Büyük Komutan Agit Yoldaşın Anısına
Yürüyor yüzünde
Tüm kahramanlığın renkleri
Bir cehalet-cehennem anı
Ve yaşam bilinmezliklere
Koca bir virgül
Düştüğüne bakma sen
O Gabar toprağı
O emek kokulu komutan
Dolu dolu yaşadı ve
Yaşattı yaşamı tüm ölmüş zamanlarda
Sen yürek
Sen yoldaş
Sen Gabar’a hasret komutan
Derya sadesi gülüşünde
Kaybolur gece
Acıdan terleyen avuçlarımda
Filizlendirmek umudu
Ve de nefesinde sonsuz bir an olmak
Kalplerde açan en güzel insan çiçeği
Soldukça koca bir avuç toprak serpilir
Serin benliğimize
Yani kurak yalnızlığıma
Bir tas ateşten su
Ülkemin acı sessizliği çığlar içimde
Ve ben donan çağa inat
Yüreği ateşli komutanımın
Sevgisiyle başkaldırırım
Ama olsun
Bir dahaki 15 ağustos’a
Yüreğimle beynimle
Birincilik ödülü alıp
Geleceğim sana
Bir Savaşçı
15 Ağustos Atılımı denilince ilk akla gelen Agit arkadaş oluyor. Agit arkadaşı Agit yapan neydi?
Halk önderleri ve kahramanlar normal koşullarda ortaya çıkmaz. Her halkın tarihinde kahramanlar ve önderler vardır. Onlar zorlu süreçlerde, halklar açısından çok kritik süreçlerin atlatılmasında ve aştırmasında çıkış bulmada belirleyici rolleri vardır. Agit arkadaşı Agit yapan da Kürt halkının ve hareketinin içinde bulunduğu koşullardı. O koşullar bir çıkış ve arayışı içeriyordu. Bu çıkış 15 Ağustos Atlımıyla sağlandı. Sonrasında harekete karşı kapsamlı bir yönelim gerçekleştirildi. Bu konuda örgütü tasfiye etmeye yönelik ciddi girişimler oldu. O şartlar altında Agit arkadaş, bir grup arkadaşıyla birlikte değerlere sahiplenmek için yoğun bir arayış ve pratik içerisine girdi. Bunlar arkadaşın çıkardığı sonuçlardı. Kendi dönemine cevap vermesiydi. Temel belirgin özellikleri; öğrenmeye açıktı. Araştırmacıydı, incelemeciydi. Baştan beri tarihe kalıcı izler bırakma yönü vardı. Dolayısıyla öngörülü, ileriyi çok iyi görebiliyordu. İyi hesap yapıyordu. O noktada halkın gerçekliğini çok iyi anlayabiliyor, kavrayabiliyordu. Örgütün halk açısından önemini ve hassasiyetini en iyi kavrayabilen arkadaşlardandı. Dolayısıyla en fazla örgütlülük üzerinde duruyordu. Sorun birkaç tane askeri etkinlik değil. Bu askeri etkinliği de neticede ortaya çıkaran kendisiydi. İyi bir örgütçü olmayı hedefliyordu.
İnsanına büyük değer veriyordu. Güveniyordu ve inanıyordu. Onu koşullara göre hazırlıyor ve eğitiyordu. Amaçlar doğrultusunda ona işlerlik kazandırıyordu. Dolayısıyla onunla olan bir insan asıl atıl kalmazdı. Mutlak bir noktada değerlendirirdi. Değerlendirirken de -ki yaşamında da biliniyor- zamanında istenilen insanı yaratabiliyordu. Ona yetenek kazandırılabilir, irade geliştirilebiliyordu. Bu durumda insanın kendisine güveni daha da çok artıyordu. Gerek sosyolojik ve gerekse psikolojik açıdan insanları ele alıp, ona göre yüceltme ve değerlendirme, Agit arkadaşın en belirgin özelliklerindendi.
Agit arkadaşın en belirgin özelliğini anlatabilir misiniz?
Hep bir arayışı vardı. Bir çıkış yolu bulabiliyordu. Ne kadar zorlansa da zorlansın doğruda çok ısrarcıydı. Doğrunun peşini bırakmazdı. Pes etmezdi kolay kolay. İnatçıydı biraz. Yani doğruyu savunmada, doğruyu uygulamada çok ısrarlıydı. Onun uygulanmasında yöntemi, tarzı, aracı ne olursa olsun son derece ısrarcıydı. Agit arkadaşın şahadeti biraz o doğruyu o gerçeği ispat etmek içindi. Onun mücadelesi içerisindeyken aslında Agit arkadaş şehit düştü. Yani koşullar ne olursa olsun, gelişmeler ne kadar aleyhimize gelişirse gelişsin, mutlaka mücadeleyi geliştirmek, mücadeleyi daha fazla boyutlandırarak bir çıkış imkânının aranabileceğine ilişkin bir yaklaşımı esas almak, onun için yaklaşımdı. Agit arkadaşın en belirgin özelliği buydu.
Yine eylemde olduğu gibi, halayda da hep öncü rolü konumundaydı. Kılık kıyafetine, düzenine çok dikkat ederdi. Düzenliydi. Bir çalışma disiplini vardı. Kendi kendini programlaması vardı. Ki o dönemlerde kimse günlükte tutmazdı. Onun bir ajandası vardı. Günlük olarak tüm faaliyetlerini belgelendirirdi. Öngörülüydü, ileriyi görebiliyordu tabii.
Agit arkadaşın şahadeti gerilla hareketini nasıl etkiledi?
Agit arkadaşın şahadeti basında işlenmişti. Düşmanda bunu tabi ki iyi değerlendirmişti. Hatta onlar açısından büyük bir moral olmuştu. Agit arkadaşın şahadetinden sonra düşmanın yönelimleri de artmıştı. Hatta şahadet olayı düşman tarafından eski isyan süreçlerindeki durumla benzeştirilmişti. İşte, “Nasılsa gerillanın komutanı vuruldu. Bundan sonrasını dağıtmak veya teslim almak zor olmayacak” değinildi. Biraz saldırılar buna göre boyutlanmıştı. Çünkü Agit arkadaşın şahadetinde gerillanın kitleyle olan bağı koparılmaya çalışılıyordu. Gerillanın üzerine gelmede temkinliydiler. Bazı bölgelerde askeri olarak da bir anlamda inisiyatif kazanılmaya çalışılıyordu. Buna göre saldırılarını yoğunlaştırmışlardı.
Tabi ki gerilla her zaman böyle bir komutanı aradı. Mücadelenin her döneminde o arkadaşın boşluğu hissedildi. Onun sıkıntıları çekildi. Defalarca o boşluğu doldurmaya yönelik örgütün ve hareketin müdahaleleri olmuştu. Fakat hiçbir zaman böyle bir beklentiye girilmeden Agit arkadaşın yeri ve boşluğu her zaman görülmüştür. Bugünde aslında gözüküyor. Agit arkadaşın kişiliği, yaşamı ve pratiği göz önüne alındığı zaman, her dönemin kendine has sıkıntıları, zorlukları tıkanmaları olmuştur. Her dönemde en fazla o dönemde anımsanan onun tarzıdır, yaklaşımıdır, çalışma temposudur, değerlendirme gücüdür, öngörüsüdür. Bu boşluk her zaman hissedildi. Belki bir kişiyle değil ama bir ekiple belli oranla cevap verilebilmiştir. Düşman aslında bu olayla birlikte halk içerisinde moralsizliği ve inançsızlığı geliştirmek istiyordu. Çünkü gerillanın en etkili komutanlarından biri etkisizleştirilmişti ve şahadete ulaştırılmıştı. Düşman bu yaklaşımını egemen kılmayı amaçlıyordu.
Agit arkadaş şehit düşmeden önce son geceyi birlikte geçirdiniz? Şahadet olayını anlatabilir misiniz?
Bir dizi eylemlilikler vardı. Düşmanın bölgedeki varlığı önceden fark edilmişti. Agit arkadaş düşman keşfine çıkmıştı. Düşmanı arıyordu. O dönemde mücadelenin geliştirilebileceği, gerillanın hassasiyetini, doğruluğunu kanıtlamaya yönelik çok yoğun bir çabası vardı. O noktada epey coşkulu ve moralliydi. O zaman düşman önümüzü almaya çalışırken kendisi elini kaldırdı ve “alçak düşman, alçak!” demişti. Bir nara atmıştı. Ondan sonra düşman grubun önünü almaya çalışmıştı. Tabi grubun biraz dinlenmesi gerekiyordu. Gece 12 ila 1’e kadar dinlendi grup. Arazi uygundu. Ateşte yakılmıştı. Düşman gelemiyordu grubun üzerine. Grup bu anlamda donanımlıydı. Zaten Agit arkadaş onlar üzerinde duruyordu. Yani düşmana bu anlamda açık vermiyordu. Kendisi hiçbir zaman gerillanın pusuya düşmesini kabul etmezdi. “Bir gerilla hiçbir zaman pusuya düşmez” diyordu. Aslında Agit arkadaş olayı önceden fark etmişti. Düşmanın üzerimize geleceğini biliyordu. Zaten arazi çok karışık bir araziydi. Fakat yerel öncülerimiz bizi bu konuda yanılttılar. Düşmanın bizi fark edip pusu attığı yere götürdüler. Oysa plan çok farklıydı. Nasıl olduysa öncüler araziyi şaşırdılar. Şahadetten birkaç dakika önceden fark etmiştik. Karda izleri vardı. Öncülerde uyarmıştı, “Dikkat edin” diye. Düşmandır, önümüzden gitmişti. Ve kar izinden belliydi. Yeni geçmişlerdi. İki yüz metre yürünmeden artık çatışma başlamıştı. O akşam böyle belirgin bir şey olmadı. Çok düzenli ve disiplinliydi.
Peki Agit arkadaşın şehit düştüğünü fark ettiniz mi?
Fark etmemiştik. Kimse Agit arkadaşın şehit düştüğünü bilmiyordu. O ara grup belli bir düzen içerisinde ilerliyordu. Çatışma çıktığı zaman zaten grubun bir bölümü çatışıyordu. Aramız engebeliydi. Öndekiler ancak çatışabiliyordu. Arkadakilerin öyle çatışma duruma yoktu. Düşman pususuyla arkadaşların silahları birbirine çarpmıştı. O kadar yakındı. Çatışma belli bir süre devam etmişti. Öncüler çekilmişti. Zaten ay ışığıydı. Kimse Agit arkadaşın şehit düştüğünü bilmiyordu. Bir yaralı arkadaşta onun yakınındaydı. Yaralı arkadaş Kalender İlhan arkadaştı. Daha sonra grup toplanmıştı. Yani grubun önemli bir kesimi Agit arkadaşın olup olmadığını bile bilmiyordu. Grup biraz kalabalıktı. Daha sonra noktaya gidildi. Sabahtı. Çatışmaya göre mevzilenmesi gerekiyordu. Öğlen radyodan duyulmuştu. Agit arkadaş şehit düşmüştü. Radyodan duyulana kadarda kimse imkân vermiyordu bu şahadet olayına. Eğer bilinseydi, Agit arkadaşın üzerine gidilirdi. Çünkü cenazeyi getirme imkânları vardı. Zaten nokta düşmanın çok denetleyebileceği bir nokta değildi.
Duyduğunuz bir sözü var mıydı?
“Bir gerilla her zaman yeni olmanın coşkusunu korumalıdır” diyordu. Yine, “Yeni bir gerilla hiçbir zaman pusuya düşmemeli” diyordu. Yani yerine göre sertliği, yumuşaklığı en iyi işleyen arkadaşlardan biriydi. İkna güçleri vardı. Fakat aynı zamanda gerektiği yerde de olumlu bir şey varsa onu kesmesini de biliyordu. Taviz vermemesi gereken noktalarda taviz vermiyordu. İnatçı yönleri vardı. Israrcıydı. Doğrulardan hep ısrar ederdi.
Agit arkadaşla yaşadığınız bir anınızı bizimle paylaşabilir misiniz?
Bir ara grup olarak eyleme hazırlanıyorduk. Bir kayalığa tırmanacağız. O da önde gidiyordu. Benim de bir özelliğim vardı. Birisi önümde yürürse asla ilerleyemiyordum. Araziyi de iyi biliyordu. Öyle dönmüştü. Ben de o ara dalmıştım. Vurdum kendimi kayalığa. Volkanik bir kayalıktı. Kırıkları, çıkıntıları vardı. İlerledik. Tırmanma da sorunum yoktu. Daha sonra tam kayanın ortasına ulaştım. Ne aşağıya inebiliyordum, ne de yukarı çıkabiliyordum. Tabi bu durum gururuma çok dokunuyordu. Yardım etmeleri için arkadaşlara çağrıda bulunmuştum. Agit arkadaş öbür tarafa gitmişti. Öyle bir uçuruma gelmiştim ki, düşersem paramparça olacaktım. Üste çıkmam da mümkün değildi. Gittikçe gücüm de tükeniyordu. Tabiî ki o tür yerlerde bir insanın sesin duyulması çok zordu. Bir ara baktım, kayalığın üzerine gelip gülüyordu. “Ne yapıyorsun?” diye sordu. Bende, “Çabuk yardım et” dedim. O anda hemen Şütiğini çıkarıp, beni oradan kurtardı.
Kürt halkının efsanevi komutanı Mahsum KORKMAZ (AGİT), 1956 yılında Diyarbakır’a bağlı Silvan ilçesinde doğdu. Henüz genç yaşlardayken, ailesinin Batman'a göç edip yerleşmesiyle, Batman'da büyümüş, ilk devrimci çalışmalara burada katılmıştır. 1970'lerden sonra, Kürdistan genelinde gelişen aydın-gençlik hareketinden etkilenen Komutan Agit, PKK öncü kadrolarından ve Amed zindanında direnişiyle onurlu yaşamı yaratan Mazlum DOĞAN aracılığıyla PKK'yle (APOCULARLA) tanışır.
Komutan Agit, ilk devrimci faaliyetlere Batman'da başlamış, daha sonraki tüm mücadelesinde daima en önde yer almıştır. O, içerisinde doğduğu ortamın tüm olumsuzluklarına karşı, yoğun bir ideolojik, politik ve örgütsel savaş açarak büyük gelişmeler sağlamıştır. Halk savaşı yolunda daha büyük atılımları gerçekleştirmek için Ocak 1980'de Lübnan'daki Filistin kamplarına giden Komutan Agit, yedi aylık bir eğitim sürecinin ardından, büyük sorumluluk ve umutlarla Kürdistan'a dönmüştür. Bu dönemde PKK önder kadrolarından Kemal PİR yoldaş ile birlikte Türk ordu güçlerinin pususuna düşmüş ve bu pusudan ağır yaralı kurtulmuştur. Aynı pusuda Kemal PİR yoldaş ise esir alınmıştır.
Mahsum KORKMAZ, Kürt özgürlük mücadelesi ile tanıştığı ilk yıllarda PKK'ye sunduğu raporunda şunları belirtmiştir: ‘Yurtsever düşüncelerin yaygın olduğu bir yöreden (Silvan) oluşum, Türkiye devrimci hareketinin etkisi, insancıl duygulara sahip olmam ve ilerici aydın-gençlik kesimiyle olan bağım gibi etkenler devrimci olmamda rol oynadı... Devrimci hayata atılmam hareketimizle başladı. Daha önceleri devrimciliğe karşı sempatim vardı, fakat herhangi bir siyasi hareketle ilişkim olmadı... Hareketimizle ilişkim, 1977 yılında başladı. Dernek etrafında kümelenen aydın-gençlik arasındaki saflaşma sonucu meydana gelen siyasi grup ayrışmalarında Hareketimizin ihtilalci yapısına olan ilgim ve yakın arkadaşlarımın çoğunun ortak düşüncelerde olması, beni diğer reformist ve sosyal-şoven gruplara karşı hareketimizin yanında yer almaya itti. Daha sonraları bu atılımı araştırmalarım sonucu, bilinçli olarak sürdürdüm.’
1982 sonları ve 1983 baharında PKK'nin ülkeye yönelik pratik faaliyetlerini başlatması sırasında, birimlerin hazırlık faaliyetlerine katılan Mahsum KORKMAZ, Kürdistan'ın birçok bölgesine devrimci öncü birimlerin ulaştırılmasında aktif rol oynamıştır.
15 Ağustos arifesinde PKK'nin Merkez Komite üyeliğine seçilen Komutan Agit, kurulan Hezên Rizgarîya Kurdistan (HRK)'nin Merkez Konseyi'ne de seçilerek oluşturulan ilk HRK birliklerinden ‘14 Temmuz Silahlı Propaganda Takımı’nın komutanlığını da üstlenmiştir.
15 Ağustos Atılımının planlaması ve düzenlemesinde önemli rol oynayan Komutan Agit’in, eylem öncesi verdiği son talimatlardan biri de şunlardır. ‘Eylem esnasında izinsiz olarak planlama dışına çıkılmayacak, mevziler terk edilmeyecektir. Atışlar isabetli ve ölçülü olacaktır. Gereksiz şekilde mermi harcanmayacak, arkadaşlar birbirini vurmamaya ve sivillerin vurulmamasına aşırı bir özen göstereceklerdir. Çapula girişilmeyecek, geri çekilme kademeli ve savunmalı olacaktır. Dikkati çekilen bu hususlarla birlikte, plan aşamaları takım üyelerine topluca kavratılacaktır. Her grup kendi görevi üzerinde üç-dört kez yoğunlaşarak tartışacaktır.’
Bu sözlerden sonra başlayan ve tarihe ilk kurşun olarak geçecek olan 15 Ağustos Atılımı, Agit yoldaşın komutasında gerçekleşen Eruh baskınıyla özgürlük mücadelesinin en önemli ayağı olan gerilla savaşını başlatmıştır.
Agit (Mahsum Korkmaz) yoldaşın insan sevgisiyle dolu yüreği, insana biçtiği değer çok derindi. Ancak azgın diktatörlük ortamında insanca yaşamın imkansızlığı O'nun ve Kürt halkının önüne silahı tek seçenek olarak bırakmıştır. Binlerce insan sadece Kürt oldukları için tutuklanmış ve hiçbir hukuki hak tanınmadan insanlık dışı uygulamalar altında iradesizleştirilmek istenmiştir. İşte Agit ve bir grup yoldaşının başkaldırısı bunaydı.
İnsanca yaşamak için direnmekten başka seçenek bırakılmamıştı. Bu da bedeli ağır ve ödenmesi gereken bir borçtu. En zor koşullarda ve büyük güç dengesizliği içinde sürdürülen özgürlük mücadelesi, 15 Ağustos Atılım ruhuyla günümüze kadar süregelmiştir. İlk insanlığın toprakları işleyerek yaşam bulduğu coğrafyada, Kürt insanı kendisine yabancılaşamazdı. Ölüme mahkum edilmişliğe, katledilmişliğe, kimliksiz ve kişiliksiz yaşamaya evet diyemezdi. Bu, insanlığa bir şey kazandırmadığı gibi, Kürdün yaşam tercihi de bu olamazdı. İşte Agit'le sembolleşen yiğitlik, böyle bir zeminde anlam bulmuş, kimlik ve kişilik kazanmıştır. Botan'ın kuytuluklarında gizlenen tarih, Gabar ve Cudi'de yeniden yaratılıp yazılmıştır. Tarihi kader belirleyen çizgide insanlığa ulaşmanın mücadelesi verilmiş, böylece Kürdün yazgısız tarihi diriliş savaşıyla ilmek ilmek dokunmuş ve yeniden yazılmıştır.
Örgütçülüğü, disiplini, dinamik yapısı, ilkeli yaklaşımı, emekçiliği, mütevazı yaşamı, birleştirici yanları ile O, 'Bir çizgi militanı, Apoculuğun havarisi olarak' işe başlamıştır. Binlerce yıllık Kürdistan tarihinin yarattığı umutsuzluk ortamı karşısında o hep bir umut kaynağı olmuş ve ayrılıkları değil, birlik yanlarını öne çıkararak bölücülüğe, parçalanmaya karşı amansız bir savaş vermiştir. Hepsinden önemlisi O, değer tüketen değil, yaratan olmayı her zaman esas almış ve bu temelde yaşamıştır. Yaratılan değerlerin savurganlığı karşısında bir öfke yumağı olmuştur. Hep öğreniyor ve öğrendiklerini paylaşmak için hep öğretiyordu. Yoldaşlarına, dostlarına bu kadar güç ve moral veren, karşıtlarına ve ihanetçilere de elbette ki korku salacaktır. Onun için hep karşıtlarınca izlenen ve etkisizleştirilmek için çaba harcanan bir hedef olmuştur Agit yoldaş. Bin yılların tarihini bugünle buluşturup gelecekle köprüsünü kuran bu eşsiz insan, en verimli çağında, yani halkımız, halklarımız için en yararlı çalışmaları üreteceği bir dönemde 28 Mart 1986'da Şırnak'ın Gabar (Küpeli) dağı kırsalında haince bir komplo sonucu ölümsüzler kervanına katılırken; geride bir korku ve kaygı değil, korkunç bir kararlılık ve kazanma hırsı bırakmıştır.
Kaynak : Serxwebun, Özgür Politika, HPG-BİM arşivi
Ji bona bîranîna rêheval Xemgîn Amed (Zahit Özdemir)
Ez nizanim ji ber çi sedemê û çawa navê xwe kiribû Xemgîn. Lê min baş dît ku ew xwedî kesayeteke berovajiyê navê xwe bû. Ne Xemgîn, rûken û tim bi moral bû. Ew merivekî rûken, bi henek, zîrek û kedkar bû.
Di havîneke germ a çiyayê Licê de min ew dît. Xemgîn gerîleyekî paqij û lihevhatî bû. Bi kincên gerîla, pêlav û çeka xwe ya sipehî bala her kesî dikişand ser xwe. Xemgîn bêhtir karê nava gel dimeşand. Erzaq, kinc û cebilxane peyda dikir. Ew bi xwe ji navçeya Amedê Farqînê bû. Loma salên dirêj li Eyaleta Amedê mabû. Têkiliyên wî bi gel re pir baş bûn. Di kar de qisur nedikir. Li cem wî cûdahiya kar tine bû. Karekî li ku hebûya, dibezî wê derê û ew kar dikir. Kesekî zêde rexnegir nebû. Kesekî devliken û yarîhez bû. Pêkenok li cem wî bi dawî nedibûn. Di her rewşê de pêkenok digotin.
Ji ser çiyayên bilind bi saetan me li ronahiya lembeyên Amedê dinêhêrî. Amed di valahiyekê de mîna deryaya sitêrkan xuya dikir. Hem dûr hem jî nêzî me bû. Nêz bû ji ber ku di dilê me de bû, dûr bû ji ber ku me nikaribû em xwe bigihîn wê. Şêniyên bajêr ji me bêhay bûn, lê me her kêlî wan hîs dikir û dijiyan. Em zêrevanên gelê xwe bûn. Bi şev û bi roj em nobetdarê wan bûn. Em di komên cuda de çûne başurê Kurdistanê. Şert û mercên başur li gor yên bakur hêsantir bûn. Lê dîsa jî me dixwest em rojekê vegerin bakur. Careke din vegara bakurê Kurdistanê xeyala her gerîlayekî bû. Bi taybet jî ji bo gerîlayên ku li bakur mabûn. Ji min re nebû qismet. Ez bi cihekî din ve çûm. Lê belê Xemgîn vegeriya cîhê xwe yê berê Amed herêma Licê. Ez baş nizanim kenga û çawa vegeriya Amedê. Bi meşekê ji Amedê heya Qendîlê çûn û dîsa veger. Dema min nûçeya şehîdbûna Xemgîn xwend ez bi bîranîna salên berê de çûm û min ev pirs kirin: “Gelo gerîleyek dema piştî salên dirêj vegere cihê xwe yê berê çi hîs dike? Dema rastî cihê bîranan bê çi xeyal dike?
Û her wiha bi qasî ku ez bi wan rojên berê de çûm ew jî çûbû, tiştên ku niha ez hîs dikim, wî jî hîs kiribûn? Dema li ser çiyayên Amedê bi taybet dema li Çiyayê Qurmikê digeriya hevalên xwe “Em” bibîrdianîn? Tîrêj, Celal, Amed, Rozerîn, Binevş û yên din. Ez nikarim hêstên Xemgîn yên wê demê bênim zimên. Ji ber ku ne pênûs têr dike û ne jî dilê min radigre. Bi tenê mîna agir dilê min dişewitîne. Lê dema min di malpera înternetê de nûçeya şehîdbûna Xemgîn li Amedê xwend, laşê min lerizî. Ez çûm wan rojên berê. Rojên me yên li Licê. Rojên me yên li Çiyayên Qurmikê hatin bîra min. Licê, Geliyê Kuviyan, Hênê, Sason, Farqîn û herêma Apê Mûsa.
Ne dûr û ne nêz, deh sal berê me hev nas kir. Piştî pêvajoyeke deh salan Xemgîn hate bîramin. Di rêwîtiya bê veger de. Wê demê di helbest û sitranên me, di daxwaz û baweriya me de Amed hebû. Rojek ji rojan wê Serok Apo bihata Amedê. Emê jî biçûna pêşwazîkirina wî. Ev sond bi tenê ne ya me bû. Ya hezar belkî ya milyonan bû. Amed, Serok Apo û gerîla. Ji her demê zêdetir em nêzî vê sondê bûne. Soz ji te û şehîdan re, heya ev sond pêk bê emê têbikoşin.
Rêhevalê te yê Amedê...
Azad Garzan