini isterdi. Bunları sahiplenmesini ve yapmasını isterdi. İnsanlar da buna inanır ve yaparlardı. Diyar arkadaşın örgütleme çalışmalarının kendine özgü yanı buydu. Diğer yandan gizliliği esas alıyordu. Buna da çok dikkat ediyordu. Yanlışlık yaptığı zamanlar da, yanlışlılığının farkına vardığında bunun üzerine çok düşünür yoğunlaşır, bir daha yaşanmaması için sonuç çıkarırdı.
Diyar arkadaş eğitim görmek, yapacağı çalışmaların daha iyi yürütebilmesi için bir dönem arkadaşlar tarafından güneye gönderilmişti. 2007 yılıydı. Eğitimini gördükten sonra hem kendisinin istemi hemde bu alandaki arkadaşların kendisine ihtiyaç duymalarından dolayı yine alana yani Gabar’a geri dönmüştü. Çalışma yaptığı alana geçti ama bu sefer daha kapsamlı bir çalışmayı önüne koymuştu. Hem gerillacılığı orada oturtacaktı hem de özsavunma çalışmalarını örgütleyecekti. O dönem çalışmalara bu temelde katıldı. Gerillacılığın oturtulması ve öz savunmanın örgütlenmesi için birçok adım attı. Diyar arkadaşın temelini attığı çalışmalar halen de arkadaşlara büyük katkılar sunuyor.
Diyar arkadaşta düşman karşı intikam duyguları canlıydı. Bir arkadaş şehit düştüğünde ya da halka yönelik bir saldırı olduğunda bu yapılanların mutlaka intikamını almak isterdi. Bunu yapardı da. Bu örgütlenmesi ve hazırlığı vardı. Mesela Mazlum arkadaş şehit düştüğü gün eylem yaparak, düşmanı vurmuş, silah kaldırmış, Mazlum arkadaşın intikamını böylelikle almıştı. 2004 yılında Amed’de şehit düşen arkadaşlar için de yine aynı gün intikam eylemi yapmıştı. Çevresindeki arkadaşları bu intikam ruhuyla eğitirdi.
Şehit düştüğü zaman da yine bir intikam eylemine gitmişti. Halen tümden detayları aydınlatılamayan bir komployla şehitler kervanına katılmıştı. Cizre'nin içinde kendisine komplo yapılarak, suikast yapılmış ve şehit düşürülmüştü. İnandığı, güvendiği insan kendisine ihanet etmiş, komplo yapmıştı. Güvenini kötüye kullanmıştı. Diyar yoldaşla birlikte kalan, onun yoldaşlığa nasıl bağlı yaşadığını bilen yoldaşları ise onun intikamını aldılar. Ancak bir kere alana en ileri düzeyde mührünü vuran Diyar yoldaşımız artık yoktu. Artık aramızdan sonsuzluklara yolculuğa çıkmıştı…
Diyar yoldaşın şahadeti halkı çok etkilemişti. Bu halkı kendisi eğitmişti çünkü. Halkta kendilerini eğiten, örgütleyen, bilinçlendireni sahiplenmişti. Diyar arkadaşın cenazesine binlerce insan katılmıştı. Düşman engel olmaya çalışmışsa da, halk bunu kabul etmemiş ve düşmanla çatışmıştı. Çatışmalar iki gün boyunca sürmüştü. Diyar arkadaşı Kürt halkı böyle yüreğine koyarak sahiplenmişlerdi.
Mücadele arkadaşları da aynı şekilde ona bağlı kalarak onun intikamını almışlardı. O alanda birçok ana yeni doğan bebelere “Diyar” ismini verdiler. Yine mücadeleye katılan birçok genç ismini Diyar yapmıştı.
Bir Diyar gitse de arkasından onlarca Diyar bırakarak gitmişti. Ama yine de Diyar gibi halk çalışmalarını en ileri düzeyde başarıyla yürüten bir yoldaşın içimizden öyle kolay ayrılması olmamalıdır. İnsan yüreğine su serpen nezaketiyle, yaşamdaki mütevazi ve büyük alçak gönüllüğüyle, emekçiliğiyle, bilinç seviyesiyle ve tabii ki yoldaşlığa ve halka olan büyük bağlılığıyla böyle yoldaşların erkenden gitmesi olmamalıydı.
Evet, erkenden hem de arkadan kalleşçe bir kurşunla böylesine halkın doğal önderleri ölmemeliydi. Vurulmamalıydı. Şehitler kervanına erkenden katılmamalıydı.
Yolun yolumuz, ruhun ruhumuz olarak ebediyen yaşayacaktır...
Kod Adı: Diyar Gafur
Adı ve soyadı: Abdullah Hezer
Doğum yılı ve yeri: 1982 / Şırnak
Katılım yılı ve yeri: 2004 Şırnak
Ana ve baba adı: Ayşe / Mehmet
Şahadet tarihi ve yeri: 2 Temmuz 2010 / Cizre, Şırnak
Amed şehri Kürt halkının neolitik devrimini gerçekleştirdiği, heybetli dağları ve zengin ovalarıyla, gürül gürül akan Dicle suyuyla Kürtlerin öz yurdu olarak baş köşeyi teşkil etmiştir. Kürtler bin yıllarca Amed’i mesken eylemiş, vatanı bellemiş, burada kökleri üzerinde yaşayarak günümüze kadar var olmuştur. Bu yüzden Amed şehri sadece Amedliler için değil, tüm Kürtler için Kürtlüğün kıblesi, Kürdistan’ın başşehri olarak görülmüştür. Amed’in bu konumu ve köklü Kürtlük damarı yurtseverlik kültürünün Amed’de her daim çok güçlü yaşanmasına yol açmıştır. Ancak Amed’i Amed yapan, PKK’nin tarihi çıkışı, Mazlum Doğan yoldaş öncülüğünde Amed Zindanı’ndaki tarihi eylemi, Dörtler’in bedenindeki ateş ve 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu eylemcilerinin direniş çizgisi olmuştur. Amed halkı PKK’nin direniş mirası temelinde yeniden dirilişi yaşayıp serhildanlara kalkarak günümüze kadar devam eden ve düşmanların yüreğine korku salan güçlü bir yurtseverlik duruşu sergilemiştir. Hiç kuşkusuz bunu da, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ne katılan ve kahramanca şehadete ulaşan en güzel, yiğit ve değerli evlatları sayesinde başarmıştır.
Amed’in bu şanlı tarihine yakışan temelde özgürlük mücadelesine katılanlardan biri de Zinar yoldaşımız olmuştur. Zinar yoldaşımız kendi halinde, emekçi ve toplumsal değerlerine bağlı yurtsever bir ailede dünyaya gelip büyümüştür. Zinar yoldaşımız bir yandan okul okumuş, bir yandan da ailenin geçimine yardımcı olmak çalışmış ve emek olgusunu tanımıştır. Bu süreçlerde hem ezilen halkların durumunu hissedip bilince çıkarmış, hem de sömürgecilerin Kürdistan halkını bir yandan ekonomik sömürüye tabi tuttuğunu da görmüştür. Devrimci gençlik çalışmalarına katılan Zinar yoldaşımız gün geçtikçte Kürdistan Özgürlük Hareketi’ni daha yakından tanımıştır. Özellikle Rojava Özgürlük Devrimi’nden etkilenmiş, halkının özgürlüğüne dair duyduğu inanç ve heyecan artmıştır. Bu temelde Amed eyaletinde gerilla saflarına katılmıştır.
Gerilla saflarında hiçbir yerde olmayan yoldaşlık ilişkisini tanımış ve PKK yoldaşlığından oldukça etkilenmiştir. Kürdistan dağlarını sevip aşk düzeyinde dağ yaşamıyla bütünleşmiştir. Gerilla ortamında Apocu ideolojiyle kendisini eğitmiş, halkının tarihini, gerçekliğini ve benliğini öğrenmiştir. PKK’nin kendisini hakikatle buluşturduğunu belirten Zinar yoldaşımız, bu sebeple sürekli olarak Apocu ideolojide derinleşmeyi esas almıştır.
Kendi kökleri üzerinden yeşeren bir ağaç gibi devrim yürüyüşünü Amed’den başlatan Zinar yoldaşımız Medya Savunma Alanları’na geçer ve Avaşîn bölgesinde gerilla pratiğine başlar. Avaşîn’de hem Apocu yaşam ölçülerini, PKK yoldaşlığını kişiliğine yedirir, hem de gerilla sanatında derinleşip kendisini eğitir. Bu temelde Zagroslar’da değişik düzeylerde görevler yürütür. Hem toprağını, hem yoldaşlarını, hem de halkını koruma sorumluluğunu yerine getirmenin mutluluğunu yaşar. Mütevazi kişiliği, emekçi özellikleri onu yaşamın her anında görünür kılar ve tüm arkadaşları tarafından sevilen bir militan haline getirir.
Zinar yoldaşımız 2016 yılının sonbaharında Avaşîn bölgesinde görevi başındayken gerçekleşen hava saldırısında şehadete ulaşır. Samimi, fedakar ve cesur bir militanlık duruşu sergileyen Zinar yoldaşımızın mücadelesi tüm arkadaşlarının ve Kürdistan gençlerinin kendisine her daim örnek alacağı bir mücadeledir. Başta Amed halkının özünü yitirmemiş yiğit gençleri olmak üzere tüm Kürdistan gençleri Zinar yoldaşımızın mücadelesini örnek alıp silahını yerde bırakmamalıdır. Yoldaşları olarak Zinar yoldaşımızın ve tüm şehitlerimizin intikamını alıp mücadelesini mutlaka zaferle taçlandırma sözümüzü verirken, şehadet yıl dönümünde değerli şehidimizi saygıyla anıyor, ailesine ve tüm Kürdistan halkına başsağlığı diliyoruz.
Kod Adı: Zinar Amed
Adı Soyadı: Hasan Bulut
Doğum Yeri: Amed
Anne – Baba Adı: Nurhan – Cengiz
Şehadet Tarihi ve Yeri: 19 Ekim 2016 / Avaşîn
18 Haziran 2022
HPG Basın İrtibat Merkezi
Yıldız yoldaşımız sömürgeci düşmana ilk kurşunun atıldığı ve silahlı mücadelemizin başladığı Dihê’li yurtsever bir ailenin ferdi olarak Konya'da dünyaya gelmiştir. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi tarihinde önemli bir yeri olan Dihê ilçesinin mücadelemize çok büyük katkıları olmuştur. Birçok evladını özgürlük mücadelesinde veren Dihê halkı hiçbir zaman düşmanın baskı ve katliamlarına karşı sessiz kalmamıştır. Sonunda şehadet ve sürgün de olsa hiçbir şekilde düşmana boyun eğmeyen bir direniş kültürüyle büyüyen Yıldız yoldaşımız çocukluk yaşlarından beri Kürdistan Özgürlük Mücadelesini takip etmiştir. Düşmanın özellikle Kürt kadını üzerinde yürüttüğü kirli politikalarına hiçbir zaman baş eğmeyen Yıldız yoldaşımız, sürekli bir özgürlük arayışında olmuştur. Önder Apo ve PKK’yi daha yakından tanıyan yoldaşımız Kürdistan halkının özgürleşmesinin ancak PKK’nin mücadelesiyle mümkün olduğuna inanmıştır. Aile çevresinden şehadetlerin ve gerillaya katılımların olması Yıldız yoldaşımızla Kürdistan Özgürlük Mücadelesi arasında sarsılmaz bağlar yaratmıştır. Bu temelde 2013 yılında gerilla saflarına katılmış ve şehitler çizgisine ancak bu şekilde layık olabileceğine inanmıştır.
Medya Savunma Alanları’nda gerillacılığa adım atmış, ilk derslerini burada almış ve Zagroslar’a geçmiştir. Zagroslar’ın asi arazisinde tüm zorlukları büyük bir iradeyle aşmasını bilmiş, tecrübe kazanmıştır. Bir elinde silah kendisini pratikte geliştirirken, bir elinde kitapla Apocu ideolojide derinleşip yetkinleşmiştir. Özellikle kadın kurtuluş ideolojisini tüm benliğiyle kavramaya çalışarak kendisini yeniden yaratmıştır. Parlak zekası ve çalışkanlığıyla çabuk gelişme kaydeden Yıldız yoldaşımız, gelecek vaat eden Apocu bir militandı. 2016 yılının Ekim ayında Zap’a bağlı Şehit Rüstem alanında gerçekleşen bombardımanda şehadete ulaşmıştır.
Yıldız yoldaşımızın asil duruşu, mütevazi kişiliği, çalışkan militanlığı ve büyük cesareti biz yoldaşlarına her daim örnek olacak, anısı sürekli yolumuzu aydınlatacaktır. Ailesi ve Botan halkı Yıldız yoldaşımız gibi değerli bir kahramana sahip oldukları için ne kadar gurur duysa azdır. Bu duygularla yurtsever ailesine ve tüm halkımıza başsağlığı dilerken, Yıldız yoldaşımızı şehadetinin yıl dönümünde saygıyla anıyor, şehitler çizgisinde yürüyerek Kürdistan halkının bağımsızlığını ve özgürlüğünü mutlaka gerçekleştireceğimizin sözünü veriyoruz.
Kod Adı: Yıldız Zana
Adı Soyadı: Emine Beyazıt
Doğum Yeri: Konya
Anne – Baba Adı: Türkan – İsmet
Şehadet Tarihi ve Yeri: 11 Ekim 2016 / Zap
Mücadele Yoldaşları
Partimiz PKK tarih sahnesine çıkışını Apocu militan kadroların katılım düzeyiyle gerçekleştirmiştir. Daha parti oluşumuna bile gidilmemişken Önder Apo etrafında örgütlenen Apocu grubun kişilik meziyetleri, duruşları, ahlakları, ölçüleri ve nitelikleri bir araya gelerek Apocu kültürü oluşturmuştur. Partimiz PKK’nin ölçüleri, ahlakı ve kültürü önce yaşamda somutlaşmış, denenmiş, insanlar tarafından kabul görüp beğenilmiş ve o temelde bir hakikat haline gelmiştir. Öncü gruptaki her Apocu kendi kişiliğinde yarattığı olumlu özellikleri PKK gerçekliğine katarak sürekli büyüyen iyi, güzel ve doğru bir Apocu ahlak ve kültür yaratmıştır. Yarım asırlık mücadele sürecinde Önder Apo’dan ideolojik gıdasını ve ilhamını alan her yoldaşımız mücadelesi ve şehadetiyle PKK’nin ölümsüz değerlerine değer katmışlardır.
Şoreş yoldaşımız da PKK mücadelesine değerler katan ölümsüz yoldaşlarımızdan biridir. Toplumda Mazlum ismi verilen yoldaşımız Mêrdîn’in Dêrîk ilçesinden olan yurtsever bir ailede dünyaya gelmiştir. Ancak ailesiyle birlikte İzmir’de büyümüştür. Türk devlet okullarında başarılı olan Şoreş yoldaşımız, üniversitede gazetecilik bölümünü okumuştur. Üniversite ortamında yaşadığı çelişkiler, okuyup aydınlandıkça soykırımcı rejimini bizzat tanıması Şoreş yoldaşımızda bir arayışa yol açmıştır. Bu arayışları sonucunda PKK’yi tanımış ve Apocu hareketi daha yakından incelemiştir. Hakikati anlayan Şoreş yoldaşımız, devrimci gençlik hareketine katılarak halkının özgürlük davası için mücadele etmeye başlamıştır. Birçok faaliyet yürüten Şoreş yoldaşımız, bir Newroz ayında partimiz PKK’ye katılma kararı alarak 2014 yılında gerillaya gelir.
Gerillaya katılımını çok anlamlı bir günde ve sağlam bir temelde başlatan Şoreş yoldaşımız çok erkenden PKK yaşamını öğrenir, gerillacılığın temel ilkelerinde kendisini eğitir ve coşkulu bir gerilla olur. PKK yaşamını güzel ve onurlu bir yaşam olarak tanımlar ve bu özgür yaşama katıldığı için kendisini şanslı sayar. Çünkü PKK’de niçin yaşadığının farkına vardığını belirtir. Kapitalist modernite sisteminin insanı robotlaştırdığını, anlamından uzaklaştırdığını ve hiçleştirdiğini dile getirir. Bu yüzden tüm Kürdistan gençlerinin sistem yaşamından uzaklaşıp PKK’nin özgürleştirici yaşamına katılması çağrısında bulunur.
Gerilla saflarında kendisini çabuk geliştiren, gerilla sanatının askeri meziyetlerini öğrenen Şoreş yoldaşımız askeri uzmanlık eğitimlerinde yer alır. Kendisini geliştirip uzmanlaştıktan sonra bu sefer de yoldaşlarını eğitir, onlara yardımcı olur. Partiden aldıklarını mütevazice yoldaşlarına aktaran Şoreş yoldaşımız tüm arkadaşları tarafından sevilip sayılan bir komutan olur. Şoreş yoldaşımız kendisine verilen her devrimci göreve büyük bir istekle atılarak yerine getirmenin arayış ve çabasıyla başarıyı temel ölçü olarak esas alır.
Şoreş yoldaşımız parlak bir gelecek vaat eden genç bir Apocu komutan olarak, talihsiz ve zamansız bir biçimde 2016 yılının Ekim ayında bir grup yoldaşıyla birlikte şehadete ulaşır. Şoreş yoldaşımızın mücadelesi ve duruşu biz yoldaşları tarafından örnek alınarak mücadeleyi daha büyütmenin gerekçesi yapılacaktır. Başta Mêrdîn gençleri olmak üzere tüm Kürt gençleri Şoreşler’ın izinden yürüyerek mücadelesini esas alacak, silahını yerde bırakmayacaktır.
Kod Adı: Şoreş Bagok
Adı Soyadı: Mazlum Denktaş
Doğum Yeri: İzmir
Anne – Baba Adı: Zarife – Ali
Şehadet Tarihi ve Yeri: 19 Ekim 2016 / Avaşîn
18 Haziran 2022
HPG Basın İrtibat Merkezi
Botan yöresi coğrafi olarak Kürdistan’ın orta hattında yer alarak Bakurê Kurdistan’dan Rojava’ya oradan Başûr ve Rojhilat’a kadar giden geniş bir alanı kaplamaktadır. Kürdistan’ın omurgası olarak da tanımlanan Botan dağları bin yıllarca Kürt halkının öz yurdu olmuştur. Kürt halkı Botan dağlarında toplumsallaşmış, kültür ve geleneğini oluşturmuş, bu dağlarda özgürce yaşamış ve hiç kimse onu zapturapt altına alamamıştır. Bu gerçeklik Botan yöresindeki halkımızı kültürüne oldukça bağlı, özünü koruyan, dilinden ve kimliğinden asla taviz vermeyen, yiğit, savaşçı ve gözü pek insanlar haline getirmiştir. Botan halkı Apocu hareketi ölümsüz efsanevi komutanımız Egîd (Mahsum Korkmaz) şahsında tanımış, 15 Ağustos’un ilk kurşunuyla ayağa kalkmış, ilk serhildanları gerçekleştirmiş ve yurtseverlik yürüyüşünü bugüne kadar da devam ettirmiştir. Sömürgeci soykırımcı düşman Botan halkına bu yüzden büyük bir öfke duymuş, en insanlık dışı uygulamaları reva görmüş, ancak asla geri adım attıramamıştır
Jînda yoldaşımız sömürgeci düşmana ilk kurşunun atıldığı ve silahlı mücadelemizin başladığı Dihê ilçesinde dünyaya gelmiştir. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi tarihinde önemli bir yeri olan Dihê ilçesinin mücadelemize çok büyük katkıları olmuştur. Bir çok evladını özgürlük mücadelesinde veren Dihê halkı hiçbir zaman düşmanın baskı ve katliamlarına karşı sessiz kalmamıştır. Bu direniş kültürüyle büyüyen Jînda yoldaşımız çocukluk yaşlarından beri Kürdistan Özgürlük Mücadelesini takip etmiştir. Düşmanın özellikle Kürt kadını üzerinde yürüttüğü kirli politikalarına hiçbir zaman baş eğmeyen Jînda yoldaşımız, sürekli bir özgürlük arayışında olmuştur. Önder Apo ve PKK’yi daha yakından tanıyan yoldaşımız Kürdistan halkının özgürleşmesinin ancak PKK’nin mücadelesiyle mümkün olduğuna inanmış ve bu temelde gerilla saflarına katılım sağlamıştır.
Kürdistan dağlarında özgürlüğün tadını alan Jînda yoldaşımız yaşamın ne kadar anlamlı olduğunu görmüştür. Önder Apo’nun ortaya koyduğu özgür kadın çizgisinde kendini derinleştirmiş ve özgürlük arayışında aktif bir mücadele içinde olmuştur. Sürekli kendine şehit yoldaşlarını esas alan Jînda yoldaşımız, şehitlerin yolunda yürümeyi kendine esas ilke olarak belirlemiştir. Yaşamın her anının anlamını bilerek yaşayan Jînda yoldaşımız bütün yoldaşları arasında sevilen biri olmuştur. Bir YJA Star gerillası olarak Zap alanında aktif pratik yürütmüş ve büyük tecrübeler kazanmıştır. 2016 yılının Ekim ayında Zap alanında gerçekleşen düşman saldırısında şehadete ulaşmıştır.
Jînda yoldaşımızın asil duruşu, mütevazi kişiliği, çalışkan militanlığı ve cesur komutanlığı biz yoldaşlarına her daim örnek olacak, anısı sürekli yolumuzu aydınlatacaktır. Ailesi ve Botan halkı Jînda yoldaşımız gibi değerli bir kahramana sahip oldukları için ne kadar gurur duysa azdır. Bu duygularla yurtsever ailesine ve tüm halkımıza başsağlığı dilerken, Jînda yoldaşımızı şehadetinin yıl dönümünde saygıyla anıyor, şehitler çizgisinde yürüyerek Kürdistan halkının bağımsızlığını ve özgürlüğünü mutlaka gerçekleştireceğimizin sözünü veriyoruz.
Kod Adı: Jînda Sarî
Adı Soyadı: Sacide Geçit
Doğum Yeri: Sêrt
Anne – Baba Adı: Bediha – Bahattin
Şehadet Tarihi ve Yeri: 8 Ekim 2016 / Zap
18 Haziran 2022
HPG Basın İrtibat Merkezi
Bir cennet olan Kürdistan ülkesi işgalciler, sömürgeci devletler ve dünya hegemonik güçleri tarafından dört parçaya bölünmüştür. Kürdistan’ı parçalayarak Kürt halkını yok edeceğini sananlar, yapay sınırlara çok bel bağlamış ve ellerinden geldiğince sınırlara asker ve karakol dikmişlerdir. Kürdistan’ın bağrından geçirdikleri sınırları güçlendirdikçe işgal ve sömürge düzeninin de perçinleneceğini sanmışlardır. Fakat Kürt halkı hiç bir zaman ne yüreğinde ve beyninde, ne de coğrafyasında Kürdistan’ın bu parçalanmışlığını kabul etmemiştir.
Kürdistan coğrafyasının ikiye bölündüğü yer olan Serhat bölgesinin halkı da bu parçalanmışlığı asla kabul etmeyenlerden olmuştur. Ne işgalcilerin yapay sınırları ve telleri, ne de sınırlara diktikleri asker ve karakolları Serhat halkına engel olamamıştır. Serhatlılar düşmanın Kürdistan halkının bağrına bir hançer gibi sağladığı yapay sınırların acısını daima yüreklerinde hissetmiş ve bunun karşısında direnmişlerdir. İhsan Nuriler’den sayısız kahraman PKK şehidine kadar bu soylu gelenek ve yurtseverlik duruşu devam edegelmiştir.
Serhat halkının bu yurtseverlik duruşunun temsil edilip yaşatıldığı ailelerden biri de Faraşin yoldaşımızın ailesi olmuştur. Kürt halkının kadim toplumsal kültürünü aile içinde yaşatan, yurtseverlik duygularıyla çocuklarını büyüten Atmanekî aşiretine mensup Atabey ailesi, çocuklarını kendi kimliğiyle yetiştirmiştir. Hiçbir onurlu Kürt’e yaşam hakkı tanımayan sömürgenler, Kürt çocuklarına da çocukluklarını yaşayabilecekleri bir şansı bile bırakmamışlardır. Bu yüzden soykırımcı düşman gerçekliğini tanıyarak büyüyen Faraşin yoldaşımız Kürt halkının özgürlük davasının bilinciyle büyümüştür. Feraşîn yoldaşımızın kardeşi İbrahim 2009 yılında Çaldıran’da faşist Türk devleti tarafından şehit edilmiştir. Bu katliamdan duyulan tepkiyle aileden birçok katılım olmuş, Faraşin yoldaşımızın kuzenleri ve kardeşi İbrahim Sarı (Emrah Atabey) yoldaşımız da gerilla saflarına katılmıştır.
Faraşin yoldaşımız keskin zekası, meraklı ve çalışkan kişiliğiyle devlet okullarında çok başarılı bir öğrenci olarak üniversiteye kadar gitmiştir. Fakat devlet okullarının Kürt gençlerine bir şey kazandırmadığını görmüş ve gençlik çalışmalarına katılmıştır. Aktif bir şekilde gençlere öncülük ederken düşman tarafından gözaltına alınmış, ama devrim yürüyüşü durdurulamamıştır. Faraşin yoldaşımız çok anlamlı ve tarihi bir gün olan 15 Ağustos 2013 gününde, ölümsüz komutanımız Egid’in takipçisi olur ve gerilla saflarına katılır.
Kürdistan dağlarında sürekli hakikatin peşinde olan Faraşin yoldaşımız Önder Apo’nun ortaya koyduğu Kadın Özgürlük Çizgisinde kendini sürekli eğitip ve özgürlük yolunda ilerler. Gerillada bir kadın olarak yaşamın zorluklarına rağmen buna karşı güçlü bir iradenin nasıl ortaya çıktığını görmüş ve bu temeller üzerinde sürekli mücadele etmiştir. İdeolojik ve askeri yönlerden kendisini geliştirmiş ve buna göre hareket etmiştir. Sürekli şehitler çizgisinde yürümeyi kendisi için esas ilke olarak belirlemiştir. Yaşama büyük bir coşku ve moralle katılan Faraşin yoldaşımız kendinde olan gelişmeleri yoldaşlarına aktarmayı başarmış ve yetkin bir YJA Star komutanı olmuştur. Samimi kişiliği ve içtenliğiyle bütün yoldaşlarının gönlünde kendine bir yer yaratmayı başarmıştır.
Halkı için daha yapacağı birçok şey varken ve önünde parlak bir gelecek dururken, erkenden şehadete ulaşması tüm yoldaşlarının düşmana olan kin ve öfkesinin büyütmesine neden olmuştur. Faraşin arkadaşımızın anıları, duruşu, mücadele tarzı ve yoldaşlığı bize bir miras olarak kalmıştır. Her yoldaşı onun anısını Zagroslar’da yaşatmaya çalıştığı gibi, özgür Kürdistan’da mutlaka bir hakikat haline getirecektir. Faraşin yoldaşımızın anısını her daim esas alarak, düşmandan intikamını alacağımızın, kanını yerde bırakmayacağımızın ve hayallerini mutlaka başaracağımızın sözünü veriyoruz.
Kod Adı: Faraşîn İbo
Adı Soyadı: Emine Atabay
Doğum Yeri: Wan
Anne – Baba Adı: Menican – Abdulgafur
Şehadet Tarihi ve Yeri: 8 Ekim 2016 / Zap
18 Haziran 2022
HPG Basın İrtibat Merkezi