Bir yanı Mem ile Zin sevdası kokarken, diğer yanı Berivan direnişi kokan, Cizre’de anlam bulmuş ve adı PKK aşkı olmuştur. Cizre ki, direngen, savaşkan bir halka sahiptir. Yıllarca sömürüye rağmen dimdik ayakta kalmış ve onurlu mücadelesini yürütmüştür. 2015 ve 2016 şehir direniş savaşlarında da görüldüğü gibi yiğit, mert Mehmet Tunç’la bunu tarihe yazmıştır. Herşeye rağmen davalarına sımsıkı sarılan her bir soykırım sonrası dahada güçlü ayaklanan kahraman bir halktır. İşte Çekdar’da Cizre’nin bağrından kopan yurtsever bir ailenin çocuğudur. Düşman gerçekliğiyle birebir büyüp, acılarıyla yoğrulmuş, olgunlaşmış ve bilinçlenmiştir. Çekdar Cudi yoldaş daha genç yaşlarında saflara katılmıştır. Kısa bir sürede dağ yaşamına alışan Çekdar genç, kemikleri iri, gözleri ceylan gibi ışıl ışıl parıldayan. Yüreği devrim ateşiyle yanıp tutuşan bir gerillaydı. Yerinde duramayan hiperaktif özelliği vardı. Cudi alanında o yaşına rağmen cephaneciydi. Atik ve hızlıydı. Bitmez tükenmek bilmeyen bir enerjisi vardı. Dürüst, fedakardı her işi ciddiye alır, severek yapardı. Birde doğal Botan’ca konuşması, güler yüzü insanı kendine çekiyordu. Yaşamı seviyor ve yoldaşlarına bağlıydı. Bir o kadar da Cudi’ye sevdalıydı. Cudi ki, bir çok tarihi direnişe şahitlik etmiş ve yeni direnişlere gebeydi. Çekdar da bu direnişte kahramanca adını yazdırmıştı. Şehitlik mertebesi önemlidir. Her bir şahadet ne kadar bize acı versede, bir yanıda insanı güçlendirir. Yaşama daha da sıkı bağlar insanı çünkü canımızın bir parçası olan yoldaşlarımızın anıları vardır ve bize bıraktıkları miras. Biz borçluyuz ölümsüz kahramanlara, soluduğumuz her nefeste an da her zaman yaşatmalıyız onları miraslarını layıkıyla yerine getirmeliyiz. Evet genç yoldaşım senin şahsında bütün şehitlerimizi anıyor, önünüzde saygıyla eğiliyorum.
Bir sevda türküsüdür,
Dilden dile söylenir.
Bir sevdadır almış başını gidiyor,
Gökleri delercesine
Gün batımının kızıllığında
Rengi kesk, sor ve zer
Bir sevdadır adı Kürdistan.
Kürdistanın kızlı, erkekleri gençleri
Akın akın akarlar dağlara
Şeyh Said, Seyid Rızalar’ın torunları.
Sevda ki, adı PKK…
Mücadele arkadaşı
Kürdistan coğrafyası, özelde de bu coğrafya üzerinde yaşayan Kürt toplumu için her bir ayın ayrı bir anlamı vardır. Hangi ayına bakarsanız bakın, bir yerlerinde bir şekilde Kürdün acısını, özlemlerini, sevinçlerini, gözyaşlarını ve daha birçok gerçekliği görürsünüz. Ama bazı aylar vardır ki başka aylarda görülmeyen birçok şey barındırır içerisinde. Mart da bu aylardan bir tanesidir. Daha en başından acıyla yazılmasına rağmen, direnişe, sevince, kahramanlıklara yataklık etmiştir. Qamışlo ve Halepçe gibi katliamlar yaşamış, Newroz’la baharı müjdelemiş, gerillanın destansı direnişlerine şahitlik ederek Kürt toplumunun tarih defterine nice kahramanlıklar yazmıştır. Bir de kadın yanı vardı Mart’ın. Unut(turu)lmak istenen, kadının direniş geleneğinin sadece bir kesitiydi Mart’ta yaşanan. Ve Kürdistan kadını bunu da omuzlayarak yürümüştü her zaman.
Evet, Mart olabildiğine dolu ve özel denilebilecek bir ay. Hatta Kürt’le bütünleşmiş bir ay olduğunu belirtsek yanlış olmaz. Nede olsa tarih boyunca Kürt’ün yakasını bırakmayan ve her an karabasan gibi üzerine çöreklenen; acı, katliam ve gözyaşı olmuştur. Bunun yanı sıra yine Kürt’ün özgür yaşamdan taviz vermeyen duruşuyla bu gelişen saldırılara karşı muazzam direnişi olmuştur.
Gerilla yaşamında da Mart’ın önemi başkadır. Her birimizde derin izler bırakan, unutulmaz acılar yaşatan bir yanı hep olmuştur. Birçok zamansız gidişe şahitlik etmiştir Mart. Nice kahramanlık destanı yazılmıştır bu ayda. Ve yine düşmanın puştluğuna, namertliğine, insanlık dışı uygulamalarına, katliamlarına şahit olmuştur.
2012’de Kandil’de gösterdi acı yüzünü Mart. Tüm gülme hallerini yerle bir eden bir edayla sokuldu dergâhımıza. Yıl 2012, mevsimler baharı gösteriyor ama kara kışlar henüz göçmemiş bu topraklardan. Ve karın soğuk yanına acı da eklendi.
Yer Kandil, henüz cenk meydanından dönmüştü yiğitler. Onur savaşında ölümüne savaşmıştılar ve yenilmediler. Aylardan Mart, kışın tüm bastırma ve şiddetine karşılık, baharın gülen gözlerine dokunacak olmanın heyecanı vardı bakışlarda.
Baş eğmez Kandil, acı defterine bir başkasını ekledi. Bizim de yüreklerimiz ateş tuttu. Her gidiş zamansız gidiştir. Ama böylesini görmemişti ne Kandil ne hiçbirimiz. Ateş yürekli, yağmur gülüşlü sekiz canın hoşçakalsız vedasıydı yüreğimize böylesine acı yükleyen. Bir de yanlarında olamamak, yarım kalmış, söylenilmesi gereken nice sözün boğazlarda takılı kalması…
Sekiz kadın
Biri Nuda biri Meysa
Sekiz kadın gerilla
Biri Amed biri Beritan
Martın sekiz gülü
Biri Doza biri Ruken
Gül gülüşlü sekiz can
Biri Zemyan biri Rengin
Mart ayında sekiz kadın. Bahar kokulu, saçlarını dağ rüzgârlarıyla taramış, umutlarını dağların doruklarında yanan ateşlerde kutsamış sekiz kadın. Her biri ayrı bir dünya olan ama arayışları ortak sekiz kadın. Özgür yaşama bağlılık sözü vermiş, ülkemin dört bir yanından gelip birbirlerini bulan sekiz fedai. Mart’ın sekiz gülü, yakılmak istenen ülkemin kutsal savaşçıları…
Yarın dünden uzak değildi. Ne de düşlerimiz, gülüşlerimiz, özlemlerimiz ve amaçlarımız… Bugün dünle vardır ve yarınlara bugünün yakılan isyan ateşlerinde aydınlanacak yollarla ulaşılacaktır. Sözün bitip, sözün anlama kavuşup eyleme geçirilmesiydi gerekli olan. Kim ne derse desin anıya bağlılığın ağır sorumluluğuydu bizi böylesine zorlayan.
Zordur milyonların özgürlük umutlarını omuzlamak. Zordur sistemin her türden saldırısından sıyrılarak; güzel, iyi, özgürlük olduğunu iddia ettiği şeylerin aslında çirkinlik, hastalık ve kölelik olduğunu fark etmek. Zordur çekili sınırların ihlalcisi olmak. Zordur yazılı tarihi ters yüz edip demokratik kültürel direnişin tarihini yazmak.
Gerilla olmak, hele hele kadın gerilla olmak başkadır. Sistemin bahşettiklerini elinin tersiyle itip kendisine belirlenen sınırları yıkarak dağların yolunu tutmak kararlılık ister. Anlamın özüne ulaşmayı gerektirir. Çünkü anlamak oluşmaktır ve anladığı derece özgür olabilirdi insan. Kendi beniyle başlayan arayışın yaşam inşasını getiren anlamın, gerillada bütünleşmesidir dağlarda yaşanan.
Sekiz kadın
Sekiz gerilla
Mart’ın sekiz gülü
Ulaştılar anlamın özüne
Ulaştıkları anlamla
Boğulmak istenen yaşamı anlamlaştırdılar…
Çığ altında kaldı körpe bedenler. Henüz genç, sekiz yürek, zulasında bitimsiz bir sevda taşıyan gül gülüşlü sekiz kadın. Mart’ın baharı müjdelemesini beklerken, verdi yürek sızlatan haberi. Adı ayrılıktır Mart’ın bu demleri. Ayrılıksa dolunayın aydınlığından arınmış, üşüten ve titreten asık suratlı gerçek.
Zaman aşımına maruz kalmayan gerçekliklerden biri de yoldaşlıktı. Yoldaş olmanın verdiği heyecan ve coşkuydu gerillayı karanlık gecelerde daralan patikalarda durmaksızın şafaklara yürüten. Yoldaşa bağlılığın gereği ise sözden öte bir şeydir. Söz susar yaşam girer devreye. Ve şimdi bizler sekiz canın ardılları olarak her şafak vaktinde yinelediğimiz başarı sözünü unutmaksızın Güneş’in ışınlarında arınmaya yöneliyoruz. Yetersiz yoldaşlığımızın özeleştirisini ancak vakitsiz gidenlerin edindikleri ve uğruna canlarını verdikleri amaçlarını başarıya ulaştırmakla verebilirdik. Özlemlerini ve umutlarını omuzlayıp aydınlattıkları yolda yürüyerek yarınları kurabiliriz.
Yücesinde dağların, yanan ateşin yürek ısıtan alevleri göğe yükselirken, tüm tutarsız düşlerimizi sekiz canın anısına salıyoruz rüzgârlara. Her şeye rağmen dağlarda olmanın ve dağlarda gidişine alışamadığımız canların özlemlerini yarınlara ulaştırmanın sözünü kaygısızca yineliyoruz. Yenilmek yoktur çünkü. Zayıflık düşmana hizmettir çünkü. Yarınların şafaklarında çocuklarımıza özgür gülüşler bırakacağız çünkü. Türkü tadında, yıldızlarla bezenmiş, dolunayın bakışlarıyla kutsanmış gülüşler…
Kandil Dolakokê’de çığ altında kalan sekiz canın anısına…
Diren RONAHİ
OMBAZAMIN, ez tora se wena, Çena Rindiki, Zerene mın dejena.
Zalimin zulmüne boyun eğmeyen asi ruhlu yoldaşımız, komutanımız Armanc. Ne mutlu bu dağlara, bu topraklara, bu halka ve biz kadınlara ki senin gibi onurlu savaşçıları, militanları, öncülerini yani aşk ve özgürlük tanrıçalarını tanıdık. Nice onurlu, yiğit kadınları, erkekleri tanıdık.
Bu topraklarda hakikati bilmek yetmez, bildiğin kadar büyük inanmak gerekir, korkmadan uğruna ölecek kadar sevmek gerekir. Yorulmadan, yıkılmadan direnmeyi öğrendik direnerek. Yaşatmayı yaşamayı, savaşmayı, öğrendik. Özgürlük ateşinin küllerinden yeniden yaratıldık. Bazen insanın karakteri taşıdığı isimle o kadar uyum içinde olur ki tıpkı heval Armanc’ta olduğu gibi. PKK ve Önderliği tanıdığı günden şehit düştüğü güne kadar anı anına devrim inancıyla, özgürlük ütopyasıyla, hakikat aşkıyla ARMANÇLI yaşadı amaçlı, hedefli, tüm zorluklara rağmen sosyalist yaşama, özgürlüğe, adalete, eşitliğe olan inancıyla ve mücadelesiyle tüm geriliklere karşı bir kadın olarak dimdik cesurca korkusuzca mücadele verdi.
Armanç arkadaş, 1975 yılında Muş Varto’ya bağlı bir köyde dünyaya gelmişti. Çocukluğu faşist T.C devletinin soykırımcı, katliamcı politikalarının en üst düzeye vardığı 12 Eylül cuntasına denk gelir. Eylül’ün baskıcı, soykırımcı ve kılıçtan geçiren gerçeği karşısında bir başka gerçek olan direnişçi, devrimci kuşaktandır. Çocukluk yıllarında bu gerçekliği bilmese de soykırımcı sistemde Kürt olma, Alevi ve bir de buna kadın olma eklenince hem kimlik hem de inanç olarak devletin soykırım, inkar ve katliamcı politikalarıyla acımasızca karşı karşıya kalma anlamını taşımaktadır. Tüm bu politikalara rağmen ailenin yurtseverliği, sol sosyalist devrimci bir aile olması, kendi kültürlerini, özlerini ve dillerini korumalarına neden olmuştur. Kültürün taşıyıcısı dildir. Armanç arkadaş düşmanın kültürel soykırım politikalarının çok derinlikli ve köklü yaşandığı bir diyarda yaşamasına rağmen dilini korumuş ve Zazaca’nın korunup, geliştirilmesi konusunda da ısrarcı olmuştur. Ailenin çocukları dışarıda okumalarına rağmen eve döndükten sonra kimse Türkçe konuşmazmış aile içerisinde Zazaca konuşmak bir aile kuralıymış. Armanç arkadaşın şekillenmesinde aile gerçekliği oldukça etkilidir. Hem devrimcileşmesinde hem de kendi kültürel değerlerine, ülke topraklarına, değerlere bu kadar bağlı olmasının altında yatan gerçeklik çocukluğunda gizlidir. Heval Armanç çok güzel Zazaca bilir, konuşur ve geliştirmeye çalışırdı. Tabi Armanç’ın yurtsever duygularının güçlülüğü salt dile yaklaşımda değil vatanseverliğinde de kendini dışa vururdu. Armanç arkadaşta güçlü bir tarihi bilinç olduğundan Kürdistaniydi, ülke kokardı. Dersim katliamını, Geliyê Zîlan’ı , Şeyh Sait ve nice direniş ve soykırım hikayesini bazen bir ağıtta bazen bir fısıltıda duymuştu. Mezara gömülmek istenen Kürdistan’ın acısını en çok da çaresiz kalan yaşlıların hüzünlü ve acılı gözlerinde hissediyordu. Bir tarafta kendi olmaktan uzaklaşma korkusu diğer tarafta ise tüm baskılara rağmen ailenin yurtseverliği kültürlerine olan bağlılık haksızlığa boyun eğmeyen gerçeklik onu erken yaşta düşman gerçekliğini tanımaya götürmüştü. Armanç arkadaş haksızlığı kabul etmeyen her koşul altında ezilenden, çaresiz olandan ve zayıftan yana tavır alan bir karaktere sahipti. Bu karakter özellikleri lise yıllarında çelişkilerinin giderek belirginleşmesine neden olmuştu. Özgürlük ve adalet arayışı karakterinde baskın bir yan olan heval Armanç yaşamının her döneminde gerçeğin yılmaz bir savunucu olmuştur. Onun olduğu yerde yalana, haksızlığa, ikiyüzlülüğe yer yoktur. Armanç arkadaşın açık sözlülüğü, hak, adalet, dürüstlük, eşitlik, dostluk, arkadaşlık ve insani olana eğilimi çok çarpıcıdır. Bu kavramlar sadece onda bir arayış olarak kalmaz aynı zamanda onun şekillenmesinde devrimcileşmesinde bir temel oluşturur. Armanç arkadaşın karakteri insanı insan yapan bu temel değerlerden oluşur. İnsanı insan yapan onur, gurur, haklıdan yana tavır alma, köleliği kabul etmeme gibi değerlerdir. Armanç arkadaşta da insan lekelenmemiş, özündeki insan ölmemiştir. Sosyalizme de bağlılığı ve inanması bu inancında hiçbir koşulda yıkılmaması insan olmaktaki ısrarından kaynaklanmaktadır.
Armanç arkadaşın devrimcilikte kararı kesindir. Devrimcilik onun tek yaşam tercihidir. O devrimciliğe bir zorunluluk olarak yaklaşmaz. Devrime ve devrimcilere aşk düzeyinde tutkuyla bağlanır. Lise yıllarında Kürdistan dağlarında yükselen savaş, zindanlardaki direniş kendisini etkilemiştir. Sonrasında ise Apoculuğa gelişen ilgisi kendisini PKK’yi ve tarihini araştırmaya yöneltir. Armanç arkadaş o dönemlerde kendisini derinden etkileyen bir olaydan sık sık bahsetmekteydi. Liseli yıllarında bir gün okuldan eve dönerken sokakta çok yaşlı bir adama rastlamış ve yaşlı adam sırtında ağır bir yük taşıdığından yere düşer. Fakat bu yaşlı ve fakir adamda ayağa kalkacak takat kalmamıştır. Yürümekte zorlanan bu adamın yaşadığı fakirlik, gözlerindeki acı, keder ve çaresizlik Armanç arkadaşın yüreğini derinden etkiler. Bu yaşlı adamın durumu yüreğine bir başka işler. Armanç arkadaşta ulusal bilinç kadar sınıf bilinci de keskindir. Armanç arkadaşın gördüğü bu durum yeni bir durum değildir. Halkının, toplumunun yaşadığı durumdur. İnsanların ezildiği, kimliksizleştirildiği, hiçleştirildiği, köleleştirilip teslim alınmak istendiğini daha net ve somut olarak gördüğü zamanların kıyısından geçmektedir. Egemenlerin kirli politikalarının sonucunda yaşanan bu durumlara artık sessiz kalamayacağını ve göz yumamayacağını bilir. Devlete, sisteme, egemenliğe, köleliğe, teslim alana da teslim olana da isyan eder. Armanç arkadaşın yüreği Kürtler’e, kadınlara, halklara dayatılan bu köleliği, iradesizliği, baskıyı, haksızlığı kabul edemez. Bunları kabul etmek Armanç’ın özüne terstir. Armanç’ın mayası sağlamdır, sütüne su karışmayanlardandır.
Kişiliğinde yaşanan bu anlam derinliği, çelişkileri derinden hissedişi onun Önder Apo’yla ve PKK gerçekliğiyle buluşmasını sağlar. Armanç arkadaş aradıklarını PKK’de bulmuştur. O dönemlerde 14 Temmuz direnişiyle ilgili okuduğu kitaplar Amed zindanında yaşananları öğrenmesi katılımını hızlandırmıştır. Ona çekici gelen bir diğer yan da kadınların ellerinde silahlarla dağlarda savaşmasıdır. O günden sonra Armanç arkadaş gençliğin öncü kadroları içerisinde yerini alır. Armanç arkadaşın eylemci karakteri onun öğrenci gençlik içerisinde erkenden ilgi çekmesine ve belirginleşmesine yol açar. 1995 yılında katıldığı bir eylemde yakalanır ve zindanda kalır. Ancak delil yetersizliğinden kaynaklı kısa bir süre sonra bırakılır. Armanç arkadaş zindanı da gördükten sonra artık şehirlerde duramayacağını anlar. Artık kimse onu tutamayacaktır. Armanç artık dağ ve gerilla hayalleriyle yaşar. Armanç arkadaşın mücadeleyi yeni tanımasına rağmen kısa zamanda aktifleşmesi, inisiyatifli, örgütleyici kişiliği, arayışçılığı, gelişmeye açık yönleri arkadaşların dikkatini çekmiştir. Arkadaşlar Armanç arkadaşı Önderlik sahasına Parti Merkez Okuluna gönderirler. Suriye’de Armanç arkadaşı karşılaması gereken milis bir yanlış anlaşılmadan dolayı randevuya gelmez. Armanç arkadaş o dönemde Suriye rejimi tarafından tutuklanır. O dönemde en büyük korkusu özgürlük dağlarına ulaşamadan, Önderliği görmeden, ülkesinin havasını solumadan yeniden geri gönderilmesidir. Kısa bir dönem tutuklu kaldıktan sonra arkadaşların iletişim kurmasıyla bırakılır. Armanç arkadaş büyük bir merak içerisinde güçlü duygular ve heyecanla Önderliğin mekanına giderken anlatılması zor duygular yaşar. Armanç arkadaş Önderliği görür görmez bu gerçeklik karşısında adeta büyülenir. Büyük bir ilgi ve merakla eğitime katılır. Kadın ordulaşması, kadın örgütlülüğü hususlarında Önderliğin yaklaşımlarından güç alır. Önderlik ve örgüt anlayışında güçlü bir temel oluşur. Armanç arkadaşın katılımı artık duygusal yanları kadar bilinç yanı ağır basan bir katılıma dönüşür. Parti Merkez Okulunda gördüğü eğitimden sonra ülkeye daha güçlü ve aydınlanmış bir bilinçle yönelir.
Armanç arkadaş devrim heyecanı ve coşkusuyla yüksek bir moral ve inançla dağlara, gerillaya gelir. Armanç arkadaş için dağlar, gerilla ülke demektir, özgürlük demektir, sevgi demektir, adalet demektir. Armanç dağlarda yıllardır aradıklarını bulmaya başlar. Gerilladaki birçok ilklerini ana tanrıçalarımızın diyarı olan efsanevi ve heybetli dağda ülkemizin Zagroslar’ında yaşar. Armanç arkadaş Zagroslar’ı gerillacılıkta çocukluk dönemini geçirdiği alan olarak değerlendirir. Hayatının en güzel günlerini bir çocukluğunda bir de Zagroslarda geçirdiğini sık sık dile getirir. Yiğitlik diyarı Zagroslar değildir salt onu büyüleyen Armanç bir bütün Kürdistan’a sevdalıdır. O ülkenin her parçasını, ülkenin her karış toprağını kutsal olarak görür. Dağları hayata dair, kavgaya dair en güzel, en soylu, en yüce duyguların boyattığı mekanlar olarak görmekte, bu ülkenin özgürlüğü için canını seve seve vermeye hazır olduğunu her davranışında yansıtmaktadır.
Dağlara ölümüne bağlı olan Armanç arkadaş dağlardan kopmayı hiçbir zaman aklından dahi geçirmemesine rağmen örgüt kültürü gereği örgütün her düzenlemesini anlayışla karşılamış ve üstlendiği görevleri başarıyla yerine getirmek için kendini gücünden daha fazla zorlamıştır. Dağlardan kopmak kendisi için ne kadar zorlayıcı olsa da örgütün görevlendirmesiyle düzenlemesi Avrupa sahasına olmuştur. Armanç arkadaş Avrupa’daki çalışmalarda da kısa sürede yetkinleşmiş ve işini en iyi biçimde yerine getirerek hem arkadaşların hem de halkın kalbinde silinmez izler bırakmıştır. Uzun süre Avrupa sahasında kaldıktan sonra ülkeye gelir gelmez yönünü tekrardan Zagroslar’a vermiştir. Armanç arkadaş, Reşit ve Ruken arkadaşla birlikte güçlü bir ekip çalışmasıyla devrimci halk savaşında etkili bir çok eyleme öncülük yapmıştır. Armanç arkadaşın komuta tarzı da son derece koparıcı ve yaratıcıdır. Klasiklikler ve gelenekselliklerle süreklileşen bir mücadele içerisinde olan Armanç arkadaş yeniliklere açık, taktiksel anlamda da etkili uygulanması üzerinde yoğunlaşan ve yüksek bir performans ve tempoyla çalışmalara katılan bir tarzın sahibi olmuştur. HPG ve YJA STAR askeri konseyinde yine PKK ve PAJK meclislerinde yer alan Armanç arkadaş kadın hareketi ve yine kadın ordulaşması içindeki iradesel duruşuyla, öngörülü yaklaşımlarıyla belirleyici bir rol üstlenmiştir. Armanç arkadaşın ideolojik derinliği ve bunu pratiğe yansıtarak etkili bir biçimde uygulaması duruşunu çarpıcı ve etkileyici kılmıştır. Sürekli her konuda yoğunlaşan, yorumlar geliştiren, görüşler sunan ve farklı bir bakış açısı geliştiren görüşleri tartışmalarımız açısından ön açıcı olmuştur. Armanç çoğu zaman düşünceleriyle ufkumuzu açmış, bilincimizi derinleştirmiş, mücadele azmimizi güçlendirmiş ve nasıl tavır almamız gerektiğini duruşuyla bizlere öğretmiştir.
Armanç arkadaş sadece görüş sunan, eleştiren, perspektif veren konumda olmamıştır hiçbir zaman. O eleştirdiği kadar paylaşmış, yalnız bırakmamış ve takip etmiştir. Yine söylediklerini kendi yaşamında ve kişiliğinde davranış biçimine dönüştürdüğünden sözünün ağırlığı her zaman vardır. Armanç arkadaşın örgüt konusundaki hassasiyeti onun bağlılığının göstergesidir. Örgüte yanlış bakan gözü dahi olsa tavır almaktan kaçınmaz, bu küçük bir sorundur ya da talidir diye asla yaklaşmaz örgüte karşı kendini her zaman sorumlu görürdü. Partiye zarar gelmesin diye her şeyi göze almaya hazırdı. Armanç arkadaş gerçek bir yaşam ve savaş komutanıydı. O PKK geleneklerine de, ahlakına da bağlıydı. Bu ahlaka göre yaşamayı kendisi için bir ilke haline getirmişti. Ve Armanç bir ilke insanıydı.
Armanç arkadaş tüm yaşamı boyunca özgün duruşu, ilkesel yaklaşımları ve özgürlükçü tavırlarıyla Özgür kadın komutanlaşmasının en güçlü temsilcilerindendir. Armanç arkadaş Bêrîtan ve Zîlanlar’ın çizgisinin takipçisi ve yılmaz savunucusudur. Reşit, Ruken, Gelhat, Arjin, Delal, Nalin Muş, Medya ve Atakan arkadaşların yarattığı özgürlük mirası ve çökertme politikalarını boşa çıkaran görkemli duruşlar bizim her dönemde pusulamız yolumuzu aydınlatan meşalelerimiz olacaktır. HPG ve YJA STAR gerillaları olarak bizi biz yapan şehitlerimizin intikamını sadece birkaç eylem yapmakla ele alamayız. Askeri güçler olarak eylemselleşmek bizler için önemli olmakla birlikte bu arkadaşlarımızın ve tüm şehitlerimizin anısına bağlılığın gereği devrimi gerçekleştirmektir. İçinde geçtiğimiz dönemde tarihi ve güncel olarak derin anlamlar içeren bir dönemdir. Böylesi dönemlerde bireyin rolü ve katılımının önemi daha fazla ön plana çıkmaktadır. Leyla Güven ve Nasır Yağız öncülüğünde gerçekleştirilen açlık grevi direnişleri oynadıkları etkili rol itibariyle bunun somut ifadesi olmuştur. Gerilla güçleri olarak bu direnişi zaferle taçlandırmak biz özgürlük gerillaların boyun borcudur. Bu dönemde güçlü ve etkili duruşlar, devrimi gerçekleştirecek hamlesel eylemler başarıya yol açacakken kendini sorumlu görmeyen, sıradan duruşlarda tarihsel rolümüzü oynamamıza ve fırsatları değerlendiremememize neden olacaktır. Önderliğimizin gerçek arkadaşları olmak istiyorsak bu arkadaşlığın ilkelerine göre hareket etmeli ve mücadeleyi her düzeyde örgütlemeli ve zaferli kılmalıyız. HPG ve YJA STAR güçleri olarak sorunu salt tecrit sorunu olarak ele alamayız. Zaten Önderliğin esareti biz gerillalar için onur kırıcıdır. Önderliğin özgürlüğü ise Kürdistan’ın özgürlüğüyle yine bizim kişiliğimizdeki ve yaşamımızdaki özgürlük düzeyinin geliştirilmesiyle gerçekleşecektir. Bunu gerçekleştirmeye bir hayal olarak asla yaklaşılmamalı ve inanırsak ve 24 saat çalışır. 24 saat Önderlikle yaşarsak mutlaka başaracağımızı bilmeliyiz. Tüm güçlerimiz bu bilinçle ve tarihi sorumlulukla dönem görevlerine yaklaşmalı ve mutlaka şehit arkadaşlarımızın intikamını almalıyız. Önderliğimize layık olma bilinciyle çalışmalara yüksek bir performansla ve tempoyla katılarak şehit arkadaşlarımızın yarım kalan hayallerini gerçekleştirmeliyiz. Dönem bizler açısından Armançlaşma yani iddialı, ilkeli ve haksızlığın hesabını sorarak bir katılımı esas alma dönemidir. Armançlaşma bizler açısından asil bir ruhla ne olursa olsun, hangi zorluklarla karşılaşılırsa karşılaşılsın asla geri adım atmama ve pes etmeme zamanıdır. Dönem bizler açısından düşmanı yenilgiye uğratarak zaferden zafere koşma zamanıdır.
ZOZAN ÇEWLİK
Kod Adı: Armanc Goşkar
Adı Soyadı: Suna Kızılkaya
Doğum Yeri: Muş
Anne - Baba Adı: Nazife - Hüseyin
Şehadet Tarihi ve Yeri: 3 Temmuz 2018 / Medya Savunma Alanları
Zaman gelir geçer önemli olan arkanda bıraktıklarındır. Çünkü insan arkasından bıraktıklarıyla kendi yaşamını anlatır. İnan ki, arkanda sağlam bir duruş, örnek alınacak bir yoldaşlığı bıraktın. İnsan belki birlikte yaşadıkları zamanın kıymetini fazla bilmese de sonradan çok iyi anlıyor. Sen yaşadığın zamanda bile yerini belli ettirendin. Şehadetin bir iz olarak kaldı, bunun için hiç unutulmayacaksın. Unutmak ihanettir. O samimi gülüşlerini ve temiz yüreğini kim unutabilir ki! Şehitleri anlatmak, onları anda yaşadığındır aynı zamanda. Şöyle biriydi, şöyle konuşuyordu, şöyle yürüyordu demek, şehitleri anmak değildir. Gece-gündüz şehitlerle birlikte olunmalı. Bu da gerillada yirmi dört saat ilkeli yaşamak demektir. Zaten hareketimiz ölüm felsefesini boşa çıkarmıştır. Fiziki yanımızda olmayabilirsin ama ruhun hep yanımızda. Bu ne anlama gelir? Bu nefes nefese her an güç büyütmek ve kendimizi geliştirmek anlamına gelir. Unutmamak, hatırlayıp ağlamak değildir. İnsan şehitler huzurunda kendini güçlendirmelidir. Ancak böyle yapılırsa şehitleri andık diyebiliriz. Bunun için bir göreve yaklaşırken bile Sipan arkadaş böyle yaklaşır mıydı, diye yaklaşıyorum. Seni yazarak anlatmanın yetersiz olduğunu biliyorum. Seni anlatacağım çünkü seni tanımayan arkadaşlar da gerçekliğini azda olsa abartısız bir şekilde bilsin diye.
Sipan Kato (Veysi Pala) aslen Hakkari’lidir. Hakkari’den Van’a göç ederler. Van’da doğar. Van’ın yurtsever yerlerinden olan Xaçort gibi yerde büyür. Büyüdüğü ortam yurtsever olmasından dolayı partiyi erken yaşlarda tanımaya başlar. Gençlik kollarında yer alır ve bir süre sorumluluk aldıktan sonra 2013 yılında özgürlük saflarına katılır. Fedakarlığıyla sevilen biri olur. Sipan arkadaş adeta Bergare’nin bir simgesiydi. Taburdan gittiği zaman yokluğu belli olan bir arkadaştı. Özgürlük saflarına katılımıyla, şehadetine kadar olan zaman zarfı üç buçuk yıldı. Bu zaman zarfında bir insanın bu kadar özellikleri varsa ve gelişmeye önü açıksa birkaç yıl sonra iyi konumlara geleceklerine inanıyorum. Bazı insanlar vardır insan bir dakika bile yanlarında kalmak istemez, çünkü kırıcı, itici vb. özelliklere sahiptir. Bu tür anlayışlar devam ettikçe o esnada oradaki insanda bunalım başlar. Araştırıcı bir insan asla memnun olmayan bir bilinç kimi kez hayatın sınırlarının dışına çıkmaya kalkışır ve yanıt bulamayınca morali bozulur. Geçici olarak hayattan keyif alamaz. Bu da hayatın gizemlerini sorgulayan ruhun bunalımıdır. Hayatın gizliliğini, gerçekliğini, doğru yaşamın nasıl olacağını, yoldaşlık ilişkilerinin nasıl yürütüleceğinin cevabı Sipan arkadaşta saklıydı. Onun yaşamı pratikteydi. Pratiğiyle kendini konuşturuyordu. Teorisi pratiğiydi. O dayatma anlayışını bir tek bireysel önerisinde ısrar etmeyle ele almıyordu. Onun için örgüte yük olmakta bir dayatmaydı. Bu yüzden örgüte yük olmamak için sürekli aktif bir düzeyde katılırdı. Kendini eğitip anlamak istiyordu. Anladıklarını kendinde tek saklamıyordu, bize de aktarıyordu. Bir tek anlatarak perspektif vermiyordu, yaşamdaki duruşuyla da belli ettiriyordu.
Onu ilk gördüğümden beri etkilenmiştim;
Yeni savaşçılardan ilk çıktığımda düzenlemem Bergare’ye olmuştu. Saat geç olduğu için o gün karargahta beklemiştik. Sipan arkadaş onlar da hastalandığı için o gün Bergarê’den gelmişti, hastaneye gitmek için karargahta beklediler. Onu orada ilk defa tanımıştım. Evet heval Sipan orada yaptığın hizmetten çok etkilenmiştim. Şakacı olman, yoldaşlıkta yeni-eski farkı yapmayan ve tüm yoldaşlarına karşı saygılı olan biriydin. Gerçekten de herkesin aynı özelliklerinin olmadığını gördüm. Tabura gittiğim zaman arkadaşlar düzenlememi Sipan arkadaşın takımına yaptılar. Naylonla pratik uyuma yeri yapmışlardı. Sırf arkadaşlar iyi uyusun, rahatları bozulmasın diye Sipan arkadaş ayakaltında uyuyordu. Sipan arkadaş bunu yaparken “takım komutanıydı”. Bu tür konularda öncülüğü yoldaşlarına veriyordu. Yoldaşına mana verip onların gönlünü kazanmayı biliyordu.
Komutanlığınla gerçek bir öncü olmayı gösterdin;
Şehit Hemze Xabur ve Şehit Cemil arkadaşların şehadetlerinden etkilenen Sipan arkadaş onların komutanlıklarını kendinde esas alıp pratiğe koymak için çaba veriyordu. Onların yaşamını bize anlattığı zaman gerçek bir parti çizgisi komutanlığını yürüttüklerini ve bu arkadaşlarda yoldaşlık ilişkilerinin esas hatta bu ilişkilerden taviz vermediklerini anlıyorduk.
Bu tür komutanlık anlayışını yaşatmak artık onun için zorlu bir görevdi. Kendini adeta bu davaya adamıştı. Önderliğin dediği gibi “Eğer insan büyük bir amaç uğruna tüm yaşamını sonuna kadar adarsa ve bu yolda şehadete ulaşırsa buna ölüm denilmez. Bu yaşamdır, yaşamın ta kendisidir ve bu yolda şehit düşenler ölümsüzdür.” Sipan arkadaş bu dava için verilecek görevlere hazırdı. Hiç itiraz etmezdi ve en iyi şekilde yerine getirmeyi kendine esas alırdı. Yaşamda “bu iş var yapılması gerekiyor” denildiği sürekli kendini öne vurarak “o iş bende” derdi. O işi yaptığı zaman başarılı olmayana kadar bırakmazdı. Eşya getirmeye gittiğimizde en ağır yükü kendine alır ve zorlandığı zaman kendine “direniş yaşamdır” deyip pes etmezdi. Yorulduğunda hiç belli ettirmezdi çünkü kimsenin ondan etkilenmesini istemiyordu. Yapı ve komutan ayrımı yapmazdı. Kendisini bir komutan olarak yapıdan üstün görmüyordu. Yapıyla birdi. Moral kaynağıydı. Moralin düştüğü an kaybedersin, ne yaşar ne de yaşatırsın. Bu kaybetme olayı da insanın yaşamdan güç alamamasından kaynaklanıyor. Sipan arkadaş bu tür arkadaşlara güç vermek için çaba verirdi. Kendimi şahsen senin yardımınla güçlendirdim. Hedeflerine ulaşmak zaman ister. Birden ulaşılamaz. Bu zaman içerisinde de insanın sabırlı olması lazım. Sen şehit Hemze ve şehit Cemil’i sürekli yüreğinde ve beyninde canlı kılarak andın. İnan ki gözün arkada kalmasın. Kendini onların düzeyine getirdin. Bundan sonraki görev ise kendimi sizin gibi arkadaşların düzeyine getirmektir.
Mütevaziliğiyle tanınan fedakar biriydi;
Bergarê’de kaldığımız yerde mütevazilik denilince akla Sipan arkadaş, Sipan arkadaş denilince de fedakarlığı, saf ve temiz kişiliği öne vururdu. Mütevazilik açısından o kadar güçlüydü ki sinirlendiği zaman bile kimseyi ne azarlar ne teşhir eder ve o esnada oradan uzaklaşırdı. Kolay kolay sinirlenmezdi. Sinirlenseydi de siniri anlıktı. Yoldaşlığın güçlülüğünden dolayı hiçbir zaman yalan ve abartılı konuşmaz, sürekli hedefinde esas alan zorlanan yoldaşları güçlendirmek olduğu için arkadaşların gönlünü kazanıp, arkadaşların güvendiği bir yoldaştı. Sipan arkadaşın sinirlenmesinin nedeni ise yoldaşlık ilişkilerinde eksiklik olmasından kaynaklanıyordu. Birlikte eşya getirmeye gittiğimizde yorulan ve artık takati kalmayan arkadaşları sözlerinle övdüğün zaman onları yeniden diriltirdin. “yoldaşlık iş içerisinde belli olur” deniliyor ya, sen kendini bu konuda ispatladın. Yoldaşlıkta ne kadar güçlü olduğunu gösterdin. Bu güçlülüğü göstermek ise yoldaşının zorlanmaması için her türlü zorluğa karşı fedakarca girişmeydi. Zaten seninle birlikte yaşayan yoldaşlığının nasıl olduğunu iyi bilir. Ona öyle bir bağlılık vardı ki, görevlere gittiği zaman çabuk özlenilirdi.
Onunla şakalaşmayı çok severdiler;
Sipan arkadaş bölükte karnasçı olduğu için karnas raxtı da ondaydı. Göreve gittiği zaman kullandığı silah kleş, üzerindeki raxt ise karnas raxtıydı. Onun için arkadaşlar ona “karnas jarjörünü kleşe taksana” dediklerinde, Sipan arkadaş çaresiz kalıp gülmeye başlıyordu. Kimse kolay kolay şaka kaldırmadığı için fazla şakalar yapılmıyordu. Şakalardan anlayan Sipan arkadaş mütevaziliğinden dolayı o da şakanın devamını getiriyordu. Örnek olarak ayakkabılarını doğru giymesine rağmen, ona ayakkabılarını ters giymişsin dediklerinde, gülüp “doğrudur heval” deyip ayakkabılarını çıkarıp yeniden giyerdi. Bu anlayışları bile onun ne kadar temiz biri olduğunu gösteriyordu.
Şehadetini duyduğum zaman;
O gün televizyonu açtığımızda kanalımız haberleri Soranca veriyordu. Birden haberlerde senin açıklamanı dinledim. Televizyonda seni gördüğüm zaman çok sevinmiştim. Soranca anlamadığım için senin şehit düştüğünü bilmiyordum. Seni televizyonda gördüğüm gün çok mutlu, hatta sevinçten uçacakmış gibi oldum. Önceden taburda kalan bir arkadaş senin şehit düştüğünü söyleyince inanamadım. Hatta başka bir arkadaşta ona senin sadece televizyonda konuştuğunu söyleyip, şehit düşmediğini söylediğinde o arkadaş yine senin şehit düştüğünü söylemesinde ısrar etmesi bende bir çelişki yarattı. Bu olayın gerçek olduğunu anlamak için dergiyi beklemek kalmıştı. Hala da inanamıyordum, Sipan arkadaş nasıl şehit düşer! Dergide senin sicilini gördüğümde, içim paramparça oldu birden. Sanki bedenimden bir parça koparmışlardı. Hani insan birlikte yaşadığı arkadaşın şehadetini ilk duyduğu zaman o arkadaşın yaşamı birden göz önüne gelip-geçer ya, ben de senin şehadetini ilk öğrendiğimde senin moralli, samimi gülüşlerin gözlerimin önünden geçiyordu… Yoldaşlığın kıymetini zamanında bilirdi. Sakin ve kimseye zararı dokunmayan bir arkadaştı. Ben de bu davadaki mücadele yoldaşın olarak bıraktığın yerden devam ettirme sözünü veriyorum.
Mücadele arkadaşı...
Kod Adı: Sipan Kato
Adı Soyadı: Veysi Pala
Doğum Yeri: Van
Anne - Baba Adı: Asiye - Kasım
Şehadet Tarihi ve Yeri: 2 Aralık 2016 / Hakkari
Henüz öğrenciyken Halep’te 1988 yılında partiyi tanıdım. 92 yılında da partiye katıldım. 1994 sonlarında savaş alanına geldim. Haftanin, Kandil, Zap, Xınere, Xakurke, Metina alanlarında kaldım yaklaşık olarak on iki yıl geçti. Gerçekten de zorlu süreçlerdi ve örgüt için tarihi yıllardı, elbette benim için de tarihi yıllardı. Ne bir kere daha geri gelir ne de tekrar yaşanabilir. Gerçekten güçlü gelişmeler de yaşandı ama bunun yanında zorlu süreçler de yaşandı. Savaşın en yoğun olduğu süreçlerin içindeydim. Bu kadar yıl nasıl geçti bilmiyorum. Ben de bundan çok büyük güç aldım onla yaşadığım değişimle. Gerçekten bu kadar yıl içerisinde çok büyük tecrübeler de aldım. Belki bir ömürdü ama güzellikleri de çoktu bunun yanında zorlukları da vardı. Sonuçta aşıldı bunlar. Belki en sonunda istemlerimize de kavuştuk ama Kuze’ye gidiyorum.
Yarının bize neler sakladığını ya da nelerle karşılaşacağı bilemiyorum. Ama gerçekten de büyük bir güven duygusu var, hem örgütten aldığım güvenle özellikle, eğitimlerden aldığımız bir güç de var. Ayrıca şimdiye kadar edindiğim tecrübeler benim için bir temel oldular. Nereye gidersem gideyim orada çalışmalara katılabilirim, çalışabilirim. Bu geçen yıllardan hem askeri hem siyasi hem de pratik anlamda özellikle de savaş anlamında büyük tecrübeler edinildi. Bu süreçlerde neler olabileceğini insan tam kestirmese bile ben kendimi her şeye hazır hissediyorum. Her hamleye ve her adıma kendimi hazır hissediyorum.
Belki insanın içinde birçok şey vardır ama insan bunları sözle dile getiremeyebilir. İnsan her şeyi geride bırakırken… sadece şunları söyleyebilirim, bu serhıldanlar, 2005 şehitleri ve partinin bugüne kadar ki şehitlerine sahip çıkabilelim, onların yolunda yürüyelim. Her gün baskı ve zulüm altında olan halkıma bu gidişim bir moral, bir güç ve cevap olmaya çalışacağım. Ben inanıyorum ki bu halk sonuna kadar bize sahip çıkacaktır. Madem ki böyle bir halka sahibiz yüz kez de bu halka canımızı versek azdır. Böylesi büyük bir direnişe sahip bir halka neyi versek de azdır, eksiktir.
Binevş Rubarî
Şehit Binevş Rubari arkadaşın Kuzey’e-Dersim giderken tuttuğu günlüklerinden...
1979 Mardin Midyat doğumluyum. 1997 sonlarında gerillaya katıldım. 3 yıl okumuşum. Yurtsever bir ailedenim. Tarihe olan ilgim nedeniye aslında ilk katıldığımda adımı Dirok koymuştum fakat Agirin arkadaşın şehadetinden sonra anısını yaşatmak için adını aldım. Aslında şehit bir arkadaşın adını kaldırmak ve taşımaya, layık olmaya çalışmak benim için hem çok zor hem de çok ağır... Layık olmaya çalışacak, şehitlerin izinden yürüyeceğim.
Partimiz, önemli kritik bir dönemden geçerken, Önderliğimizin tecrit durumu egemen güçlerin inkar imha politikası karşısında gerek siyasal gerekse de meşru savunma çizgisinde, hazırlık, tedbir en önemlisi de anın militanı olmak sürece katılım, görev ve sorumlulukları karşılama anlamında hayati öneme sahiptir. Bu çerçevede süreci karşılama, kendini yeniden gözden geçirmeyi her anlamda hazırlıklı olmayı gerektirmektedir.
15 Şubat gerçekliği çerçevesinde Önderliğimizin savunmasından aldığımız moral güçlenme ile yaşadığımız zihinsel vicdani sorgulama ışığında partileşme kadrolaşma düzeyimiz ele almak duruşunu adlandırıp, çözümlemek güçlü bir savaşım vermek militan olmanın gereğidir. Tersi muğlak orta yolcu duruşlar sürece cevap olmayacağı gibi sürecin fırtınası onları savuracaktır.
Önderliğimizin özgürlük manifestosundan aldığım moral ve güçle yaşadığım sorgulamayı bir yenilenmeye çevireceğim. Önderliğe ve değerlere bağlılığın bir gereği ve yaşamın anlam kazanacağı bir anlayış sorumlulukla gerek partimizin kuzeye yönelik çalışmalarına hazırım. Sözüm iddialı başarılı bir pratiğin gerekçesi olacaktır.
Devrimci Selam ve Saygılar
Şehit Agirin Herekol arkadaşın günlüklerinden...
Zamanın akışındaki ahengin içinde yaşamı anlamlı kılabilmenin çabasına giriştiğimiz fırtınalı kavgalarımıza , sevdalı türkülerimize , aşklı yolculuklarımıza ne çok şey sığdırırız. Biriktiririz tüm yaşanmışlıkları ömür zulamızda , her anını unutmamak için beynimize ve yüreğimize nakşederiz . Her yaşanmışlık bir film şeridi gibi gözlerimizin önünde canlanıverir. Hangi zaman ve mekanı nasıl yaşadık , neleri sığdırdık? diye sorarız kendimize ve geriye dönüp baktığımızda doğru yaşamanın anahtarı , doğru sevginin kilidi , doğru yürüyüşlerin pusulası nedir diye sorduğumuzda kuşkusuz yaşadığımız zaman ve mekana biçtiğimiz anlamdır. Önderlik ‘’Anlamak Özgürlüktür’’ belirlemesini dile getirirken en yalın hakikati kısa ama çarpıcı dile getiriyor. Ve biz bu hakikat yolculuğunda yapılan çirkinliklere , kötülüklere karşı , güzelliği ve iyiliği görebiliyorsak , karamsarlığın yarattığı karanlık tabloya rağmen yüreğimizde umut resimlerini çizebiliyorsak , ülkemizin özgür yarınları için cesurca ölüme meydan okuyabiliyorsak anlamın emareleri tüm benliğimize yansır. Gözlerimizin ışıltılısı bir başka olur , feyz alırız yaşamdan. Her şey bize öyle mucizevi gelirki kendimizi bu zamana ve çağa ait görmeyiz. Zamanın farklı bir anında , farklı bir mekanında ruhumuzun olduğunu hissederiz. Böyle demlerin efsununu sevdalı yürekliler bilir. Sevdalarıyla yüreklerde kalıcı izler bırakan, tarih yazdıran, mutluluk tohumlarını sancılarımıza serpen sevda yürekli arkadaşlarımız.
Yoldaşlığın , arkadaşlığın , dostluğun sırrına ermenin adıysa Şilan o büyük yüreğine nice güzellikler ekti , sevdalı türküler yazdı. Acılarına zorluklarına karşı yılmadı pes etmedi. Her zorluktan sonra daha güçlendi daha da azimli kıldı genç bedenini. Nice kahramanın savaş meydanında ki cesaretlerine , korkusuzluklarına tanık oldu. Arkadaşları için kendini kurşunlara siper eden yiğitlerle yaşadı , paylaştı. Yaşamlarını hiçbir tereddüt yaşamadan ülkemizin kurtuluşu için savaşıp azraile meydan okuyan cesur savaşçıların toprağa karışan bedenlerinin gururunu yaşadı. Gözyaşlarına kapılıp matem havalarına girmedi çünkü ne için savaşıldığının bilincindeydi. Kolay mıydı onca zorluğa rağmen coşku , heyecan , tutku mecrası olabilmek. Kolay mıydı tüm acımasızlıklara rağmen kavgada ısrarlı , kararlı olabilmek. Yaşama gülebilmek sıkıca sarılabilmek. Dağların sarp yamaçlarında yürürken alnımızdan boncuk boncuk dökülen terden sonra yaşam her zorluğuyla güzeldir diyebilmek dağların çetin koşullarına rağmen kayalıklarına , doruklarına ,ormanlarına , çiçeğine , böceğine büyülenip cennette olduğun hissine kapılmak. İşte tüm bunları büyük yüreğine sığdırdın can yoldaşım , canımızın parçası.
Bir güz mevsiminde daha gerilla olmaya kararlıydın. Çocukluğunu yaşamadan düşman baskılarını görmüştün. Babanın gördüğü tüm işkencelerin yarattığı acılar yüreğinde büyük öfke intikam gerekçesi olmuştu. Kendi topraklarında yaşamanın , kendi dilini konuşmanın suç olduğu , yasaklı olduğu bir rejimle karşı karşıyaydı mazlum Kürt halkı. Önderliğin dediği gibi’’Nan ülkesinde nansız olmaktı’’ tüm yaşananlar. Buna karşı mücadele etmenin yolu özgür dağlardan geçiyordu. Bu mücadelenin bir parçası olabilmek için surların diyarı Amed’ten katıldın. Sen bir gerilla olmuş elinde silahınla ülkenin koruyucu bir savaşçısı olmanın gururunu yaşıyordun. Gerilla yolculuğunun durakları çoktu. Amed’ten kısa bir süre sonra Şerefettin dağlarının diyarı Çewlig ‘e yol aldın. Peri suyu karşıladı seni o berrak güzelliğiyle. Çewlig dağları , ormanları , zozanları bağrına bastı isyan kokan yüreğini ve masum bedenini. Dağlarda yürümenin zorluklarını yaşasanda inancın intikam yeminin adımlarına kuvvet oluyordu. Geceleri uzun yürüyüşlerin yarattığı yorgunluk , uykusuzluk , sonbahar mevsiminden kaynaklı yağan yağmurların ıslattığı bedenlerimizin titreme nöbetlerine rağmen daha bir iradeleşiyordun koşullar karşısında. Bu güçle Kürdistan’ın en sarp , en asi dağları olan Dersim dağlarına kadar yürüdün.
Mezopotamya’nın beşiği kalbi Kürdistan tarihi boyunca yapılan savaşlarda yürütülen katliamlara karşı direniş diyarı olmuştur. Dağlarda kendini korumuş savunmuş ve savaşmıştır. Dersim halkı da bu zulüm vahşet karşısında sessiz durmamış kadını erkeği yaşlısı genciyle teslimiyete boyun eğmemiş savaşmıştır. Zarife’nin kavgalı türküsü dağların doruklarında yankılanıyordu Beselerin uçurumlardaki haykırışları her yerde duyulabiliyordu. Her şey o kadar canlıydı ki Heval Şilan hücrelerine dek bunu hissedebiliyordu. Heval Şilan tarih kokan Dersim’de gerillacılık yapacağı için mutluydu. Kavganın meskenine gelmişti. Hele dağları karşısında adeta büyülenmişti. Herkesin düşlediği cennet diyarı bu olsa gerek diyordu. Doğanın rengarenk manzarası , peşi sıra dizilen sıradağları , meşe ağaçlarının güzelliği ruh yaratıyordu insanda. En çokta Dersim’in en derin vadilerinden biri olan Roj Dere’yi severdi. Roj Dere’yi anlatabilmek tarif edebilmek ne zor geliyor. Her yeri özel işlenmiş gibi dikkat çekiciydi. Bir tarafı heybetli Zel Ana bir tarafı Mirik vadisi bir tarafı da Şehit Ferhat dolu. Ana Tanrıça’nın bereketiyle yaratılmış bu vadi. Bin yılların izini taşıyor. İşte bu diyarın tanrıçası Ninhursag’ın evladıydın sen. Lanetli tanrılar yok etmeye çalışsada bu hakikati , doğuyordu Güneş’in hakikat savaşçıları bu ülkenin topraklarına. Topraklarını korumak için mücadelenin gerekliliklerini sahipleniyordu yiğit kızları ve erkekleri. Heval Şilan da bu toprakların iyi gerillası olabilmek için 8 yıl boyunca aralıksız mücadele ederken ne kadar çok gelişti. Dersim’in topraklarını karış karış adımladı. Büyüdü, öğrendi , pişti , kendini yarattı. Yaşam dolu oluşu , olduğu ortamda moral motivasyon yaratma , düşmanın üzerine giderken cesur kişiliğiyle arkadaşlara öncülük etme , her çalışmada ki fedakarlığı örnek bir kadın gerilla yapmıştı onu. Heval Şilan sadece bir gerilla değil iyi bir arkadaş iyi bir komutan oldu. Yüreğinin sevgisini en sıcak paylaşımlarda hissettirdi. Onunla yaşamak paylaşmak farklıydı. Kalıplara girmeden en tatlı sohbetlerle herkesin hafızasında izler bıraktı. Yarattığı maneviyat bizlere güç, yol, rehber oldu.
Heval Şilan’ı tam anlatamadığımı düşünüyorum. Kelimeler yetersiz kalemim tutuk kalıyor sanki. Oysaki ona dair her şeyin yazılması gerekiyor. 8 yıllık mücadelesiyle onurlu , şerefli , yiğit bir kadın oldu. Tarih’in tozlu sayfalarında değil de en parlak sayfalarında yer almanın gururunu yaşadık. Önemli olan da bu değil midir? Anlamlı yaşam en değerli yaşamdır. O yüzden dördüncü kelebek gibi sonsuzluğa ulaşırken Heval Şilan yüreğimizde büyük bir anlam gücü oldu…
Sema Gabar
Bir Sorxwin vardı. Dersim dağlarının bağrında Botanlı. Bir Sorxwin vardı Dersim dağlarının koynunda. Küçük şair. Bir Sorxwin vardı Dersim dağlarının zirvesinde gerilla. Silahı omzunda küçük filozof. Parlayan gözlerinde şimşek çakışlı bir kız. Hiç konuşmaz rüzgarlarla türkü söylerdi. Hiç konuşmaz kuşların kanatlarında hayaller kurardı. Gözleriyle gece yıldızları sayar, yüreğinden doğacak güne şiirler yazardı. O yürüyünce ormanların içinden çiçekler birbir biterdi özgürlük sancılı topraklardan sular hep Sorxwin’e akar, onunla coşardı bahar yağmurları yağınca saçlarını ıslatır, kirpiklerinin ucunda küçük tomurcuklar oluştururdu. O hep ağaçlarla konuşur, yaprağa gebe tomurcukların ninnisiyle onları okşardı. Yürürken toprağı incitmez, parmaklarının, ucunda yükselirdi bulutlara doğru. Elleriyle tuttuğu bulutları, gül yüzüne sürer, sevgiyle dünyaya saçardı. Sorxwin yürek demekti. Onda söz demek. Yüreğinin atışında, gözlerinin okyanusunda bir dalga demekti. Her kulak, her insan evladı duyamazdı Sorxwin’i, onun dağla bütünleşmiş dağ gibi yüreğini . Dağ mı Sorxwin’di yoksa Sorxwin mi dağdı. Dağda mı doğmuştu yoksa dağlar mı Sorxwin’inin yüreğine doluşmuştu bilinmez ama o dağlarla konuşan bir filozof, bir şairdi, bir gerillaydı. Turnalar bir diyardan bir diyara göçerken Sorxwin’i selamlar o da onlara en güzel namelerini gönderirdi. “Onlarda bizim gibi Koçerler” Sorxwin Dersimle, Sorxwin oldu Dersim. Sorxwinle Dersim oldu deli gibi aşık oldu Dersim’in dağlarına, ormanlarına, nehirlerine ve daha nicesine. Yüceltilerinden inirken derin vadilere subaşlarına kuşlarla yarışır, uçarcasına yürürdü. Meleklerden tek farklı bir çift beyaz kanadının yokluğuydu. Temizdi, saftı Munzur suyunun berraklığını taşıyordu yüreğinde. Özdü. Neyse o. Hiçbir yapmacıklık yaraşmaz doğallığını bozamazdı. Doğa ananın koynunda onun en nadide kızıydı. Görenler Sorxwinî ilk bakışta tanırdı konuşmadan hemde. Gözlerinden dökülen kelimeler yüreklere işler, yoldaş sıcaklığının iç ürpertisini yaşatırdı. Zaman sürekli akardı onun tertemiz yüreğine ve ilmik ilmik işlenerek ülke kokardı. Yasaklı bir ülkenin, işgal edilmiş bir ülkenin özgürlüğe hasret, sevdalı bir kızıydı Sorxwin. Nerde, ne zaman kaybettik o periyi. Hangi dağda hangi subaşında, hangi ormanda yitirdik gözlerinin ay şavkını. Bilinmez zamanlara uğurladık o gül yüzlü meleği, dağ kızını. Hangi karanlıklar kirli yürekliler vurdular o dağ ceylanını. Güzün serin yellerine, ormanların süzülüp düşen yapraklarına, göç eden kuşların kanatlarına, nazlım nazlım akan nehirlerin yosun yeşiline mayalandı şimdi o okyanus gözler, ülke kokulu yoldaş sevdalı yürek ve haykırır durur onun özgürlük kokulu yürek çığlıkları dağlarımızda pınarlarda ve ormanların derinliklerinde.
Güneşin kızıl kanatlarındasın
Kapkara bulutların arasında beliren
Yerde cansız yatan
Çırılçıplak bedeninde
Sen Munzur gibi güzelsin
Derinlere dalmışsın yine
Kim bilir
Billur gözlerinle
Son demlerinde
Hangi dağların
Serin yelleriyle
Dans ediyordun
Kim bilir; derya yüreğin
Hangi kuşun kanatlarında
Dolaşıyordu ülke toprağını
Botan olup akıyordur
Munzur’a, Dersime,
Gabar olup esiyordur
Zel’e, Sultanbaba’ya,
Ya sen!
Dağların küçük Botan kızı,
Dersim’in deli sevdalısı
Yüreğimin çılgın şairi
Yerde cansız yatan
Çırılçıplak yüreğinle
Sen dağlardan da güzelsin
Yücesin
Gözlerin yine takılmış
Bir tomurcuğun
Dalında sessizce mayalanmasına
Yaprağın nazlım nazlım
Dalında salınmasına
Biliyorum sen yine
Her zamanki gibi
Yüreğinle konuşmaktasın
Ondandır
Sözün ne anlamı var ki
Dalmışken gözlerin
Gökyüzünün derinliklerinde
Bırak
Yüreğimin canhıraş bağrışlarında
Aksın Harçik
Dokuzkaya seninle
Halaya dursun
Gola Xızır seninle buza kessin
Hıngırvan seninle birlikte koksun kekik, sümbül
Zel seninle giysin
Beyaz gelinliğini sonbaharda
Dersim seninle
Yüreğimle dolsun
Hasretinle taşsın
Tüm ırmakları
Ve yıkasın tüm kirlilikleri
Çırılçıplak bir gerçekliğe
Dönüşsün tüm dünya
Çırılçıplak bedeninde
Sen ey Sorxwin
Öyle sereserpe
Yerde yatarken cansız
Tanrıcılar kadar güzelsin
Ve güzel kalacaksın yürek sularımda!
Mücadele arkadaşı
Ji bo azadiya Rêber Apo pratîkeke têrker pêwîst dike ji ber vê yekê em weke milîtanên Rêbertî bi sekna Apoyî dikarin dijmin bi bin bixin û tola hezaran salan jê bigrin. Emê bi çalakiyên xwe ji tevahiya cîhanê re bidin nişandan ku em bê Rêbertî nikarin jiyan bikin û ji bo ewlehiya Rêbertî emê heta dawî berxwebidin.
Em pêşengên Şerê Gelê Şoreşgerî ne ji ber vê yekê pêwîste di hemû aliyan ve taybetî jî bi rêya xwe zane kirinê re dikarin rêxistinbûna gel pêşbixin. Armanca min ya herî mezin azad kirina Rêber Apo û ya gelê Kurd e. Dema ku armanca mirov diyar dibe û heta dawî zelal dibe wê demê ti sînor li pêşiya wê namîne.
Jin bi baweriya cewherî dikare pêşengtiya şerên herî mezin jî bike. Fermandariya jin ya ku di şer de pêş dikeve bala tevahiya cîhanê dikişîne. Sekna xurt û rêxistinbûna jinan wê bi xwe re hêviya jiyana azad hîn xurt bike.
Bi rastiya Serokatî re em dikarin rastiya xwe jî binasin. Her ku em xwe nas bikin bi qasî wê em dikarin bigihîjin sekna jinên şoreşger. Di kesayeta xwe de bi pêş xistina pîvanên milîtantiyê re ezê heta jiyaneke serkeftî têbikoşim. Bi qasî ku rastiya tevgera azadiyê di kesayeta xwe de pêk bînim ewqasî jî dikarim rast jiyan bikim. Ji ber ku xeyalên me mezin in. Hêviyên jiyana azad berê me da çiyayên bi heybet. A niha berê min bi felsefa Serkatî re ronî dibe. Her tim bi xwe re di nava şerekî mezin de me ger ku bikaribim bi serkeftineke mezin vê şerê berdewam bikim wê deme dikarim rêya azadiyê de bibim stêrkek. Bi kesayeta xwe re şer dikim û ji vê şerê natirsim. Ji ber ku cîhê ku tirs dest pê bike li wê derê mirov bi wenda kirine re rû bi rû dimîne.
Jin hêviya jiyana azad e
Her ku naskirina dîrokê pêş dikeve hîn zêdetir bersivên pirsên min jî zelal dibin. Weke jin armanca me pêş xistina jiyana azad e ji bo vê yekê bi qasî naskirina dîroka jin em xwe jî nas dikin. Ji bo ku ez di rêya hevalên şehîd de bimeşim pêwîste sekin û tevlîbûna wan, ji bo xwe esas bigrim. Dema ku jiyana şehîdên me yên weke; Berîtan, Zekiye Alkan, Berîvan û tevahiya hevalên jin yên şehîd gohdar dikim ji bo min dibe bingeh da ku xwe nas bikim. Dema ku rastiya heval Zîlan temaşe dikim wê deme dibêjim; “Pêwîste her jineke bibe weke Zîlan.” Ezê her tim ji bona xwe gotina heval Zîlan a; “Bûyîna xwedî jiyaneke bi wate û çalakiyeke mezin” bikim bingeha jiyana xwe. Îradeya heval Zîlan ya xwedî wate ji bona me jî bûye wateya jiyankirina rast. Bi çalaki û jiyana xwe re di dilê me hemû yan de bicîh bûye. Heval Berîvan bi şêwaza rêxistin kirina gel re îrade û bawerî pêş xistiye, bi vî awayî di raperîna gelan de di refên herî pêş de cîhê xwe girtiye. Bi sekna van hevalan re hate dîtin ku jina Kurd dikare tekoşîna jiyana azad bi awayekî serkeftî bide meşandin û ji herkesê re dibe mînak.
Bersiva razberên jiyanê Rêber Apo ye
Rêheval Kemal Pîr, Mazlum Doxan û tekoşîna hevalên li zindanan, asta berxwedanê hîn mezintir kiriye û dûvre jî xelekekî ji agir derdora vê berxwedanê pêçandiye da ku kesekî nikaribe nêz bibe. Tevgera Azadiyê heta roja îro bi berxwedanê hatiye ji ber vê baş bê zanîn ku tekoşîn û berxwedan ticarî bi dawî nabe berovajî geş dibe. Ti tarîtî nikare ronahiya bê dawî tine bike û ti zordarî nikare qehremantiya zarokên vê welatê bide sekinandin. Ji ber ku girêdanbûna bi hevalên şehîd û Serokatî re rêyên herî zehmet de hêza tekoşîn kirine dide. Wekî rêheval Egîd bûyîna fermandarên rast û serkeftî tê wateya tola hezaran sala ji dijmin girtin û jiyana azad diyariyê zarokan kirin.
Ezê ti carî ji bona xwe ne jiyaneke erzan û ne jî mirinekî erzan erê nekim. Bi sekneke rêxistinkirî dest pê kê xwe ava bikim û bi ava kirina xwe re dikarim ji bo pêşeroja gelên şerker têbikoşim. Ji bona azad kirina Rêber Apo sekna fedayî esas girtin sereke ye. Her tim di nava çalakiyan de pêş xistina şerê hebûnê wê me ber bi jiyana azad ve bibe.
Ger ku em jiyaneke azad dixwazin pêwîste em baş bizanibin ku ji bo me azadî; Serok Apo ye. Serokatî azad be wê demê em jî azad in, ne xwe em nikarin behsa azadiyê bikin. Nabe ku jiyaneke bê Serok werê fikirandin. Jiyan, hebûn, azadî, xweşikbûna gerdûnê û her tişt di Serokatî de veşartî ye. Tevahiya razberên jiyanê di rastiya Rêbertî de tê bersivandin. Ji bo dîtina van bersivan bi her awayî xwe dayîna vê dozê tê wateya gihîştina hêvî û xeyalan. Dilê gelekî li Îmraliyê lê dide. Weke milîtanên Rêber Apo xwe gihandina van rastiyan beriya her tiştî ye.
Di vê bingehê de ez bûm rêwiya vê dozê. Ezê bê navber rêwîtiya xwe bidomînim.
Slav û Rêzên Şoreşgerî
Şehîd Axîn Viyan
PKK ilk çıkışıyla birlikte en fazla üzerinde durduğu en önemli çalışmalardan biri toplumsal geri kalmışlığımızı bertaraf edebilmek için önce bireylerden başlayarak topluma doğru yayılan eğitim seferberliği olmuştur. Önder Apo en yakınında bulunan ilk arkadaşlarından hatta çocukluk arkadaşlarından başlayarak her zaman Önder ve öğretmen görevi görmüştür. Çocukluğunda yaşıtlarının oyun öğreticisi, oyun kurucusu olmaktan gençliğinde ‘Kürdistan sömürgedir’i kulaklara fısıldayan ve bugün onlarca akademileşme ile hala da büyüyen entelektüel gelişmenin temelini atmıştır.
…
ORTADOĞU’YA ŞEKİL VERİYORSAK BU TARİHSEL GÜCÜMÜZ NEREDEN GELİYOR BİLMEK İSTİYORUM
Tarihsel hafızaya muazzam ihtiyaç duyuyorum. Köklerini unutmayan, inkar etmeyen bir aileden geliyorum fakat tarihsel hafızadan kastım Kürdistan’ı oluşturan coğrafyayı başından günümüze kadar tanımak, iliklerime kadar hissetmek istiyorum. Bugün Ortadoğu’ya şekil veriyorsak bu tarihsel gücümüz nereden ve nasıl geliyor anlamaya ve özümsemeye çalışıyorum. Savaşsız bir çözüm önümüzdeki yüzyılda da görünmüyor ufukta. Fakat bize bunu dayatan tarihsel gerçeklikleri de özümsemek ve aktarmak da isterim. Kürt ve Kürdistan gerçekliğini anlama, yanılgılı yönlerim varsa aşmaya gidermeye çalışacağım. Özellikle Ortadoğu medeniyetlerini, tarihini tanıma, çözümleme kendi tarihini de anlamaya yön verecektir.
...
ÖNDERLİK UMUTTUR, YARATILAN DEĞERLERİN TOPLAMIDIR
Önderlik umuttur, çizgidir, yaratılan değerlerin toplamı ve şehitlerin temsilcisidir. Her ne kadar duygusal bir katılımım olsa da değerlere bağlı kalacağıma olan inancım tamdır bu konuda kendime güveniyorum.
Günümüz dünyasında özelde de Ortadoğu’da Önder Apo’nun yaratımlarını korumak Kürdistan’ın konumunu ve girdiğmiz süreci de göz önünde bulundurarak insanın söyleyebileceği yegane husus HPG ve YJA STAR çizgisi kesinlikle bir teminattır.
Kürdistan dağları bir uçtan diğer bir uca zaten muazzam bir değere sahip. Ayrıca dağlar gerillanın varlığıyla daha bir değerli ve bizlerde bu yüceliklere sahip çıkmalıyız. Son nefesimi verinceye kadar hiç bir kuvvet beni bu dağlardan koparamaz.
Şehitler en büyük manevi ve moral dayanaktır. Şehit anlamı yaratılan değerlerin anısına bağlı kalmaktır.
...
Devrimci Selam ve Saygılar
Ali Xebat
23 Mayıs 2001
Kod Adı: Ali Xebat Mardin
Adı Soyadı: Mehdi Tunç
Doğum Yeri: Mardin
Anne - Baba Adı: Şerife - Cumhur
Şahadet Tarihi ve Yeri: 27 Ocak 2016 / Medya Savunma Alanları