Botan da sekiz yıl gerillacılık yapan Dicle Amed, Botana ilk gidişindeki heyecanını ve oraya olan bağlılığını şu sözlerle anlatıyor. 1984 yılında atılan ilk kurşunla tüm Kürdistanı karanlık bir uykudan uyandıran Agîtlerin, Azimelerin (Mihriban Saran) mekânı olan Botan’da ilk pratiğini yaşayan Dicle Amed sekiz yıl Botan’da pratik yürütür. Botan’ın dağlarına, ovalarına, insanlarına ve direnişine olan hayranlığını şu sözlerle dile getirir:
Kadın ordulaşmasında Botan alanının bizim için ayrı bir yeri vardır. Ben 8 yıl Botan alanında kaldım. Savaşı Botan’da tanıdım. Bir kadın gerilla olarak ne kadar gücüm olduğunu, düşmana karşı savaşımı ve ne kadar güç getirdiğimi, bir kadın gerilla olarak ne kadar öncülük rolünü oynayabilirim? sorularıyla Botan yolculuğum başladı. Gittiğimiz dönem yoğun bir savaş süreciydi. Her şeyi anı anına öğrenmek gerekiyordu. Ancak öyle bir yoldaşlık bağlılığı vardı ki Botan’da ne olursa olsun her şeye katlanmanı sağlıyor. Omuz omuza savaşıyorsun, kendini yoldaşın için ona bir şey olmasın diye korkusuzca ona gelen merminin önüne atabiliyorsun. Dünyanın hiçbir yerinde böylesi bir yoldaşlık duygusu ve bağlılığın olduğunu sanmıyorum.
Önderliğin çıkışı biz kadınlar için yeni bir doğuşu ifade ediyor. Büyük bir devrimdir. Çünkü sistem toplumda, kadında ne duygu ne düşünce bırakmıştı. Böyle bir felsefeyle, bu ortamda, dağlarda kendini tanıyorsun. Sen kimsin, nesin, düşüncelerini kim almış, ruhunu kim almış? Bundan sonra bir kadın olarak nasıl mücadele yürüteceksin, sisteme karşı yürüteceğin mücadele nasıl olacak? Önderliğin düşünceleri ve ideolojisi bizlere büyük bir aydınlık getirdi. Mücadele etme gücü verdi. Yüzyıllar önce kadından çalınan savaş ruhu ve iradesini bize geri kazandırdı. Reber Apo’nun yılladır kadınlar için verdiği mücadelenin, emeğin tarifi yapılamaz.
Yoldaşlarım Yanımdaydı
Botan coğrafyasını tanıdıktan sonra kendimi anne kucağındaymış gibi hissettim her zaman. Bir tarafı büyük İskender’in geçemediği Kato dağları, bir tarafı Herekola pira, yüksekliğiyle tek başına dünyaya meydan okuyor, diğer tarafı Cudi, direniş kalesi olan Gabar, ortasında da okyanus gibi ormanıyla Besta! işte bu güzelliklerin toplamı PKK yoldaşlığıyla bütünleşince Botan dağlarında yaşamak, mücadele vermek çok ayrı bir şey. Reber Apo’nun felsefesiyle derinleşince insan kendisini daha iyi tanıyor, daha da güçleniyor. Savaş taktiklerinde kendini geliştirirsen, coğrafyayı tanırsan her şeyi yapabilecek güçtesin demektir. Botan, bir anneyi kucaklamak gibi… En ağır koşullarda ve savaş dönemlerinde yoldaşlarımız bizi korudu. Aslında yoldaşının senin için kendisini feda etmesi tarifi olmayan bir şeydir. Bu sistemde olmayan bir şeydir ve bütün bunlar insanı etkiliyor. Bu da dağlarda büyük bir bağlılık yaratıyor, diyen gerilla Dicle, kadın ordulaşmasında yer alan kadın gerillaların Botan’da Faşist Türk devletine karşı verdikleri destansı mücadeleyi ve Botan halkının hafızasında derin izler bırakan direnişleri hakkında şunları belirtiyor:
Kadın Ordulaşmasının İlk Mekanı: Botan
Belki biz kadın ordulaşmasının ilk dönemlerini görmedik ama Botan’da kadın ordusunun militanlarıyla aynı patikalarda yürüdük, aynı ağaçlara sırtımızı dayadık, aynı yerlerden su içtik ve her nefeste o dönemin ruhunu içimize çektik. O dönemlerin mirası hala çok canlı Botan’da. Kadın ordulaşmasının Botan’da çok ayrı bir yeri vardır. Heval Rahime, Heval Nujin, Heval Sorxwin, Heval Yıldız, Heval Çicek Kiçi başta olmak üzere binlerce kadın militan Botan’da çok büyük emek verdiler, mücadele yürüttüler. Heval Çiçek en zorlu dönemlerde ön saflarda yer alan, savaşan ve savaşını başarıya taşıyan öncü bir kadın gerilladır. Onun perspektifleriyle kadın arkadaşlar çok büyük mücadeleler yürütmüşlerdir. Yine Heval Rahime Botan halkının gönlünde taht kurmuş ve şehadetinden sonra mezarı adeta ziyaret yerine çevrilmiştir.
Botan halkı, kendine güveni olan ve yurtseverliği çok derinden yaşayan bir halk gerçekliğidir. Örneğin bir çatışma yaşansa Botan halkı o yere akar ve tüm saldırılara rağmen, yardımını esirgemez gerillasını sahiplenir. Botan halkı Cizre’de şehit olan Heval Berivan’ı nasıl sahiplendiyse şehir savaşlarında da gerillasını aynı şekilde sahiplenmiştir, diyen gerilla Dicle, Botan bir mıknatıs gibi herkesi kendisine çekiyor. İçinden çıkman mümkün değil. Orada kalıpta Botan’ın hakikatiyle buluşmamak mümkün değil. Botan’ın özünde insanı kendisiyle çabuk buluşturan bir özelliği var.
Kod Adı: Dicle Amed
Adı Soyadı: Canan Çelik
Doğum Yeri: Amed
Anne - Baba Adı: Latife - Hüsnü
Şehadet Tarihi ve Yeri: 8 Haziran 2019 / Dersim
Ulus Devletlerin Gerçekliği
Toplumu kentlere taşıyarak, toplumu denetim altına almak ve yönlendirmek için ulus devleti kurumlaştırarak, oluşturdukları zihniyeti hakikatmiş gibi sunmaları toplumun öz değerlerini parçalayıp kendi zihniyetini benimsetmeye çalışmaktadır. Burada da en büyük rolü oynayan milliyetçilik ve liberalizm olmaktadır. Egemen devletlerin tüm ezilen halklara uygulamaya çalıştıkları şiddet ve tutuklamalarla başaramayınca, asimilasyon ve soykırımla bunu gerçekleştirmek istemektedirler. Bunun en büyük örneklerinden olan faşist Türk devleti tarihin en kadim halklarından olan Kürdistan halkı üzerine yüzyıllardır uygulamaktadır. Hangi dil ve dinden olursa olsun gençleri kendi öz değerlerinden uzaklaştırmak için okullarda uyguladığı psikolojik savaşla, dillerini, dinlerini yasaklayarak tamamen kendi kültüründen uzak bir nesil oluşturma çabasındadır. Çoğu zamanda gençleri politik düşüncelerden uzak tutmak için uyuşturucu batağına çekmektedir.
Kapitalist Moderniteye Karşı PKK Gerçekliği
Kapitalist modernitenin inkârcı siyasetine karşı Reber Apo alternatif olarak demokratik moderniteyi geliştirmiştir. Dil, din ayrımı yapmadan tüm toplumları içinde barındıran enternasyonal bir sistem oluşturmuştur. Bunun en büyük örneği Rojava’da yaşanan devrimdir. Kendi dil ve dinleriyle ayrımcılık olmadan tüm halklar kendi özgünlüğünde, barış içerisinde yaşamaktadır. Kapitalizm liberal ideolojisiyle birey özgürlüğünü esas alan ve insanları öz değerlerinden, köklerinden uzaklaştırarak içi boş insan topluluğu geliştirmektedir. Bireyciliğe ve hafızasızlığa karşı Reber Apo demokratik modernite sistemini geliştirerek bireyin anlamının ancak toplumsallıkla oluşabileceğini en yalın halde savunmalarında ve yaşamında bunu açığa çıkartmıştır. Bu gerçekliğe varan her insan yönünü özgür dağlara vererek var olan sisteme karşı bir başkaldırı gücünü göstermiştir. Dağlar bireyin özüyle buluştuğu, kendi tarihinin toplumsallığıyla bütünleştiği yerlerdir. Gizemi hakikatin toplumsallığında saklıdır.
2019 / Xakurkê
Kod Adı: Kendal Deniz
Adı Soyadı: İbrahim Fırat
Doğum Yeri: Urfa
Anne - Baba Adı: Dursun - Osman
Şehadet Tarihi ve Yeri: 2 Haziran 2019 / Xakurkê
Yaşam sevinciyle dolu olan yüreğini aç.
Göklerdeki yıldızlara bak.
Dinle sadece;
Yağmurun sesi,
Rüzgarın uğultusu,
Dinle sana yürekten söylediğim şarkıları.
Sadece dinle; Kürdistan
Kulak verme başka şeylere
Ateşi hisset, yüzündeki çiçekleri kanla sularken
Toprağında büyüyen özgürlüğün gülüşlerine tanıklık et,
Yüreğimde patlayan volkanları hisset.
Bedenimi yakan ateşin intikam sözüyle tanı beni.
Sen olmaya çok yakınken şimdi.
Mücadele Arkadaşı
Kod Adı: Botan Qelqeli
Adı Soyadı: Osman Ayaz
Doğum Yeri: Van
Anne - Baba Adı: Sayime - Şahabettin
Şehadet Tarihi ve Yeri: 12 Haziran 2019 / Tendürek
Gözlerinin deryasında susadım, toprağına sarıldım ve köküme kavuştum. Baharımı buldum ben, tomurcuklanan ilk dalınla halaya durdum. Tomurcuğun üstüne yağdırdığın yağmurdan bol bol içtim, susamışlığımı giderdim. Bahar sensin işte. Toprağım da, köküm de sensin. Çünkü sana kavuşunca kendimi memleketimde hissettim. Sana kavuşunca kendimi buldum. Bahar geldi, sen geldin. Ne mutlu ki senin köklerin üzerinde yeşeriyor bütün mevsimler. Bütün yağmurlar seni besliyor. Bütün ırmaklar sana akıyor. Güneş sende doğuyor. Martılar sana doğru uçuyor. Ve ben sana geliyorum, sen bana. Peki, nasıl? Öyle koşmakla olan bir şey değil bu. Sen bana yağmurlarla ben sana rüzgarlarla. Sen bana ırmaklarla ben sana dalgalarla. Sen bana umutla ben sana hasretle. Ey ömrümün en güzel mevsimi gelecek misin? Peki, dokunabilir miyim sana. Dokunsam kayalar çatlar mı, gökyüzü cezalandırır mı beni, sular akmaz, güneş doğmaz olur mu? Dokunsam sana biter mi bu hasret, biter mi bu ayrılık. Bilsem ki bitecek yine de dokunmam. Çünkü güneş sadece benim için doğmuyor, sular sadece benim için akmıyor. O zaman bu sessizlik nedir, bu sükunet, bu bilinmedik duygu deryası, fırtınası nedir tarifinde zorlandığım. Bahar geldi, sen geldin biliyorum. Kuşlar çoktan haber verdiler geleceğini. Ama sen çok yorulma diye bir adım da ben atıyorum, bir adım daha, bir nefes daha yakın olabilmek için sana bende sana doğru bir adım atıyorum. Geldiğimde ıslat beni, sonra rüzgarınla kurut, güneşinle ısıt, dallarından bir çay ver dudaklarıma. Kayalarının arasında birkaç saatlik uyku. Bahar geldi sen geldin biliyorum. Kafamı kayana yaslayayım, sırtımı gövdene. Yüzüm sana dönük olsun, yüzüm gökyüzüne dönük.
Biliyorum baharsın sen. Bütün mevsimlerin toplamısın. Ne güzel bütün mevsimler sende doğuyor, ben sende… Gözlerinde mülteci bakışı, sesinde mağrur bir ton, adımlarında bir uzaklık var. Biliyorum hiç son bulmayacak bu ayrılık. Biliyorum ama sen hep var olacaksın. Onun için ellerinde günahsız çizgiler, dudaklarında masum bir tebessüm ve gözlerin, gözlerin o bütün coğrafyalara dokunduğum gözlerin, pusuya düşürüyor beni her defasında. Sana yürüyorum, bacaklarım hala güçlü ulaşabilirim o yüzden. Hani demir bir çaydanlıkta gerilla çayı ısmarlayacaktın bana Gabar’ın en güzel mevsiminde. Ben geliyorum, bahar geldi sen geldin biliyorum. Bu bahar bizim baharımız olacak biliyorum. Çünkü sen varsın, çünkü "hatırlamak gizli bir ibadettir" diyorlar onun için de hatırlayacağım hep, birlikte içeceğimiz çayı hep hatırlayacağım. Biliyorum geleceksin coğrafyamızın güzel yürekli savaşçısı…
Kod Adı: Gülbahar Maku
Adı Soyadı: Eylem Rasiki
Doğum Yeri: Maku
Anne - Baba Adı: Esra - Ali
Şehadet Tarihi ve Yeri: 7 Nisan 2018 / Cudi
Başkanım umutlarımız gerçekleşseydi
Ne kadar da güzel olacaktı
Ve yeni bir dünyada
Yeni bir ruh ile
O dünyada seninle yaşayacağıma olan inancımla...
Başkanım size kısaca tekmilimi vereyim, 1988 yılında partiyi tanıdım. Henüz öğrenciydim, 1994 yılına kadar da toplumsal alanda çalışmalar yürüttüm ve 1994 yılında ülkeye geldim. Ülkede, Haftanin, Zagros, Xakurke, Xınıre, Kandil ve Metina’da kaldım. Duygusal bir temelde şehitlerden etkilenerek katıldım. 9 kardeşiz, ailenin ikinci çocuğuyum.
HPG ve YJA STAR kimlikli olma konusunda bana olumlu kazanımlar vermiştir. Daha fazla meşru savunma temelinde özgürlük için hizmet anlayışının gelişmesine ve derinleşme sağlamamı getirmiş.
Önderlik benim için bir vücudun başıdır. Bizler de vücudun organlarını oluşturuyoruz. Vücut baş olmadan hareket edemez. Bana bunu ifade ediyor. Önderliğin savunmalarına yaklaşımım başta sizi anlamamadan kaynaklı yüzeyselliğim ortaya çıkıyor. Daha sonra içine girdikçe anlam verdikçe derinleşme oluyor. Derinleşmek temelinde yaklaşıyorum. Savunmalarda en çok Neolitikten Sümer Rahip Devletine geçişte rahiplerin rolü beni etkiledi.
Önderliğin bireye yaklaşımı ele alışı ve kadına biçtiği misyon, doğal toplumda kadının yaşamı yaratması beni etkiledi. Savunmalardan önce doğmatik, düz bir tarzım vardı, ani reflekslerim çıkabiliyordu. Savunmadan sonra bakış açımdaki doğmatik yaklaşımın tam olmasa da aşılmış olduğunu gördüm, fakat şu bir gerçek; halen zorlandığımız, aşamadığımız konular var. Mesala devlet, hiyerarşi, düz mantık ve benzeri gibi şahsen de aşmakta zorluk yaşadığım konuların başında geliyorlar. Fakat Önder Apo ile olduğumu hissettikçe, onu anlamaya çalışmaya devam ettikçe aşacağıma olan inancım da tamdır.
HPG ve YJA STAR Kürt sorununa yaklaşımda çok önemli bir güçtür. Mevcut durumda savunmada hiyerarşiye nasıl yaklaşmamız gerektiğini Önderlik ortaya koymuş bizler bu esasları anlayarak uygulamaya koyarsak dünya bile önümüzde duramaz, bunun bilincinde olmak gerekiyor.
Ben merkeziyetçilik var, doğal hiyerarşiyi geliştirme olmalı. Yetkisini bireysel kendi tarzı çerçevesinde kullanımlar ortaya çıkabiliyor bu da ancak demokratik hiyerarşiyi oturtmak, Ortadoğu’ya egemen olan dogmatik yaklaşımları kırmak, yeni tarz geliştirmek, yöntemde derinleşmek, kestirmeci olmamak önemlidir. Savunmadaki doğal hiyerarşi esas alınmalıdır. Savaş, kendi kimliğini yaşatmak için en son noktadır. Var olan düşman seni yok etmeyi hedeflemekte ve senin var olan kimliğini koruman stratejik öneme sahiptir.
En çok biksi ve kleşe hakimim ve biksiyi seviyorum. Ayrıca dağlar benim için özgürlüğün kaynağının sembolüdür. Benim için şehit gerçeği manevi güç kaynağı ve bıraktıkları yolda isteklerini gerçekleştirmek için sahip çıkmaktır. Kin, nefret, intikam birey olarak şahsımda olmadığını söyleyebilirim. Fakat şehitlere saldırı, halka saldırı bende düşmana yönelik bir kin de oluşturmaktadır, bunu saklayamam.
Yaşam ruhun varlık içinde olmasıdır. Ölüm ise yeni bir canlının yaşamasıdır. Özgürlük, güç ve irade ve iddiadır. Güneş gibidir ve ulaşılması gerekir. İrade özgüce dayanmayı ifade eder.
Zayıflık, güvensizlik gücüne inanmayan başkalarından hep umut edendir. Kendimde tespit ettiğim yer, zaman, mekan tespiti yapma ve kendini ifadelendirememe zayıf yönlerimdir. Güçlü yönüm isteğim ile gelişen ne olursa olsun başarma çabasını verme ve amacına ulaşma yani gücüm ve isteğimle açığa çıkıyor. Eleştirilerden korkmuyorum. Bir devrimci kendi pratiğinin sorgulanarak büyütülmesine ancak eleştiri ile açık olabilir.
Şehit Binevş Rubari-Saniye Oso
21 Mart 2006
UMUD: Bir gece karanlığında, lambası kırık sokakta
Alınmışım yargısız sorgulara Ve götürüldüm isimsiz ölümlere
O gün
Şehir yalnız ve büküktü,
Ölümcül bir sessizlik vardı.
Soğuk bir ayaz gibi
Düşer cansız bedenim toprağa
Yeniden çoçuk olma gülüşlerimle yürüdüm,
Şehirlerden dağlara doğru.
Umuda yol kat ettiğim gecelerede
Düşürüldüm dipsiz kuyulara tedirginli gece karanlığında
Ama yalnız
Pişmanlık duymadan ölüm anında
Umudla çoçuk yüzüyle gülümsedim ölüme .
Öldürüldüm çoçukluğumu yaşamadan,
Gençliğinde ölmek yitik bir yâr gibiydi.
Boğazım kuru,içiyordum yârın sevgi dolu gözyaşlarıyla
Ve ölümle yeşeriyordum yeniden .
Bir ananın acılı ağıtlarıyla
Uzak ve derinden gelen sesleriyle yürüyordum güneşe doğru,
Karanlığın içinden kayan yıldız gibi
Fırata akıyordum ve çepe çevre sarılıyordum.
Adı yasak olan KÜRDİSTAN’IMA
Güneşin kızıllığıyla aktım Dicle’ye
Karanlıkta aydınlığın uyanışı gibi
Yinede gülümsüyordum
Ölüm anında.
13 Ocak 2013
Bahoz Agir
ÖLÜMLE SÜSLEDİ DOĞUM GÜNÜNÜ
Bak bu gece ay ışığı gülümsüyor
Kaldır eğik başını, gök yüzüne gülücükler saç
İçindeki sevinci gizleme artık, çünkü o gülüşler
Umuttur, sevinçtir, aşktır yarınlara
Bir sıgarada bu gece için yak
Alevleri sönmüş ateşe koy kara çaydanlığı
Geliyor ay yüzlü çoçuk hiç unutulmayan gülüşleriyle
Özlediği sevince geliyor, adı gibi
Bizde yolunu gözlüyorduk sabahlamak için
Daha tartışmaya başlamadık, seni bekliyorduk
Gülüşleri yankılanıyordu özgürlük vadisinde
Bak yine geliyor
İçinde intikam kin ve aşkla
Azad olmaya yürüyor adı gibi
Kahpe patlama sesi
Vadiden doruklara doğru yanakılanıyordu,
İnlemeyle o yine yürüyordu
Esmer tenli yüzüyle
Ve doğum gününü ölümle kutluyordu.
Yüzünde hüzün ve sevinçlerle
Yineden gülüyor ve yürüyordu özgürlüğe
Adı gibi azad olmaya
Gülüşleri umud doluydu
Durma yürü ve gül
Umutla buluşacağız
Azad bir çoçuksu yüreklerle
Yoldaş olmaya.
15 Aralık 2005
Bahoz Agir
2015 sonbaharıydı. Botan'dan daha yeni gelmiştim. İçim buruktu oralardan kopmak zordu. Belki fiziki olarak oradan gelmiştim fakat yüreğimi orada bırakmıştım yoldaşlarımın yanında.
Metina alanındaydım bir görev için Haftanin alanına gitmiştim. Daha önce sürekli muhaberede konuştuğum bir arkadaş vardı. Viyan muhaberisinde yerini alıyordu. Sesinden şekli şemali canlanmıştı kafamda. Cap canlı yerinde duramayan, hiperaktif sıcak kanlı bir arkadaş. Haftanine gittiğimizde bizi almaya gelen bir kadın arkadaş uzaktan bile tebessüm ediyor sıcaklığıyla insanın yüreğini okşuyordu. O an kafamda canlanan arkadaştır dedim. Evet evet o dur dedim kendi kendime. Selamlaşıp, tokalaştıktan sonra arkadaşın ismini sordum evet yanılmamıştım Rugeş'ti bu. heyecanlanmıştım ben kendimi tanıtınca tekrardan sarıldık birbirimize. Yüreklerimiz birbirini hissetmişti. Onunda yüreği Botan için atıyordu. Hiç görmediği Resuller'in, Adıllar'ın, Gülbaharlar'ın ve Egidler'in mekanı olan Kürdistan'ın kalbi Botan için yanıp tutuşuyordu. Noktaya vardığımızda hemen çay yaptı. Muhabere mangasında bizi karşılamıştı. Sıcak çayımızla beraber sohbete daldık. Tüm soruları Botan'a dairdi. Yeniden anılarım eskimeden tazeleniyordu. Yeniden yeniden yaşıyordum anıları, mekanları bir yanımı acıtsa da, bir yanımda mutlulukla doluydu. Sanki yıllardır. Rugeş'i tanıyordum, hiç yabancı gelmemişti bana. Onun sıcak yoldaşlığı, güler yüzü yüreğime hitap etmiş, yer edinmişti. Artık her Haftanin'e gittiğimde onu görmeden gelmiyordum. Rugeş tecrübe kazanmış, bilgi birikimi olan bir arkadaştı. Kadın çizgisinde de bir duruşa sahipti. Muhabere aralarında boş durmayıp yaşamsal bütün çalışmalar katılırdı. Boş bulduğu zamanlarda da okurdu. Eşsiz bir yüreğe sahipti. İnsan onu tanıdıkça dünyasına girip heyecanla daha fazla tanıma arzusu doğuyordu insanda. Ve evet Gerçekten Botan başta olmak üzere bütün Kuzey sahalarının böyle bir arkadaşa ihtiyacı vardı. 2016 yılında gruplara gitmiştik bir çalışma için ilkin Botan grubunun yanında gittik. İçimi kıpır kıpır eden bir ses dönüp baktığımda Rugeş'in güler yüzünü görünce o kadar çok sevindim ki, uzun bir zamandır dayatıyordu Kuzey'e gitmek için ve zorla olsa da dileği gerçekleşmişti. Ayağa kalkıp ona doğru ilerledim. “sana demiştim, ben gideceğim hayallerimi düşlerimi bırakmayacağım, kavuşacağım” hala bu sözleri kulaklarımda… Hiç unutamıyorum. Zamansız gidişler vardır yaşamımızda. Rugeş'in zamansız gidişi gibi, eğer şehit düşmeseydi, Parti için birçok şeyi yapardı. Bize düşen de bu yükü onuruyla, yerine getirmektir. Her bir arkadaş bir rengi simgeler. Renkler bir araya gelip tamamlanıncada “jîn” olur. Zamansız gidişine meydan okuyorum heval… bütün zamansız gidişleredir isyanım ondandır bu kadar asi, ondandır yaşama sımsıkı sarılmam. Yaşayıp yaşatmaya karşı, layık olabilme mücadelem. Senin şahsında bütün şehitlere bize devrettiğiniz bayrağı hep zirvelere taşırmak ve zafere ulaştırmanın sözünü veriyorum.
Kod Adı: Rugeş Gabar
Adı Soyadı: Jale Pirnejat
Doğum Yeri: Selmas
Anne - Baba Adı: Nısna - Reşit
Şehadet Tarihi ve Yeri: 10 Nisan 2018 / Cudi
BEN ÖZGÜR İRADELİ BİR HPG MİLİTANIYSAM BUNUN GEREKLERİNİ YERİNE GETİRMELİYİM
Her şeyden önce kendimden başlayacağım. Bazen kendime sorarım, bu dünyada en çok istediğin nedir ve cevaplarım; Başarı. Peki ne kadar başarılı olabiliyorum sorgusuna giriyor muyum? Hayır! Şimdi başarı için gerekli olan şeyler nelerdir? Bir gözden geçirelim.:
-Yapacağın işte uzmanlık
-Gerçekten başaracağına inanmak
-İstek ve çaba
-Arayış ve gelişme
Peki ben ne kadar bunları yapabiliyorum? Bir bakalım; örneğin bugün toplantı oldu ve ben tek kelime konuşmadım. Niye? Kendime mi güvenmiyordum? Acaba kendimi ne kadar zorluyorum? Ne kadar sorguluyorum? Bugün bir şey daha öğrendim, uslubum kırıcıymış, kendim bunun farkına varmıyorum. Başkaları mı söylemeli? Artık kendimi ameliyat masasına yatırmalıyım;
-Uslubum kırıcı
-Üstünlük psikolojisi (hazır cevap)
-Ani refleks
-Kendini yetkinleştirmeme
-Dar ve duygusallık
-Arayışlara girmeme
-Özgüven sorunu
-Hesapçı yaklaşım
Bu sorunların farkındaysam bunları aşabilirim demektir. Öncelikle bana gerekli olan şey samimiyet. Kendime karşı neden uslubum kırıcı? Bunu düşünmem lazım ve yukarıda saydıklarımın hepsi birbiriyle bağlantılı. Yoğunlaşma, iyi bir yoğunlaşma her şeyi halledecektir. O yüzden iyi bir düşünür olmalıyım. Çevremle tartışma çok iyi gelişiyor. Tartışarak hem eksikliğimi görür, hem karşı tarafı da iyi tanırım. Madem ki amaç başarıysa, bunun için kafa yormalıyız. Ben özgür iradeli bir HPG militanıysam bunun gereklerini yerine getirmeliyim. Nasıl mı? İstek var ama ne kadar çaba gösteriyorum? Çaba gösterirsem yarı yarıya kazanmış sayılırım, örneğin çaba göstermesem şimdi sigara içerdim, ama ne kadar iradeli olduğumu kendime göstermeliyim.
Merak ve kuşku çok önemli iki nokta. Bunlar sayesinde büyük adımlar atılabiir. Büyük başarılara imza atılabilir ve bundan sonra kesintisiz program sahibi olacağım. Günlük ne kadar okumalıyım, ne kadar tartışmalı ve ne kadar yazmalı? Hepsi planlı ve örgütlü olacak. Bu çerçevede günde iki saat okunacak, iki günde bir saat yazılacak, üç günde bir arkadaşlarla tartışılacak.
Artık ihtiyaçlara göre ne yazılır, ne okunur, kiminle tartışılır çok önemli değil. Önemli olan planlamadan taviz verilmemesidir ve unutulmamalı ki, günlük yaşadıklarıma göre 15 dakika düşünüp yoğunlaşmalıyım. Bir de unutmadan yaratıcı olmak; ne olursa olsun yaratıcı olunacak. Başımızı ağrıtmalıyız ve ne gerekirse yapacağım”
“Kuzeye gelebilmek için çok çabaladım. Dersim’e çok farklı bir gözle bakıyordum. Gördüklerim ve düşündüklerim arasındaki ayrıma nitekim fazla şaşırmadım ve onun bilinciyle hareket etmeye çalıştım.
Kuzeye kısa süredir gelmiş olmama rağmen; kendimdeki bir çok yetmezliklerin ve zayıflıkların farkına vardım. Her şeyin başında kendimi doğru ele alma var. Yine anladım ki, örgüte katılım sorunu var. Her türlü işi yapıyorum, ama yine de bunlar yeterli değil, yeterli olmadığını görüyorum. Başta adanmışlık temelinde güçlü bir adım atmak gerekiyor. Bu temelde geçen eğitim sürecini kendim için netleşme zemini yapıp, bu eksende pratiğe bir hazırlığım olacak. Önderlik ekseninde gelişen süreç çok tehlikeli. Onun için çok acilen bunlara cevap verilmelidir. Bu eksende fedai eylem önerisi yapıyorum..
Kod adı: Çiya
Adı soyadı: Kenan Güzel
Doğum yeri: Amed
Anne-baba adı: Gülser - Mehmet Zülfü
Şahadet tarihi: 4 Haziran Dersim Pülümür
Devrime Biraz Daha Yakınlaştığımızı Hissediyorum.
Merhaba canım yoldaşlarım;
Çok garip bir yıl geçiriyorum. Bir bakıma kendimi talihsiz ve şanssız görürken, herşeye rağmen Kuzey’de olacağımın rahatlığı ve sorumluluğuyla yaşadığım bir gariplik bu.
Bildiğiniz gibi sonbaharda geçtiğim Katolara gitmek adeta benim için bir hayal ve Kuzey büyük bir şanstı. Ben Kuzey’i Botan’ı bırakıp gelirken böyle değildi elbette...
Gider gitmez büyük bir eylem hazırlığının içerisine girdik. Zaten arkadaşlar hazırdı ve tüm eyalet gücünü toplamıştık. Komuta yapısını tanımak ile birlikte genel yapımız da yeni katılan ve tanımadığım yoldaşlarımızda vardı. Öyle sahiplenilerek karşılandım ki bu mutluluğu kaleme dökemem. İlk 10 gün hep birlikte toplantı, tartışma, tanışmalar ile geçti. Ancak sizinde bildiğiniz gibi talihsiz Beytüşşebab eylemi ile hiç beklemediğimiz kayıplar verdik. İçlerinden yeni yeni tandığım, yoldaş olduğum arkadaşlarda vardı, eskiden de tanımış olduğum, fedakarlıklarını bildiğim, coşku, morallerine tanık olduğum yoldaşlarımda. Anılarımız vardı birlikte hiç bir hafızanın ve zamanın silemeyeceği anılar...
Sadece bende değil eylemden yeni gelen veya alanda kalan yani her ama her arkadaşa bu şehadetler korkunç ağır gelmişti. Şehit düşen bir arkadaşın yüzenden eksik etmediği gülüşü, bir arkadaşın yerinde duramayışı, bir arkadaşın utangaçlıkları, bir diğer arkadaşın esprileri bir an olsun gözünden yitmiyor insanın. Bu anılar içinde insan kendisinin yitip gittiğini düşünüyor fakat bu anlar ve anılar yitip gitmiyor...
Tam kampımızı toparlayıp, kampımızın son hazırlıklarını da yapalım derken şikeftimiz çöktü. Herşeyi sil baştan yapıp tekrar yeni bir kampa geçtik. Artık siz yağmur, kar ve fırtınada halimizi ve her şeyi sil baştan yapıyor olmamızı ve ortaya çıkan manzarayı düşünün artık.
Ardından da operasyon çıktı ve erkek arkadaşlarımızın kampı vurulunca başka bir alana gelmeleri üzerine arkadaşlar genel olarak bizim de kampımızın güvenlikli olamayabileceğini düşünerek bizi de başka bir alana çektiler. Neyse biz de gittik tabi ki. Başka bir alana geçtiğimiz zamanı hayatta yazamam. Geldiğimde yolda yaşadığım öfke, gurur, daralma tarif edilemez. Kendime o kadar kızıyor, o kadar öfkeleniyordum ki tarif edilemez. Başarısızlık psikolojisi idi bu. 10 gün içerisinde kampımızı yaptık. Eğitimize başladık fakat bir kaç mangamızın düşme tehlikesi yaşaması üzerine sağlamlaştırmak istedik, sağlam olmayabilir diyerek arkadaşlar bizi bambaşka bir alana gönderdik. Yeniden bir kamp yaptık.
Yeni kampımıza geçerken daha büyük bir acıyla yüz yüze geldik. 12 arkadaşımız Başkale’de katledildi. Onlarında hepsini teker teker tanıyordum, hepsi de çok nitelikli arkadaşlardı. Üstüne Cizre bodrumlarından kara haberler almak işte...
Yeni kampımıza yerleştik derken, kampımızın 300-400 metre yakını vuruldu, kampımız sağlamdı, görüntü verilmemişti fakat olası tedbirli davranmak da gerekiyordu bu yüzden intişar haline geçildi yine. Bu kış o kadar çok kamp değiştirdik ki haddi hesabını tutmuyoruz artık fakat pratik çalışmalar olduğu için insanı dinç tutuyor her ne olursa olsun moraller bozulmuyor arkadaşlarda fakat bizi tek üzen şehadet haberleri oluyor yalnızca.
Anlayacağınız bu yıl kadar üşümedim gerilla yaşamım boyunca. Ama artık bahar geldi unutuyorum. Fiziksel yorgunluk umrumda bile değil. Tanıdığım ya da tanımadığım onlarca genç insan, genç yoldaşım göçüp gitti. Nuda’yı mı, Selin’i mi, Ruken’i mi, Rubar’ı mı, Celal’i mi hangi birini yazayım sizlere şimdi?
Aslında buraya gelişin avantajları da oldu. Eksikliklerimi, yanlışlıklarımı sergilemek için bir fırsat oldu. Ama bunun dışında tabi çok da utanmıştım. Heval Delal ve Heval Hemrin’ın yanımıza geldiği gün beni karşıladıklarında o kadar ağlamıştım ki sonradan ‘neden o kadar ağladım’ diye çok yoğunlaştım. Aslında gider gitmez bu kadar şehadet yaşanabileaeğini hesaplamamıştım. Yüreğim dayanamamıştı, biriktiğim onca acı akıp gitmişti gözlerimden damla damla ve elimde olmadan.
İnsan ne garip bir varlık, bazen ölüm duygusunu kendi eliyle yaşamak isteyenler nasıl olur diye sorardım kendi kendime. Fakat yaşanan bu kadar şehadetten sonra o yoldaşlarımı geride bıraktıktan sonra içimden bazen o kadar çok geçirdim ki bu duyguyu... Yok yok durun bu duyguyu aştım yoldaşlar merak etmeyim.
Kendimi 2016’nın çetinliğine hazırladım. Ve ben bu yıl devrime biraz daha yakınlaştığımızı hissediyorum. Bedeli ne olursa olsun bize reva görülen vahşet bodrumlarının intikamını almalıyız. Tıpkı Zinar arkadaş gibi beyinlerinde patlamalıyız.
Şimdi gelelim sizlere; Şehit Mahir Akademilerini yakından takip ederim bilirsiniz. Gönül ve yoldaşlık bağımız güçlüdür. Zorlanmalar elbette olur. Kendi adıma söyleyeyim her zorlanma insanı büyütüyor daha da güçlendiriyor. Kendi adıma söylesem de bir çoğumuz için geçerli olduğunu biliyorum. Sizlerin duyduğu duyguları tahmin ediyorum, zorlanmalarınızı anlıyorum fakat her zorlanmanın ardından bir devreyi bitirmek ne kadar keyifli ve güzeldir değil mi? İnsan başarı duygusu ile kamçılanır. Başarısızlıklar ise yakıcıdır.
Bizler duyguları yücelmiş insanlarız. Bazen kendi kendime düşünürken ne kadar da farklı olduğumuzun ayırdına varıyorum ve farklılıktan güç alıyorum. Zaman bazen ilaçtır yoldaşlar bunu unutmayın. Ve her yeni gün yeni başlangıçlar yapmanı istiyor senden. Yaşamın tandığı bu fırsatları da kaçırmayın.
Bugünlerde kendi alanıma gitmek için bekliyorum. Büyük heyecan doluyum. Fiziksel olarak zorlanmalar olmuyor değil normal karşılamak da gerekliyor değil mi nihayetinde 40’a geldik ama halen çok iyiyim.
Oradaki çalışmalarınızı hep yakından takip edeceğim. Tanıdığım veya tanımadığm tüm arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. Bakalım neler olacak bu yıl. Başarma sözüyle gideceğim. Her ne olursa olsun güçlü olun. Bakmayın düşmanın bu kadar saldırdığına bu saldırılar onların korkularından, kendilerine karşı duydukları kaygıdan ve karanlık günlerin son bulacağındandır çünkü düşman saldırdıkça kendi mezarını kazıyor, saldırdıkça küçülüyor.
Canım yoldaşlarım, kendinize iyi bakın, sevgi ve özlemle, özgürlük ve safer günü görüşme arzusuyla çalışmalarınızda başarılar direlirm.
Azê Malazgirt
3 Mart 2016
TÜM GÜCÜMÜ HÜCRELERİME KADAR DEVRİM MÜCADELEMİZİN HİZMETİNE SOKMAKTA KARARLIYIM
Türk devleti Kuzey’de İkinci Rojava korkusundan kaynaklı saldırıyor
Bütün güçlerin kendisini kanıtlamak, kabul ettirmek için güç haline gelip hegemonyasını mutlaklaştırmak, sistemlerinin devamını sağlamak için geliştirdikleri Üçüncü Dünya Savaşının arenasına dönüşen Ortadoğu ve bu savaşların merkezinde ise şu anda Kürdistan yer almaktadır. Nasıl ki buradan sistem güçleri hegemonyaları için zaferle çıkmayı ölüm-kalım çizgisinde ele alıyorlarsa bu ezilen haklar içinde misli ile geçerli olduğundan bu savaş daha devam etmektedir. Suriye savaş aranasında şu ana kadar kazanan bir taraf henüz söz konusu olmamıştır. Tek kazananı ise sömürgeci ve gerici güçlerin hesabını yapmadığı üçüncü taraf olan Rojava güçleri olmuştur. Rojava Devrimi şimdiden şekillenmeye başlayan dengelere Kürdistanı renk vermiştir. Rojava devrimi Kürt halkının Kürdistan devriminin umudunu, inancını güçlendirirken bunun yanında ezilen diğer halklara da umut vermiştir. Türk işgalci güçleri ve işbirlikçilerinin çıkmaza girdiği dünyaların daraldığını gösterdikleri alçakça tepkiden görmek mümkündür. Türk işgalci devleti bugün bütün gücüyle buradaki iradeyi teslim almak istemesinin nedeni Kuzey Kürdistan’ın ikinci bir Rojava devrimine haiz olduğunu gördüklerinden dolayıdır. Kuzey Kürdistan bugün halkı ile birlikte Rojava Devrimi etrafında kenetlenmiş durumdadır.
Bütün gücümü hücrelerime kadar devrim mücadelemizin hizmetine sokmak kararlılığımı belirtmek istiyorum. Yaşamda ve eylemde bunun uygulayanı ve geliştireni olacağım.
4 Mart 2014
Yeni dönem profesyonel modern gerilla dönemi
Yeni döneme cevap olacak modern gerillacılığın gerekliliklerini tamamlamayı hedefliyorum. Doğrusu sabotajcı olmayı daha doğrusu cevap olabilecek niteliğe sahip olmak için branş sahibi olmayı ve bunu partimin, halkımın hizmetine sokmayı çok istiyorum. Bir sabotajcının hazırlık düzeyi de bir savaşı koordine edecek olan bir komutanın hazırlık düzeyini yakalamak şeklinde olmalı. Hatta belki de daha fazla bir hazırlık yapmalıdır. Çünkü komutan savaşı planlayıp koordine ederken sabotajcı ise komutanın yaptıklarının yanında savaşan ve eylemleri ile de yön veren tarzda olmalıdır. Yeni dönemin profesyonel modern gerillaya ihtiyacı var, bunun farkında ve bilincinde olarak yaklaşmak istiyorum. Yeni dönemin taktik zenginlik ihtiyacı, yoğunlaşma düzeyinin bu düzeyde olmasını gerektirdiğini kanıtlamıştır.
...
Hareketin militanları ve halk olarak içerisinden geçtiğimiz süreç zafere yakın olmamız birey ve halk olarak büyük bir coşku, moral ve heyecan yaratırken 21. Yüzyılın halk devrimi olacak olan Kürdistan Devrimi, zafer için ödenen bedelleri yüreklerde bir burukluğa da yol açmaktadır. Bu durum mücadele azmimizi yükseltmekte ve zafere kilitlenmede moral kaynağı olmaktadır. Önderliğin ağırlaştırılan tecrit koşulları ve esaret durumu karşısında hiç bir şey yapamama ve bu duruma karşı gelişen reflekslerin azlığı, bu süreçte şahıs olarak zorlandığım durumlar olmuştur.
Mart 2016