Arkadaşlara başarılar
98 de örgüte katıldım almanyadan. Üç yıl gençlik faaliyetlerinde kaldım. En son 2001in sonu 2002 de gerillaya katıldım. Kaldığım alanlar kandil, Xınere ve en son Behdinana geldim. Özel kuvvetlere 2003 yılında geçtim haziran ayında. Aslen ağrılıyım. Almanyada doğdum frankfurtta, ailem geçmişte oraya gitmişti. Yurt severler genelde, örgütle uzun süredir ilişkileri vardı yurtsever düzeyde.
Avrupa’da okudum. Artık örgütle tanıştım, katıldım ve gerillaya katıldım. Adım ihsan yavuz, kod adım Tufan. Her ne kadar geçmişten beri aile orada yaşamışsa da insan ülke hasretini sürekli yaşıyor. Bir yerde kendisinde o boşluğu yaşıyor. Aslında gerçekten de oraya ait olmadım. Bir nevi sana ait olmayan bir kentte bir ülkede yaşıyorsun. Bu insanda bir boşluk yaratıyor. İster istemez insanı belli arayışlara sokuyor. Her ne kadar sana maddi destek sunsa da sistem duygu anlamında tatmin olamıyorsun. Bunun yanında örgütü tanıyorsun ve gerillayı tanıyorsun, o da işin farklı bir boyutu. Aslında insan dile getirse etkenler çok neden avrupayı bıraktın sorusuna. Bunun için nedenler ve gerekçeler çok. İnsan birçok noktayı dile getirebilir ama temel etkenler bunlardır kesinlikle. Hem arayışlar, ülke hasreti, o ortamın sende yarattığı boşluk. Bir nevi insanın kendisinde kaybettiği şeyi, böyle hiçbir zaman edinmediği düşünceler duyguların özlemini bir nevi gerillada bulabiliyorsun.
Gerillada bulduğum aslında kaybedilen tamam olmayan kişiliğimin bir bölümü. Ya da hiçbir zaman tatmadığım duygular, bu gerek yoldaşlık anlamında olsun, sevgi anlamında olsun, doğal bir yaşam tarzı, bu tür şeyleri insan görebiliyor. Bir anlamda kendini bulabiliyorsun, gerçekliğini öğrenebiliyorsun. Gerilla sana bunları öğretiyor. Bunları en azından dile getirebilirim.
Yoldaşlık ilişkilerini seviyorum. Beni birazda örgüte katan da çeken de yoldaşlıktır. Arkadaşların birbirine yaklaşım tarzları, o duygular, temiz yaklaşımlar biraz da beni çeken bunlar oldu. Katılmama neden olan temel etken de buydu.
Yani muhakkak insan bazen Avrupa’yı anımsıyor. Ama artık çok bir anlamı da yok. Çünkü adeta bir yaşamı terk ediyorsun. Zaten gelirken şunu da kendime söylemiştim, artık burayı terk ediyorsun, yeni bir yaşam başlıyorsun, yeni bir sayfa. Bunu kendime esas aldım. Özlemiyorum ama bazen düşünüyorum, anımsıyorum orayı. Orada yaşadıklarımı, okula gidişimi, ailemi, arkadaşlarımı ara sıra düşünüyorum. Ama öyle özlem diye bir şey gelişmedi. Yani daha çok çözümlemeye çalışıyorum. Yani mevcut sistem, ortam senin için neyi dayatıyordu, genelde bu çerçevede, özlem yok.
Amede gidiyorum. Daha önce hiç görmemiştim. Aslında önermiştim daha öncede, daha özel kuvvetlere gelmeden önce de önermiştim, olmadı yeni olduğumu söylediler. Artık bu sene gerçekleşti. Birçok nokta insan, benim için anlamı hem gerillacılık anlamında hem de oradaki halka bütünleşme anlamında benim için farklı. Belki güneyde belli bir eğitim aldık, belki ciddi bir pratik görmedik ama bir eğitim aldık. Amed bu eğitimlerin pratikleştirme sahası olacaktır. En azından o halka, önderliğe layık bir savaşçı olma daha çok bu duygular temelinde gidiyorum. Daha çok güneyde verilen emeğe ve çabaya layık olmak istiyorum. Daha çok beklentiler de bu yönlüdür. Çünkü dört yıllık bir eğitimden sonra amede gitmeyi ben kendim için bir avantaj olarak görüyorum. Yine halk boyutuyla, halkı tanıma, halka güven verme, kendi başına başka anlamlar taşıyor.
Son olarak bir an önce Amede varmayı, burada kalan yoldaşları da ilerde öyle yerlerde Amed de görüşme dileğiyle daha böyle demokratik bir ortamda, sorunlar çözüldükten ve giderildikten sonra tekrar buluşmayı umut ediyorum. Kalan arkadaşlara başarılar.
Kod adı: TUFAN
Adu soyadı: İHSAN YAVUZ
Şehadet yeri ve tarihi: 10 HAZİRAN 2007’DE AMED KULP’TA ÇATIŞMADA ŞEHİT
Şero yoldaşı tanımak için öncelikli olarak Afrin’i tanımamız gerekiyor. Afrin, Kürdistan’da en güzel coğrafyaların başında geliyor demek yanlış olmaz. Hiç şüphe yoktur ki, ülkemizin her yerinin ayrı bir güzelliği vardır. Kaldı ki, güzellik bile göreceli bir kavram ve muhtevaya sahiptir. Bu göreceliğine rağmen “Afrin bir başkadır” demek yanlış olmaz.
Afrin; coğrafik olarak güzeldir, insani olarak güzeldir, emek olarak güzeldir bir de kültürel olarak ayrı bir rengi ve güzelliği vardır.
Afrin’e gidipte gören bir insan, asla ama asla Afrin’den kendisini kopartamaz. Böyle insanı kendisine bağlayan bir coğrafya, insanlar ve kültür enderdir demek gerçekten yanlış değildir.
Şero yoldaş Afrinlidir. Her bir Afrinlinin bir mesleği vardır. Meslek, altın bilezik olarak bilinir. Altın bileziği olmayanın bu toplumda yeri de olmaz. Kendi emeğiyle geçinmeyene yine değer verilmez. Hani toplumda “şöyle değilse kız verilmez” diye nasıl ki sözler varsa, Afrinlilerde ise mesleğin yoksa, emeğe bağlı yaşamıyorsan gerçekten kız vermek yoktur. Afrinler emeğe saygılıdırlar. Bir de kendisini yaratana değer veriyorlar.
İşte Şero yoldaş, henüz küçük yaştayken hem okuluna gider hem de meslek öğrenir. Öğrendiği meslek terziciliktir. Yani Hayati’dir. 8 yıl boyunca saflara gelmeden önce terzicilik yapmıştır. Bu yeteneğini birçok alanda gerilladayken de yapmıştır. Özelde Dersim’de arkadaşlarına bu konularda epey katkıları olan bir yoldaş olmuştur.
Birde her Afrin’linin sadece bir mesleği yoktur. Afrin’linin çoğu çok sayıda mesleği birlikte öğrenir. Terzicilik makinecilik, şoförlük, tamircilik derken bilirlerde bilirler. Doğrusunu söyleyecek olursak Devrim saflarında en çok gerillaya yardımları olanlar biraz da Afrin’li yoldaşlardır. Öyle ki yetenekleriyle kendilerine erkenden yer açarlar.
İşte Şero yoldaşta 1998 yılında yönünü ülkeye verdiğinde bu yetenekleri ona çok şey kazandıracaktır. Önce Zap alanına gelir. Ardından Barzan, sonra Zagros derken birçok alanda çalışma yürütür.
Gelirken 18 yaşındadır; ancak zaman ilerliyor ve yaşı da biraz onu ileriye götürüyor. Olgunlaşma yaşla mutlaka bağlantılıdır; ancak olgunluk bir de yaşam tecrübesiyle direkt ilintilidir. Şero yoldaş, gencecik yaşına rağmen oldukça büyük deneyimler yaşamıştır. Pratiklerde kalmıştır. Artık komutanlaşmış ve eski tecrübeli bir yoldaş olmuştur.
Güneyde kalırken bazı yerlerde terzicilikte yapacaktır. Jeneratörler tamir edecektir. Bir de dağlarda doktorluğu da öğrenecektir. İyi bir sağlıkçıdır.
Artık deneyimi daha fazla artmıştır. O yeni dönemde kararını Özel Kuvvetler’de kılacak ve Özel Kuvvet çalışmasına geçecektir. Önce fiziki olarak güçlenecektir, ardından da ise teknik donanımını güçlendirecektir. Tuzaklamalarda, patlayıcılarda iyi bir eylemcidir. Eli adeta her çalışmaya yatkındır. Bunun için girdiği her çalışmada adeta bir meslek ustası gibi adım atacaktır. Onu tanımayanlar, onun yıllardır bu işle uğraşan biri olarak bileceklerdir. Hâlbuki Şero yoldaşta birçok yoldaş gibi bu çalışmaya yeni başlamıştır; ancak duruşu ve katılımıyla ilk elde göz doldurandır.
Özel Kuvvetler çalışmasına gelirken niçin geldiğini “Kuruma girmeden önce de uzun zamandır üzerinde yoğunlaştığım konu; yetersizlikler ve anlama-kavrama zayıflıklarını önemli oranda bilince çıkardığımı, bu temelde kendimi hazırlayıp kararlaştırdığımı belirtebilirim. Önerim intihar eylemliliğidir, kendimi hazır görüyorum” belirtecektir.
Yine yeri gelmişken “Kurum dışında çözüm ve başarı yolu göremiyorum. Askeri eğitimlerde zorluklarım var. Aşacağım” diyerek keskin bir tavır sahibi olduğunu herkese gösterecektir.
Bu kararlığa PKK ideolojisine olan inancıyla açıklayacaktır. Öyle ki, bir keresinde ona gücünü nereden alıyorsun? diye sorulduğunda; “Özgürlük ilkesini en fazla yaşamsallaştıran ideoloji olarak görüyorum” diyecektir.
Bu özgürlük ilkesine olan sarsılmaz inancından asla taviz vermeyerek inadına bağlı yaşamasını bildiği gibi, teorik olarakta buna inanarak yaşamayı esas almasını da her zaman bilmiştir. “Benim için esas olan çalışmayı sonuca götürmektir, ısrarlıyım” diyerek bir militanın nasıl olması gerektiğini de hepimize görüşleriyle söylemesini bilmiştir.
Artık bu tecrübe, bu pratik, bu kararlılığın ardından gidilecek yer, devrimciliğin en fazla sınandığı yer olan kuzey sahasıdır. Şero arkadaşta bunu yapacaktır. 2004 yılında yönünü kuzeye verecektir. Hem de en kuzeye yani Dersim sahasına…
Şero yoldaşla kalan bir yoldaşı onu anlatırken onun hangi yeteneklere sahip olduğunu bize öncelikli olarak aktaracaktır.
“Şero arkadaş, 2004’te Dersim’e gelmişti. Dersim sahasının cepheleri vardır. Doğu cephesi, Batı cephesi gibi. Yine eyaletleri vardır Karadeniz gibi Koçgiri gibi. Şero yoldaş Dersim sahasında kaldığı müddetçe her zaman Doğu Cephesinde kalmıştı. Yani Pülümür hattı onun meskeni olmuştu.
Çok yönlü ve yetenekli olan bir arkadaştı. Çok yaratıcı bir tarzı vardı.
Şero arkadaş yoldaşına bağlıydı. Dürüst, saf ve emekçi bir arkadaştı ve bu yönleri çok seviliyordu. Onu katılmadan önce yani sivilde tanıyordum. Katılmadan önce 8 yıl terzicilik mesleğini yapmış ve Güney’de de Dersim’de de elbise dikimini en güzel şekilde yapmıştı. Doğrusunu söylersem bende terzicilik yapmıştım; ancak Şero yoldaşın terziciliği bambaşkaydı. O ruhunu katarak yoldaşlara elbise dikiyordu. Bu işten iyi anlıyordu. Ayrıca teknikten anlıyordu
Doktorluk tecrübesi de vardı. Dersim’de en iyi mayıncıların arasında gösteriliyordu. Adeta on parmağında on marifet vardı ve yetenekli bir yoldaştı. Hangi işi yapıyorsa en iyisini nasıl yapabilir hassasiyeti ve yaklaşımı vardı. Fedakârdı. Çok içten ve canlı katılıyordu. Kendisini hiçbir işten geri çekmiyordu ve ne yapabiliyorsa iyi bir şekilde yapmaya çalışıyordu.
Şero arkadaş Dersim’e geldikten sonra sürekli mayınlama işlerinde en çok kafa yorup ve en çok sonuç alan bir arkadaştı. Yerleştirdiği tuzaklar kesinlikle sonuç alıyordu ve düşmana çok da kayıp verdirtiyordu.
Gerillacılığı da temizdi, duyarlıydı. Disiplini seven bir yoldaştı. Özcesi iyi bir gerillaydı. Askeri mantığa sahipti. Gittiği yerlerde rolünü oynuyordu. Düşmana karşı kini ve öfkesi çok büyüktü. Bunu her seferinde dile getiriyor ve buna göre pratik içerisine de kendisini katıyordu.
Şero yoldaş, gerçekten işlerin tam ortasında yerini alıyordu. Nasıl ki büyük basıncımız, sinemacımız, kültürcümüz Xelil Dağ yoldaş “işin tam ortasında yer almam gerekiyor” sözü aynı bir tarzda Şero arkadaş içinde geçerliydi. O’da işin her zaman tam ortasında yerini alıyordu.
Arkadaşlar içerisinde bu duruşuyla kabul gören bir yoldaştı. Herkes tarafından hem sevilen hem de sözü dinlenen bir arkadaş olarak yoldaşların arasında yerini almıştı. O nereye giderse gitsin mutlaka onu soranların sayısı oldukça fazla olurdu. Biz ise bu durumu ondan dolayı kıskanırdık. Onun gibi olmak, onun gibi yapmak bizde bir tutku haline gelmişti. Bunu açıkça belirtmemiz gerekiyor. Bu bütün arkadaşlar içinde geçerliydi. Bir aralar biz bir eylem hazırlığı içerisindeydik. Bulunduğumuz alanda daha öncesinde bir eylem hazırlığı yapılmıştı. Düşmanı yol kesme taktiğiyle araziye çekip, arazide darbeleme biçiminde bir eylem planlaması, eylem hazırlığı yapılmıştı. Yolu da kesmiştik ne var ki, düşman araziye çıkmamıştı. Düşman araziye çıkmayınca hazırlıklarımız ve planımız da boşa çıkmıştı.
Ardından geri çekilerek farklı çalışmalar için kendimizi yeniden örgütlüyorduk. Bu arada düşman da o civarda olduğumuz bilgisini almıştı. Bizde artık ona göre düşmanın arazide gizli birlikler biçiminde pusulamalar yapacağını öngörüyorduk. Ona göre de hazırlıklarımız vardı. Örgütlememizi de ona göre yapmıştık; fakat planlamamızda olmayan beklenmedik bir iş çıkmıştı. Toplu olarak erzak çıkarıp kaldırmamız gerekiyordu. Erzak sırtla taşındığı ve hızla araziye çekip kaldırılma ihtiyacı olduğu için, ne kadar çok sayı olursa o kadar iyi olacağını düşünmüştük. Bizde bunun için yanımızda bulunan yoldaşları dağıtmamıştık. Bir aradayken bu işi yapıp dağılalım diye düşünmüştük. Noktadan çıkarken herhangi bir şey yoktu. Gündüz keşfimizi yapmıştık. Düşmanın böyle araziye çıkacağını tahmin ettiğimiz için gün boyu keşif yapmıştık. Ardından harekete geçtik. Noktadan görev yerine kadar herhangi bir şey olmamıştı. Güvenlik açısından bir pusu yeri de denetim altına alınmıştı.
Ay ışığı henüz yeni yeni çıkmaya başlamıştı. Biz giderken bir şey olmamasına dayanarak dönüşte çok ciddi bir şey beklemiyorduk, fakat yine de askeri mantık deneyimi ve birazda düşman hareketliliğinin bilmenin getirdiği olabilirlik üzerinden de yaklaşıyorduk. Ne olursa olsun giderken bir şey olmamış, pusu falan olmamış üzerinden yaşanılan bir rahatlıkta üzerimizde vardı. Dönüşte biz giderken büyük ihtimalle düşman bir hareketlilik fark etmiş olmalıydı. Düşmanın gizli birliklerinin de arazide olduğunu zaten biliyorduk. Köpek havlamaları da etkide bulunmuş olmalıdır ki, düşman bizim erzak alacağımız noktayı tahmin etmiş, ona göre de yol güzergâhımıza pusu atmıştı. Kaldı ki, noktamızı daha önce düşman biliyordu. En azından hangi istikamette kalacağımızı tahmin etmişti. Bunun için düşman noktanın girişinin ön tarafına pusu atmıştı.
Yükünü alan her arkadaş ilerlemeye başlamıştı. Grup grup ilerliyorduk. Orada çok birbirine yakın kalabalık bir şekilde yürümekte çok iyi değildi, gerilla kurallarına da tersti. Bunun için yükünü alan öne doğru yürümüştü. Yükler de ağırdı. Özelde Cemal arkadaş ile Şero yoldaşlar ağır yük almışlardı. Her yoldaş bir torba unu sırtlarına vererek noktaya doğru öne atılmışlardı. Geride kalan kadın arkadaşlar olmuştu. Herkes gücüne göre erzak alıp yola koyulmuştu.
“Ağdat” denilen köye yakın bir yerden geçecektik. Açık bir yerdi. Köylüler oraya “Balveren” diyorlardı. Dediğim gibi çok dezavantajlı bir yerdi. İnsan orada pusuya düştü mü kurtuluşu olmazdı. Kısa bir mesafeydi, ama çok tehlikeli bir yerdi de. Bunun için öne çıkanlar öncelikli olarak burayı sağlama almayı hedeflerdi. Gelirken bir şey olmasa da yine de önde gidenler duyarlı gitmişlerdi. Ne var ki sırtlarında bir torba un varken istenilen duyarlılık gösterilemezdi. Önde Cemal ve Şero yoldaşlar ilerlerken düşmanın pususuna düşmüşlerdi. Ardından yoğun taramalarla bir çatışma başlamıştı; ancak öyle görülüyor ki, Cemal ve Şero yoldaşlar düşmanın ilk taramasında yaralanıyorlar. Ardından çatışıyorlar; ancak daha sonra kan kaybından dolayı yoldaşlar şehit düşüyorlar.
Kod Adı: Şero Afrin
Adı Soyadı: Vahit Abdo
Şahadet Tarihi: 8 Haziran 2008’de Dersim Ovacık’ta Çatışmada Şehit
Adım Sidar. 1978 yılında Malazgirt’in Okçu köyünde doğdum. Yurtsever bir ailede büyüdüm. 1992 yılında katıldım. Katılımım duygusal temeldeydi. O süreçte partiden duygusal temelde etkilenme, etrafımdaki katılımlardan etkilenmeler o katılımlardan şahedetlerin yaşanması yine genel anlamda Kürdistan’da 1990 yılı sonrasında yaşanan Serhıldanlar özellikle de Malazgirt’te yaşanan boyutuyla duygusal bir temelde katılımımızı beraberinde getirdi. 1992 yılında Serhat alanından katıldım. Genel anlamda pratiğim Serhat alanında geçti. 1992 yılından 1995 yılına kadar Serhat alanındaydım. 1995 yılında Önderlik sahasına gidişim gerçekleşti. Bir yıla yakın Önderlik sahasında Önderliğin güvenliği olarak kaldım. 1996 yılında tekrardan Serhat alanına gidişim oldu. 1997 yılına kadar bir kış bir pratik Erzurumda üstlenmemiz oldu. Serhat’ta üslenme yapılamıyordu. 1998 yılında tekrardan Serhat alanına dönüşümüz oldu. 1999 yılında da geri çekilme ile Güneye gelişimiz oldu. 2000 yılında tekrardan Serhat alanına tekrardan gittim. 2002 yılında Güney’e gelerek VIII. Kongreye katılımım oldu. kongreden sonra tekrardan Serhat alanına dönüşüm yaşandı. 2003 yılından günümüze kadar da Güney sahalarında çalışmalara katılıyorum. Tabi 2003 yılından sonra ideolojik eğitim en sonda Mahsum Korkmaz Akademisinde bir devre eğitime katımım oldu. Serhat eyaletinde hemen hemen bütün eyaletlerde çalışma yürütüldü. Bütün eyaletin bölgelerinde pratik yürütüldü. Bunun içinde eyaletin tanınması açısından herhangi bir sorun yok. Katılımımdan bu zamana tarihçem biraz böyle.
Bir süreçten sonra tekrardan Serhat alanına gidiyorum. Yeni bir katılım, misyon isteniyor gerekiyor eyalete verilen rol üzerine gidiyoruz. Bu gidişimizi diğer bütün gidişlerinden farklı tutuyorum. Öyle inanıyorum ki böyle de yaklaşacağım. Önümüzde ağır ve sıcak bir süreç var bunun farkındayım da bunun içinde istenen şeyler bu önümüzdeki süreçte üzerime düşen görevlerin bilincinde olarak gidiyorum. Düşmanın yönelimleride bu süreçte ağır yönelimlerdir. Bu yönlü de halk gerillaya karşı beklenti içerisindedir. Bizde gerilla olarak büyük bir güçle bu süreci karşılıyoruz. Her sahada her mevzide üzerimize düşen rolü yerine getirerek bu saldırıları boşa çıkartacağız. Serhat’ta da böyle bir görev önümüzde duruyor. Bu görevde de birlikte gittiğimiz gurup birlikte gittiğimiz arkadaşlar partinin beklentilerine, arkadaşların umutlarına güçlü bir şekilde karşılayacağımıza inanıyorum. Tabi bazı şeyleri idealize etmiyorum bazı şeyleri savaşın gerçekliği var o gerçekliğe göre onun bilinciyle yaklaşmalıyız. Gördüğüm eğitimden büyük bir güç aldım. Bu kaldığımız alanlarda büyük tecrübeler oluştu. Bu güç ve inançla bir kez daha kuzeye gidiyoruz. Bir kez daha o alana gidişin mutluluğu da var. Uzun bir süredir orada büyüdüm diyebilirim ki 14 yılım ailede 14 yılım da hemen hemen Serhat’ta geçti. Bu 14 ile 14’ü birleştirerek o güçle inanıyorum ki sürece cevap olarak ileri adımlar atacağıma arkadaşlara layık olacağıma inanıyorum. Bütün beklentiler bu çerçevededir. Umudum odur ki bu beklentileri boşa çıkarmayayım.
Kod Adı: Sidar Malazgirt
Adı Soyadı: Hasan Eren
Şahadet Tarihi ve Yeri: 25 Haziran 2008’de Ağrı Tendürek’te operasyonda şehit düştü
Anlat diyorlar bana, o gece yaşanan kahramanlıkları, direniş abidelerini anlat. Oysa ben şahitlik etmemiştim ki en son gidişlerine; yıldızlar uğurladı onları, yıldızlar şahitlik etti. Ben de daha sonra yıldızlardan dinledim kahramanların hikâyelerini…
Herkesin, insanın yüreğinde bıraktığı bir iz vardır. Sen Şerda, sadece bizim yüreğimizde değil her geçtiğin patikada, dokunduğun her ağaçta, gülümsediğin her yoldaşın yüreğinde bir iz bıraktın. Kime, neye 'Şerda' desem yüzlerindeki tebessüm ve gözlerindeki özlem belirginlik kazanıyor. Herkes seni bir diğer yoldaşına anlatıyor.
Sana kucağını açan, seni barındıran, büyüten Besta ve Zagroslar şimdi her yerde seni arıyor. Ve senin gibi kutsal bir güzelliği koruyamamanın mahcubiyetini yaşıyorlar. Zagros gönül koymuş Besta’ya; "sen neden Şerda'yı koruyamadın?" diye sitem etmiş. Besta ise çaresiz, sadece suskun bir şekilde yollarını gözlüyor. Ben bilmem bunların hepsini yıldızlar anlattı bana. Ben sadece sana olan özlemimi dile getirebilirim, onu da ne kadar yapabilirim bilmiyorum…
Hep söyledim bunu, insanlar isimlerine göre şekil alır ve insanların isminde kaldığı yörenin ve büyütüldüğü toplumsal koşulların belirleyici rol oynadığını.
Sen de adını tanrıçalar memleketi Zagros ve direnişin kalesi olan Botan-Besta'dan almıştın. Biliyordun bizim topraklarda yaşamın diğer adı savaştı. Kürdistan'da yaşamak istiyorsan ancak savaşacak ve direneceksin. Adını bu gerçeklikten olsa gerek Şerda koymuştun. En çetin savaşlar ne de olsa senin doğduğun mekânlarda yaşanmıştı. Ve nice savaşlara tanıklık etmiştin. Ve şuna yürekten inanmıştın; güzeli yaşamak istiyorsan ancak yaratabilirsin…
Seni ilk insanlığa anlatan ya da insanlığı ilk sana anlatan Zagroslardan birçok öyküyü, birçok yaşanmışlığı, birçok acının, sevdanın ve direnişin hikâyelerini dinleyerek büyümüş ve bunların sorumluluklarıyla yaşamda hep yol kat etmiştin. En çokta Kürdistan ve Kürt halkının yitirdiği ve kaybetme eşiğine geldiği hakikati bulma arayışına doğru yol almıştın. Özgürlük saflarında dur durak bilmeden yürüttüğün mücadele ve savaşımınla hakikat savaşını verirken kendi duruşun ve yaşam tarzınla bizlere bunu göstermiştin. En çokta gülen gözlerinin arkasında saklı olanlar bizi kendi hakikatimizle buluşturuyordu. Ve hele o halay çektiğin anlarda sanki kanatlanıp özgürlüğe yol alıyordun. Bundandı herkes senin elinde, senin kolunda halayın tadına varmak isterdi. Ya da seni izlerdi senin gözlerinle ve yüreğiyle senin özgürlük halayına eşlik ederdi.
Yüreğinde misafir ettiğin yoldaşların şimdi seni anar ve seni arar oldu. Yokluğuna dayanmak gelmeyeceğini bilmek çok zor. Saçlarında Kürt kadınlarının acıları örülüydü. Her dokunuşun her tarayışında aslında onların acılarına dokunurdun ve yeminin vardı 'Özgür Kürdistan'da Özgür Önderlikle' saçlarını rüzgârlarda savurmaya.
Biliyor musun Şerda, sen gittikten sonra Besta artık gülmedi, ormanlarına hüzün girdi ve bir matem havası sardı Besta’yı… Ne eskisi gibi sular gürüldeyerek akıyordu, ne senin yüreğinin güzelliğinden esinlenen ormanlar eskisi kadar yeşil bakıyordu. Parlak yıldızlar bulutların arkasına saklandı, o acıları, hüzünleri ve sevgileri sakladığın saçlarından sürüklendiğini onlar da görmüştü. Kim bilir en son bir tutam saçın hangi fidana takılı kalmıştı? Son bakışın nerede gizliydi?
Her şeyi gören yıldızlardı ve şimdi onlara sesleniyorum anlatın Kürdistan’ın savaşçı ve kahraman kızını. Herkes onun kahramanlık destanına şahitlik etsin ve annesi kadar sevdiği Besta yüreğinde saklasın…
Seni yıldızlardan seyre dalıyorum.
Yıldız gibi yüreğimizin ve yolumuzun aydınlatıcısısın.
Özlem ve sevgilerimle
Sılav Şerda
Kod Adı: ŞERDA GEVER
Adı Soyadı: FERDANE KINA
Şahadet Tarihi: 2012
Ruken Hesbisti arkadaşa dönük konuşmak ya da yazmak gerçekten de çok zordur. Her şeyden önce çok gençti. Yaşam doluydu. Böyle bir yoldaşla yaşamı paylaşmışsanız yazılması zor oluyor. İnsanın duyguları alt üst oluyor. Konuşamaz ve yazamaz oluyor insan.
Asıl ismi Rojda Nas'tı. Aslen Şırnak idil’liydi. 1999 yılında Avrupa da henüz çok gençken katılmıştı.
Ülkesinde uzak yaşamak insan karakterini etkiliyor. Bunun için aslında beraberinde biraz köksüzlüğü getiriyor. Bu yaşam içerinde rahatlıkla görülüyordu. Ancak bu dışarıda büyümenin verdiği köksüzlük insanların içerisine müthiş bir ülke sevdası ekiyor. Ve belki de ülke insanından daha fazla ülkeyi düşünür kılıyor.
Arkadaşlar ona takılıyordu. Ruken Hesbisti yerine biz ara sıra Ruken Avrupa diyorduk. Ancak Avrupa’da büyümesine rağmen karakteri Avrupa karakterine çokta uymuyordu. O kapitalizmin çarkından büyüyerek kendini beğenmişlikler, emekten uzaklıklar, kendini büyük görmeler Ruken yoldaşta yoktu. Tersine Mardin karakterine sahipti. Hem de o özlüsünden. O yurtsever olan Mardin karakterinden. Onun yurtseverlik duyguları güçlüydü. Ülkesine bağlılık, toprağa bağlılık vardı. Ülkeye geri dönüş ona biraz da bir hayal gibi geliyordu. Ne de olsa toprağından ülkesinden çocukken kopartılmış götürülmüştü. Ve bu hayallerle büyümüştü.
Küçükken ülkeye geri geldi. Önce Kandile geldi. 2003 yılında kuzey gruplarına gelmişti. Botan’a geçecekti. Çok sıcaktı. Ancak sıcaktı, doluydu, istekliydi. Korkunç bir hasretle Botan’a dönmek istiyordu. Ve zaten aslen Botanlıydı. İşte bunun için ülkesine dönmek istiyordu.
Ve o ülkenin özelliklerini yitirmemişti. Tam Botanlı bir kızdı. Asiydi. İnatçıydı. İradesi güçlüydü. Cesaretli ve tabii ki bir de fedakârlıkları vardı. Tam bir Botanlı kızdı dedim, aynen öyleydi. Özünde bunlar vardır.
Özelde de kadın olarak yurtsever ilkeleri vardı. Kadın olma ölçülerinde ısrarcıydı, hassastı. Belki de onu dağa çeken diğer özellik özgür bir kadın olma istemiydi. Sadeydi. Temizdi. Doğaldı. İçiyle dışı birdi. Ruken'i tanımayanlar onunla bir saat kalsalardı onu tanırlardı. Çünkü çok güçlü duyguları vardı. Saflığını herkes görüyordu. Bu insanları etkiliyordu. Bu insanların ona değer vermesine götürüyordu. Ve onun bir de katılımı vardı. Doğallık üzerine, emek üzerine, sonuç almak üzere bir katılımdı bu. Yine ısrarcıydı dedik, taviz vermezdi, kendisine karşı da tavizsizdi. Deli doluydu. Girişkendi.
Ve ülkeye yöneliş esasta kendini yeniden yaratmak içindi. O yurtdışında yitirilen doğal komünal özellikleri yeniden alma temelindeydi. Bu durumunu güçlendirmek için ideolojik okula da gitmişti. Hayallere bağlı kalarak ısrarlı davrandı. Belki fiziki olarak zorlukları ve zorlanmaları vardı. Ancak ısrarcıydı. Kendisini gerçekleştirmek için inadına kendisine yüklendi. Ve bunun üzerine Botan’a geçti.
Dediğim gibi sadeydi. Özlüydü. Ve bu özelliklerle ülkesine geri dönüyordu. Biraz da düşmanla aslında kendi kişiliğini yeniden yaratmak için hesaplaşmak için gidiyordu Botan’a. Botan biraz da TC işgalci güçleriyle hesaplaşmanın mekânı değil miydi? Ancak Ruken yoldaş çok kalamadı. Erken şahadete kavuştu. Erken toprağına uzandı. Al kanlara boyandı.
Bir de güleçti. İnsanlarda sevgi ve saygı yaratıyordu. Tabii özlemlerini gerçekleştirme ısrarı insanları etkiliyordu. Hele hele onun dürüst yoldaşlığı herkesi etkiliyordu. Kendi yoldaşı için canını veren verecek biriydi. Pratik çalışmalarda en öndeydi. En zor işleri kendisine alıyordu. Yoldaşların yorulmaması için kendisini katan bir kişilikti. Kaygısı yok, hesapları yok, çıkarcılık yoktu. Onda var olan ilkelerine sadık kalarak fedakârca çalışmaktı. Ve bunu da görkemli yapmıştı.
Gabar’dayken yazdığı bir raporunda şunları ifade etmişti:
“Bireysel olarak kış kampında savunmanın üzerinde gördüğümüz eğitimi ve Viyan arkadaşın eylemi bende büyük bir etki ve derin bir sorgulama yarattı. Düşmanın yönelimleri bizzat Botan, özellikle Gabar’a karşı geliştirilen operasyonlar, toplu yaşanan kayıplar bir zorlama yanında ciddi bir yoğunlaşmayı da getirdi. Özellikle Sorxwin, Yıldız ve diğer arkadaşların şahadetleri ben ve diğer arkadaşlar şahsında derin bir sarsılmaya yol açtı diyebilirim. Tabi ki, bunun diğer yanı ise askeri taktiksel boyutlarda belli bir yoğunlaşmanın düzeyi de oldu. Bireysel olarakta önüme koyduğum hedefler var ve bunları gerçekleştirmek için planlamalarım tamamdır.
Kısaca süreçle ilgili birkaç noktayı değerlendirmek istiyorum. Bu yeni yıla girdiğimizde düşman topyekûn saldırıyı uyguladı. Başta Türkiye olmak üzere İran, Irak, Suriye ve perde arkasında buna destek sunan ABD olmuştur.
Tabi ki, bu tür yönelimler karşısında az da olsa gerilla buna karşı sessiz kalmıyor. Diğer yandan da halk da durmuyor. Düşman bunu ne kadar bastırsa da artık Kürt halkı geri kalmış bir halk değildir. Tabii ki, bunun içerisinde Kürt kadın gelişimi bayağı ilerlemiş. Benim bunları dile getirme amacım şudur. Düşman kuzeyde ne kadar yönelse daha çok düşmana karşı biriken tepki de örgütleniyor.
Eylemsellik boyutunda Gabar’da hem pratiki yön noktasında araziyi tanıma ve buna öncülük yapmada herhangi bir sorun çıkmıyor. Böyle bir çaba ve istem var ve gerçekten böyle noktalarda insan moral ve güçte alıyor. Örneğin Gabar’da bulunan tüm bayan arkadaşların mutlaka bir günlüğü vardır. Sürekli de her fırsata Önderlikle ilişkin şehit düşen arkadaşlar üzerinde mutlaka yazılar yazılıyor. Böyle noktalarda herhangi bir sorun görmemişim şimdiye kadar ” diyerek kendi katılış düzeyini de ifade etmiş oluyor.
Raporumu sonlandırırken de o narin ve kibar yaklaşımını elden bırakmıyor:
“Benim diyebileceklerim bunlardır. Kusuruma bakmayın. Belki ilk defadır kendi raporumu kendi yazılarımla yazıyorum. Yetersizlikleri olabilir.”
Bu kadar genç ancak dirayetli, fedakâr olan bir kişiyi dile getirirken insan zorlanıyor. Gençti, bağlıydı, çalışkandı, sevgi doluydu. Birde amacına kilitlenmiş bir kişilik olarak insan ona sadece ve sadece saygı duyabiliyor. Ve Ruken yoldaş yoldaşların hafızasında kendi yerini böyle almıştı. Böyle kazımıştı. Bir insan kendisini insanların yüreğine ve hafızalarına böyle kazıya bilir. Nitekim Ruken yoldaş bunu çok büyük bir başarılıyla yerine getirmişti.
Kod Adı: Ruken
Adı Soyadı: Rojda Nas
Şahadet Tarihi Ve Yeri: 31 Haziran 2007 Kela Meme Çatışmada
Yağmur dansını bilir misin?
En güzel dans figürlerinin sergilendiği
O dans
Ben bilirim ben de yağmurlarla beraber dans ettim
Her bir figüründe arındığımı hissettim
Bırak son bahar yağmurlarında ıslansın bedenim
Bırak orada arınsın yüreğim
Yağmurlar şahitlik etsin bugüne
“Gitmek istiyorum özgürlük çığlıklarının yankılandığı Botan dağlarına… Aslında neresi olursa olsun fark etmez. Yeter ki ihanete, düşmana darbe vurabileceğim bir alan olsun. Şu anda kendimi özgürlüğe ve Önderliğe daha yakın hissediyorum. Neden mi? Köhnemiş ve kalıplaşmış sistem yaşamından arındığımı ve temizlendiğimi hissediyorum da ondan. Hissetmek anlamanın ön koşulu değil mi zaten?” Bu sözlerle yol almıştın Botan’a. Yüreğine sığdırdıkların ve hayallerini yaşatabilmek için gitmen gerekiyordu. Biliyordun, bilmenin yarattığı olgunluktu bu. Ki gittiğinde layıkıyla her şeyi yerine getirmeye çalıştın.
En iyi yaşayanlar anlatabilirmiş gördüklerini, yaşadıklarını fakat bazen öyle anlar var ki tanıklık ettiğin, yaşadığın ve şahidi olduğun demleri anlatamaz olur insan. Bırak dersin kendine, cümleler mahkûm bu özgürlük anlarının karşısında. Anlattığın anlar özgürlük çığlıklarının anları iken sen nasıl çığlıkları cümlelere sığdırabilirsin? Hangi çığlığın karşılığı oldu ki zaten cümleler şimdiye kadar? Sadece hissedebildiğin ve yaşadığın kadardır o anlar. Ben şimdi işte o anları mahkûm cümlelere sığdırmaya çalışıyorum. Ki cümlelerin kifayetsiz kalacağını bildiğim halde. Fakat seni anlatmanın bir gereklilik, zorunluluk olduğunu biliyorum. Çünkü sen kendi demlerini yaşamış ve kendi demelerine hakikat sevdanı sığdıran bir kadınsın. Seni de senin temsilini yaptığın hakikati de anlatmak zorundayım. İşte o zaman çığlıklarını daha fazla duyurabilme şansım olabilir.
…
Ronahî arkadaş Muş’un Varto ilçesinde gözünü dünyaya açsa da bilirsiniz Kürdistan'da hemen hemen birçok aile ekonomik durumdan dolayı ya Türkiye metropollerine ya da Avrupa'ya göç etmek zorunda kalmışlardır. Avrupa'ya gider gitmesine de, hep arkasında bir şeyleri bıraktığı hissi de onunla en yakın yol arkadaşı olur. “Ne bırakmıştım ki bu kadar gözüm arkada kalıyor; neyi yitirdim? Biliyorum birileri bu yolculukta benden bir şeyleri aldı. Fakat bakıyorum bakıyorum göremiyorum. Acaba neydi yitirdiklerim? Hayır! Tanrım ne olur böyle bir şey olmasın dualarını etsem de geç kaldığımı biliyordum artık. Çocukluğum, hayallerim elimden alındı. Ben de sıla hasreti çeken bir göçmen oldum, bu bilinmez karanlık ve soğuk kentlerde. Hasret sırası bana da geldi. Yabancılar diyarında ben de yabancı oldum. Acaba burada da ip atlamaca, yedi kule oynar mı birileri? Bizim yöreden birileri burada olsa ben onlarla oyunlar oynarım aslında.” dediğin zamanları düşünüyorum şimdi. Gerçekten bunları mı hissetmiştin diye sorduğumda… Gerçekten sözler anlatamıyor demiştin. Ve burada kendi topraklarına, kendi yurduna dönmenin sende yarattığı duygu ve anlam yaşamdaki her adımında anlaşılıyordu.
Kürdistanlı çocuklar daha çocuk ve genç olmadan hayatın birçok yönüyle karşılaşır ve bununla mücadele edebilmek için kendi yaşlarından en az on yaş daha büyük davranmalarının ve düşünmelerinin gerektiğini bilirler. Ronahî’de de bu kural değişmemişti ve harfi harfine uygulanıyordu. Ama o bunu kabul etmeyecekti. İnsanların hayalleri uğruna, yaşayamadıkları uğruna, açlık savaşı dışında başka savaşlar verdiği bir yer yok muydu? Olmalı ama neresi? Bu arayışlarının yoğunlaştığı süreçte Özgürlük Hareketi ile tanışmıştı. Ve yönünü özgürlük mücadelesinin verildiği dağlara çevirmişti. 2000 yılında özgürlük saflarına katılmış ve katıldığı ilk günden beri hep sıradanlaşmamak için mücadele etmişti. Bunun için her zaman en önde olmayı bilmiş ve ona verilen her sorumluluğu görevi layıkıyla yerine getirmeye çalışmıştı.
Yoldaş olmanın gerekliklerini, hem yoldaşını hem de yoldaşlığını yüceltmeyi başaran Ronahî yoldaş bütün yoldaşlarının yüreğinde yer edinmişti.
Ronahî demek yoldaşlarının gözünde 'güven' anlamına geliyordu artık. Herkes Ronahî’nin olduğu yerde korkusuzca yürürdü. Bilirlerdi sırtını yalçın ve asi bir dağa yaslamışlardır ve o dağın yıkılması mümkün değildi. Zaten dağlı insanlar yaşıyordu bu topraklarda sırtlarını yasladıkları ve âşık oldukları dağlara da güvendikleri için buraya gelmişlerdi. Ve biliyorlardı en güzel insan dağlarda yaşardı sevdalarını, hayallerini, özlemlerini ve sevgilerini…
İşte şimdi ise yoldaşlarının yüreğinde sevgilerini hasretliklerini, özlemlerini yaşattığı özlen bir dağ oldu.
2008 yılında üç yoldaşıyla beraber gittiği bir keşif sırasında düşman pusuna girer ve çemberde kalırlar. Son mermilerine kadar çatışan ve gözünü kırmadan şahadete giden dört yoldaş atıkları her mermiyi düşmana sıkmanın yanı sıra içimizde ihanet çizgisini yaşayan ve yaşatmaya çalışan şahıslara da sıkmışlardır. O çatışmada bizden kaçan biri ve yıllarlarca aynı sofrada onlarla beraber oturan şahıs köleliğin zincirlerini tekrardan kol ve bileklerine takarken onlar Botan'da yankılanan özgürlük çığlıkları olmuş ve yağmurlarla beraber yoldaşlarının yüreklerine akmışlardı.
Yağmur damlaları korusun sizi yoldaşlar...
Mücadele arkadaşı
Uzun bir süreden sonra bölük olarak Are alanına geldik. Bu alana gelmiş olmak benim için çok anlamlı ve çok önemli. Evet, Kürdistan'ın her bir yeri güzel her bir yeri özel. Ama nedendir bilmiyorum, Xakurkê bana çok daha farklı geliyor. Sanki doğa kendisini yaratırken Xakurke'yi daha bir özenerek yaratmış gibi. Ve ben sanki bıraksalar sonsuza dek bu alanda kalırım diye düşünüyorum. Tabii bu benim Kürdistan'ın diğer yerlerini sevmediğim anlamına gelmiyor. Ben Kürdistan'ın her bir karış toprağını seviyorum ama dedim ya Xakurkê bir başka. Belki de burada çok kaldığım ve birçok güzel şeyi yaşadığım içindir. Çünkü mekanı güzelleştiren yalnızca coğrafyası değildir. Orada yaşananlar da ayrı bir anlam katar mekana. Sen yaşama ne kadar değer vermişsen, o da sana o derecede karşılık verir. Hani derler ya; "ne ekersen onu biçersin" diye. Ben bu mekanlara yeteri kadar emek verememiş olsam da, bu topraklara canlarıyla bedel veren nice güzel yoldaşımız oldu. Onların emek ve bedel ile yarattığı güzelliklerdir bunlar. O yüzden attığımız her adımda, soluduğumuz her nefeste onları minnetle anarız. Onlar bizlere güzel ve özgür bir geleceği emanet bırakarak gittiler; bizlere düşen ise bu emanete sıkı sıkı sarılmak ve hiç bırakmamaktır. Şu anda Are alanına doğru yol alırken de bu inanç ve duygularla yol alıyorum. Soluduğum her nefeste binlerin güzelliğini ruhumun derinliklerine çekiyorum. Bu topraklar öylesine güzel ve öylesine yaşanılası ki, insanların bu toprakları bırakıp gitmesine şaşırıyorum. Belki ben de evdeyken çok fazla bu gerçekliklerin farkında değildim. Yaşamı yalnızca yaşanılan andan ibaret görüyordum. Özgürlüğü başka yerlerde arıyordum. Ama özgürlük mekanlarına geldikten sonra anladım ki en büyük yaşam merkezi dağlardır. Dağlar yaratmanın, varolmanın mekanlarıdır. O yüzden dağlar yalnızca koruyan ve kollayan değil, yaşamı anlamlı kılandır. Belki çok tuhaf ama ben bazen Xakurke dağlarının en zirve noktasındayken bile dağları özlüyorum. Bu özlem hiç mi hiç canımı acıtmıyor. Tam tersine bu özlem duygusuyla daha da bir bağlanıyorum bu güzelliğe. Eee, bu heybete aşık olmamak, özlememek mümkün mü? Değil tabii. Ben de bunu bildiğim için her adımda dağlara olan aşkımı daha da derinleştiriyorum. Bizleri koruyan, kollayan ve bizlere anlamlı yaşamı armağan eden dağlar, sizlerden uzak bir an'ı bile hayal etmiyor, düşünmüyorum. Ve diyorum ki; son bir nefes vereceksem de bu dağlarda, özgürlüğü hissederek vereceğim.
…
Sürecin getirdiği yoğunluk her arkadaşta ayrı bir heyecan yaratmaktadır. Kendimizi yeni yepyeni bir döneme hazırlıyoruz. Bugün aslında benim için sürpriz bir gün oldu. Çünkü eğitim grubunda bulunan arkadaşlarımız eğitimlerini tamamlayıp yanımıza geldiler. Uzun zamandır göremediğim yoldaşlarımı görmek beni öylesine sevindirdi ki anlatamam. Rûken, Lilav, Deniz, Özgür ve daha birçok arkadaşı gördüm. Bu benim için çok ama çok büyük bir moral oldu. Onlarla aynı zaman, aynı mekanı ve aynı mevziiyi paylaşmak çok güzel bir duygu. Benim için yoldaşlık ilişkisi tüm ilişkilerin üstünde ve değerlidir. Bu yüzden de elimden geldiğince yoldaşlarıma layık olmaya çalışıyorum. Bu yoldaşlık sevgisini bizlere tattıran partimiz PKK'nin içinde yer almak, onun militanı olabilmek tüm duygulardan daha üstün bir duygudur. Yoldaşlarımız bu yaşamın güzelleşmesi için öylesine büyük mücadele vermişler ki, insan bu yaşamın her anına kutsallık atfederek yaklaşmak zorunda hissediyor kendini. Özellikle savaşın yoğun olduğu, birbirimize sıkı sıkı kenetlendiğimiz anlarda daha da iyi anladım bunu. O anlarda Apocu militanların birbirine olan sevgisini, bağlılığını tereddütsüz, kaygısız hissettim. Burada yaşanan yoldaşlık ilişkileri paha biçilmez değerdedir. Her bir yoldaşım ile göz göze geldiğimde onların yüreğinde gizli olan tüm güzellikleri görebiliyorum. Onlar binlerce şehit yoldaşımızın yaşam felsefesini, güzelliğini yeni nesillere aktarmak için savaşıyorlar. Şehitlerin ardılı olabilmek, onların izinden yürümek en büyük erdemdir.
Her alanı olduğu gibi Xakurkê alanını da güzelleştiren, yaşamları ve duruşları ile efsane yaratan binlerce yoldaşımız var. Bunlardan bir tanesi de Bêrîtan yoldaştır. O, Xakurkê'de bir destan yazdı. Hem de öyle bir destan ki, biz buna özgürlük destanı dedik. O, Xakurkê'nin uçurumlarında özgürlüğe kanat açtı. Bizlere özgür ve onurlu bir geleceği emanet bıraktı. Biz bu emanete sıkı sıkı sahiplik etmeli, Bêrîtan'ın ardılı olduğumuzu tüm dünyaya özellikle de düşmana göstermeliyiz. Bu yüzden de birçok zaman kendi kendime şu soruları soruyorum: 'bu güzel yoldaşlar için, halkın için ve özgürlük için fedaileşmeye hazır mısın? Düşmanı alt etmeye, onu yenilgiye uğratmaya hazır mısın?' sorduğum her sorunun cevabını yaşamımda pratikleştireceğim. Çünkü savaşın en kızgın olduğu, düşmanın en vahşice saldırdığı dönemlerde anladım ki öfkem çok büyük. Gerçek anlamda, tüm hislerimle hazır olduğumu anladım. Şimdi kendimde yenilik yaratmanın zamanıdır diyorum. Artık hiçbir şey beni korkutmuyor. Ben cesaretimi binlerce yiğit, kahraman yoldaşımdan alıyorum. Onlar bizlere özgürlüğün kolay olmadığını, büyük bedeller gerektirdiğini gösterdiler. Düşmana inat daha fazla sarılacağım kavgaya. Önderliğe, şehitlere ve halkıma bağlılığımı göstermek için büyük bir mücadele vereceğim.
…
Nihayet beklenilen toplantı başlamak üzere. Ben de bu yüzden çok heyecanlıydım. Çiçek arkadaş toplantıya gündemi, gelişmeleri değerlendirerek başladı. O konuşup değerlendirdikçe benim sürece karşı olan vicdan azabım daha da artıyor. Askeri konularda değerlendirmeler yapılmaya başlandığında ben daha da bir heyecanlanmaya başladım. Sanırım Çiçek arkadaş da bu heyecanımı fark etmiş olmalı ki, değerlendirme için ilk olarak kaldırdığı arkadaşlardan birisi oldum. Bu beni daha da heyecanlandırdı. Geçirdiğimiz, geride bıraktığımız pratiği değerlendirdim. Değerlendirme yaparken elimden geldiğince sade ve anlaşılır olmaya çalıştım. Çünkü uzun uzun konuşmanın çok fazla faydasını görmedim şimdiye kadar. Toplantının sonunda hem genel pratiğe dönük hem de bunun içinde benim pratiğime dönük eleştiriler vardı. Aslında bu durum benim için çok iyi oldu. Böylece hangi konularda eksik kaldığımı daha rahat görebildim. Bundan sonra her şeyi daha bilinçlice yapacağım. Attığım her adımda kendimi daha derinden sorgulayacağım. Bundan sonra attığım her adımda kendime zaferi esas alıp Önderliğe ve şehitlere layık olacağım.
Axin Meşkan Arkadaşın Günlüğü'nden
Kod Adı: Axin Avaşin
Adı Soyadı: Berivan Yardımcı
Şahadet Tarihi ve Yeri: 5 Haziran 2016 / Hakkari
Hogir yoldaş Afrinli bir militandır. Afrinli olsa da Halep’te büyümüştür. Nasıl ki İstanbul’un Türkiye sınırları içerisinde en büyük Kürt şehri olduğu söyleniyorsa, Halep’te herhalde Suriye’de en büyük Kürt şehirlerinden sayılır.
Hogir yoldaşın özgürlük dağlarına akışının en temel nedeni Kürt halk Önderliğine karşı geliştirilen uluslararası komplodur. Oda birçok yaşıtı, adaşı, akranı gibi Kürt halk Önderliğinin bu denli pervasız bir komployla TC devletine teslim edilmesini hazmetmemiştir. Ve Kürt halk Önderliği tutsak düşürüldüğünde direkt dağların yollarını tutmuştur.
Afrinli olmak doğallığında biraz da emekle haşır neşir biraz da emekle yoğrulmak demektir. Hogir yoldaşta böyle bir yoldaştır. Dağa adımını atar atmaz emek yönü güçlü olan bir Afrinli olarak bu yönünü daha da geliştirmiştir.
Bir de Hogir yoldaş PKK militanlığının bireyin kendi duruşuyla sağlandığını erkenden fark eden biridir. Bunun için bulunduğu tüm alanlarda yaşamıyla söylemek isteyeceklerini söyler. O, kısa süre içerisinde pratik yeteneklerinden dolayı komutan olduğundan hep kişilik duruşuyla yoldaşlarına söylemek isteyeceklerini söyleyecektir. Bu duruş doğalında herkes tarafından kabul edilen, bireyin söyledikleriyle eylemlerinin bir olması, uyum içerisinde olması, bir insanın özlü olmasının ve samimi olmasının işaretleri olarakta görüldüğü için Hogir yoldaş, hep aranan ve sevilen bir yoldaş olmuştur.
Hogir yoldaşın başka güzel bir meziyeti dilinin yumuşaklığıdır. Yoldaşlarla ilişki kurmada hiçbir zaman zorlanmayan Hogir yoldaş, aynı zamanda ilişkilendiği yoldaşları etkileyen hatta çoğu zaman pratiklerde görüldüğü gibi ona bağlanılmasına yol açan nedenler arasında olmuştur. Öyle ki onu sürekli soran ve arayan çok sayıda arkadaş her zaman olmuştur. Örneğin Hogir yoldaşla birlikte kalan Ronahi Faraşin arkadaş: “Hogir arkadaşa farklı bir bağlılığım vardı. Bizden koptuğu, karargahtan Geliye Zap’a gittiği zamanda sürekli kendisini soruyordum. O arkadaşı hep arıyordum. Niye? İnsan örgüte yeni katıldığı zaman bir arkadaşı gördüğün zaman çok farklı oluyor. Örgütteki arkadaşlığını kendine örnek alıyorsun. Bunun için de Hogir arkadaşı kendime örnek alıyordum” diyerek Hogir yoldaştan ne kadar etkilendiğini söylemiş oluyor.
Evet, Hogir yoldaş birçok pratiklerde kalmıştı. Öncelikli olarak Kandil’de, sonra Gare’de, ardından da 2003 yılından itibaren de Zagroslarda kalacak ve daha sonra 2009 yılının sonunda Amed eyaletine geçecektir. Kaldığı tüm alanlarda fedakarlığı, güzel dili, ilişkilerdeki ustalığı ve tabi ki birde yoldaşlarına olan bağlılığı her zaman tüm arkadaşlarını etkilemiştir.
Hogir yoldaşı tanıyanlar, O’nun insan ilişkilerinde ayrı bir cevherinin olduğunu rahatlıkla görebilirlerdi. Öyle ki O’nun her bir yoldaşa yaklaşımı farklı olurdu. Burada bir yoldaşa ayrı yaklaşması ya da başka bir yoldaşı kollamasından ziyade her yoldaşın özgün durumunu gören, kavrayan, her yoldaşın farklılığını hissederek yaşayan ve yaklaşması söz konusu olduğundan kendisini bulunduğu her ortamdan ayrı kılıyordu. İknacı yönü çok güçlüydü. Bir yoldaşa bir şeyi kavratmak için gerektiğinde saatlerce uğraşır ve kavratırdı.
Yaşama katılımı çok güçlüydü. İnsan ilişkileri dediğim gibi çok güçlüydü. Eğer bir yerde bir yoldaşı kırmış ise bunu aşmanın mutlaka yolunu bulur ve giderirdi. Üzdüğü ya da kırdığı bir yoldaşı varsa onunla ilişkilenerek özür dilemesini ve de özeleştirisini vermesini bilirdi. Böyle yüce ve erdemli yönleri gelişkin olan bir militandı Hogir yoldaş.
Hogir yoldaşın çok güçlü askeri deneyimi bulunuyordu. Bunun için eylemlerde her zaman rolünü ileri düzeyde oynardı. Bundandır ki, O’nunla kalan yoldaşlar ona fazla güvenirlerdi. Şehit yoldaşların anılarını sürekli diri tutarak düşmana karşı kinini hepimize hissettirirdi. Kendisine şehitleri yaşayan bir yoldaş demek yanlış olmayacaktır.
Şehitleri anı anına yaşamak kendisinde bir özellikti. Bir de O, kendisini şahadete hazırlıyordu. Halkı için canını vermenin tüm hesaplarını yaparken ucuz gitmemeye büyük özen göstermeye dikkat ediyordu. “Bir militan büyük vuruşmalı ve şehit düşecekse büyük şehit düşmeli” diyerek doğru şahadetinin yolunu yoldaşlarıyla her zaman paylaşırdı.
Bu yaşam duruşuyla kuzeye geçmeden önce kaldığı Geliye Zap alanında tüm yoldaşların sevgisini kazanmış ve herkesin yüreğinde kendisine yer açmıştı.
Kuzeye gitme hazırlıklarını hep diri tutuyordu: “Ben gittiğimde burada yaptığımın on katı kadar çalışacağım” der ve “Yeter ki örgüt beni göndersin, gerisini ben getiririm” sözleri halen kulaklarımızda yankılanıyor.
“İnsan bir yere kendini hazırladığında, bir yere gideceksem orada yardımcı olmalıyım, yük olmamalıyım.”
“Kuzeye gittiğimde yardımcı olmalı, çabuk şehit düşmemeliyim.”
“Düşmanın elinde kolay kolay şehit düşmem.”
“Önderliğin bizden istediği çok farklı. Hiçbir zaman ölümden korkmuyorum ama kolay bir ölümden çok korkuyorum” diyerek bu halk için canımızı verirken nasıl vermemiz gerektiğini de dile getirmiş oluyordu.
Kuzeye gideceği netleşince birçok yoldaş: “Hogir arkadaş gitti, bizi burada bıraktı” diyerek serzenişte bulunmuşlardı. Bunu duyan Hogir yoldaş, bizleri toplayıp eleştirmişti. “Hogir arkadaş bireylere bağlanmanın yanlış olduğunu, bunu kendim için de kabul etmem” diyerek biraz da kızmıştı bizlere. Çünkü PKK militanlığı sadece çizgiye bağlanır asla ama asla kişilere bağlanmaz. Kişileri sevebilir. Nitekim her devrimci sevilmeyi yüzlerce kez hak etmiştir; ancak devrimde bağlanılması gerekli olan değerler bellidir. Yoldaşlığımızdır, şehitlerimizdir, halkımızdır ve tabi bir de en büyük değerimiz olan Önderliğimizdir.
Bağlılığı ise bu değerleri yaşatmakla eş görüyordu. Bunun için: “Birçok arkadaşa bağlandım, şehit düştüler, şimdi tek başıma kaldım, onların intikamını almak istiyorum. Onlara bağlılığım kadar intikamlarını yaşamda almalıyım” diyerek söyleyeceklerini söylemiş oluyordu.
Ve Hogir yoldaşın bir de kadın yoldaşlara ilişkin yaklaşımını dile getirmek gerekiyor. Hogir yoldaş, gerçekten kadın yoldaşlara oldukça saygılı olan bir militandı. Belki bu özelliği Afrinli olmasından ileri geliyordu, bilemiyorum. Afrin tanrıçaların diyarı olarak bilinir. Belki de bu tanrıçalara karşı gösterdiği saygıdan, dağlardaki özgür kadın tanrıçalara da çok saygı gösterirdi. Bu konuda çok özenli ve itinalıydı.
Özcesi yoldaşlık sevgisi çok güçlüydü, dikkat çekiciydi. İhanete karşı çok tepkiliydi. Özgürlük duruşunda ısrarcıydı. “Biz Kürt çocuklarıyız, daha güçlü bir birlik yaratmalıyız, birbirimize kavratmalıyız” derdi. Mücadelesi ve hedefi bu esas üzerineydi. Bu yönden savaşından duruşuna, arkadaşlığından yaşamına kadar çok güçlü bir irade sergileyen Hogir yoldaş, en son 21 Haziran 2010 günü Silvan'a Bağlı Başnık karakol baskınından sonra düşmanla yaşanan çatışmada, Piro-Rıza Güven yoldaşla birlikte şehitler kervanına katılmıştı.
Duruşuyla herkese, hepimize örnek olan militan yoldaş seni asla ama asla unutmayacağız!
Kod Adı: Hogir Afrin
Adı Soyadı: Muhammed Cemal
Şahadet Tarihi Ve Yeri: 21 Haziran 2010 Silvan'a Bağlı Başnık Karakolu Eylemi
Bîranîna sala yekemîn ya 23 Hezîranê
2010 li çemê geliyê qizil kilîs. Roj çûbû ava cih dabû bê dengiya şevê av bi tena xwe û serbest diherikî. Lê dijmin tenê şiyar bû kemîna xayina pêşa aşik dida melevanî dikir.
Du leheng rêwî bûn heval Firat Gökmen Akpolat heval Harûn( Alî Cilo)
Yek demjimêr nebibû ji me xatir xwestin berê xwe dana zozanan rêwiyê kedê bûn diçûn kar nasnedikirin ti asteng û dijmin. Ji me qut bûn û çûn lê me ticaran hêvî nedikir ku ew ê neghêjin me. Dijmin digot me we ji hevdû qutkirin. Lê xwe dixapandin. Qutbûna Apûçiyan tucaran ne fîzîkiye. Em bi şehîdên xwe dijîn û bi wan hene. Her bîranîna jiyankirina şehîdan. Salvegera şehadeta heval Firat û heval Harûn. Bi bîrtînim û li ber hemû şehîdan bejna xwe ditewînim. Me sond xwariye û sozdaye tolhildan – tolhildan.
Li te digerim heval
Parçeyek ji tebûm
Îro nîvçe mam
Bûme tar û mar
Min jibîr nekiriye
Gava destpêkê li başur
Piştrejî li Areratê
Li te digerim heval
Bi şevê re dibûme mêva
Bi roj jî dibûme guhdarê çûkan
Hezîran coşa metûl ma
Li te digerim heval
Li dengê kenê te li rengê hevaltiyê
Li fikir û remanê te
Li te digerim min xwe wenda kir heval
Di çoleke bê av de xepe sor mila barîstîn
Şolî bibu ava Aras
Bêy te time
Li te digerim heval
Heval pirin lê bi tere
Jiyan dema xwe de bi wateye
Li min bûye li min dikir godarî
Ka mêzebike li der û dora
Li te digerim heval
Îro jî xwe loma dikim
Tu ji min bi goman biwî
Her nîqaş şerk bû
Wê demê nehajî bi tenê me
Ne goh didim xwe
Ne jî goh didime kesî
Li te digerim heval
Ketime qalikê kûsî meşeke giran
Beriyek bê av
Çiyayekî bê dar
Teveke tûj şeveke tarî
Li te digerim heval
Hêjî nebûme xwedî wan şîretê te
Mejî bûye botav
Ber bayê gindir dibe
Ziwa û sivik
Carnan li asoyê
Carnan li geliyekî kur
Carnan li tehtên astê
Carnan jî li zozanê rût
Carnan li deşteke rast
Weke birûskê diçe bilez
Li te digerim heval
Birçîme li kîlerê
Baran dibare şil nabim
Nav agirdeme lê na şewitim
Li te digerim heval
Şerm dikim wek gunhbarekî
Wenda bûme û li xwe digerim
Min xwe dît
Min te dît
Pariyek ji hevin
Demagirî
Silav û rêzên şoreşgerî
Kod Adı: Fırat Munzur (Erzincan)-
Adı Soyadı: Gökmen Akpolat
Şahadet Tarihi Ve Yeri: 25 Haziran 2010'da Serhat'ta Kars Kağızman Boristan Köyü Komplo.
Turnalardan gelir selamın asi ve hırçın kız. Gülüşlerinde yarım kalan Amed özlemi seni turnalar kervanından birisi yaptı sonunda. Peki benim yüreğimdeki yarım kalan hasretini nasıl ifade edecek turnalar. Turnalarla göç ettiğini Cudi’ye anlatamadım. Cudi asi ve sevgi dolu güzelliğini hiç unutmadı. Lavke xerib yoldaşlık bağını taşlarına yazdı. Bilurvan güzel duygularını dağlara olan tutkunu kavalının ezgilerine geçirdi. Katolar asiliğini kayalıklarına nakşetti. Nerdüş kadın gülüşlerini kalbine kazıdı. Hakkâri seni hep andı. Amed gelişini dört gözle bekliyor. Turnaların kanat çırpışında çünkü o hep seni hissetti. Evet, asi ve hırçın kız şu anda turnaların kervanında Amed’e yol aldığını duydular. Ve bir gün Amed’ten alacağım selamını. Ve o an seninle geçirdiğim her anı anacağım yüreğimin sensiz olmadığına inanacağım. Çünkü sensiz kalmaya hiç alışamıyorum alışmayacağımda ikimizin de bir hayali vardı. Sen hayaline yol aldın ben de hayalime yol aldım. Bizi ayıran görevlerimiz olur ama amaçlarımız da aynı noktalarda buluşacağız. Hayatın en güzel anlarında yine birlikte yaşayacağız asi kız. Karşılıklı oturup doyasıya tartışacağız, hep almak istediğin umudu yine sana bahşedeceğim. En güzel yarınları yine birlikte paylaşacağız. Son notun hala yanımda kaleme aldığın güzel duyguların yoldaşlık kokan sözcüklerin hala tazedir. Sevdiğin turna parçalarını senin için dinliyorum. Hakkari’de doğan Cudi’de büyüyen Katolar’da yaşayan ve Amed’e aşık olan yoldaşım özgürlük gülleri çoktan açtı. Yollarında sadece gelmeni bekliyorlar. Git yoldaşım git asi kız git seni Amed bekliyor.
Şehit Eylem Hakkâri arkadaşın anısına
Derya Şilan
Kodı: Eylem Dağlı
Adı soyadı: Nihayet Kaya
Şehadet Yari ve Tarihi: 20 hezriran 2008 çatak kato xelîla de çatışmada şehit