Faraşin-Saynur Tursu Yoldaşın Anısına
Yıl 2007, yer Garê dağı.
Kafya ovası; ağustos ayının sıcak havası kendini hissettiriyor. Ovaya inen patikadan sesler yankılanıyor, yaklaştıkça uzaktan bize doğru gelen üç arkadaşı fark ediyoruz. İki askeri kıyafetli arkadaşın yanında sivil giyimli bir arkadaş var. Fakat mesafeden olacak ki sivil olanın bayan mı, erkek mi olduğunu çıkaramıyoruz. Biraz daha yaklaştığımızda merhabalaşmalar ve konuşmalar gelişince gelenin yeni bir bayan arkadaş olduğunu anlıyoruz.
Yeni eğitim devresi başlayacak. Savaşçı eğitim şubesi bileşenleri toplanıyor, yeni devre açılacak, ancak bayan arkadaş sayısı planlananın altında. Bu nedenle gelen arkadaşın bayan olması okuldaki dört bayan arkadaşı sevindiriyor. Görevli subay vermek için çaydanlığı kontrol ediyor, su sıcak ama yeniden demlemek gerekiyor. Hemen ateşi gürleştiriyor, demliğe çay koyuyor ve gelen arkadaşları karşılayarak onları çay içilen çınar ağacının gölgeliğine davet ediyor. Kısa merhabalaşma ve hoş geldiniz safhasından sonra çaylar geliyor. Dağ ortamıyla ve gerilla yaşamıyla yeni tanışan bayan arkadaşın heyecanlı ve meraklı hali dikkatimizden kaçmadı. İlk sözleri “hayret dağda sandalye olacağını hiç tahmin etmezdim” olmuştu. Subay arkadaş gülerek “televizyonumuz da var” biçiminde esprili bir cevapla karşılık verdi. Bayan arkadaş biraz şaşkınca ve tebessümle bakarak içten bir gülümsemeyle memnuniyetini dışa vurdu. O esnada eğitime ara verildi, arkadaşlar gelen arkadaşlarla tanışmak üzere yanımıza geldiler. Saflara yeni gelen bayan arkadaşın türbanlı oluşunun yanında çok da rahat, doğal, gülecen tavırlar sergilemesi ve sorulan sorulara rahat ve doğal cevap verişi herkesin ilgisini çekmişti. Konuşkanlığıyla adeta insanı bıktıran biri. O an adını öğrenmek istedim, gerçek kimlik adını söyleyebileceği ihtimalini düşünerek “kod adın ne?” diye sordum. O an biraz durakladı. Biraz mahcup göründü, biraz da yeni olmanın heyecanını duyumsadı. Ailede, toplumda kullandığı, annesinin kulağına ilk seslendiği ismi artık duymamak tuhaf gelecekti. O zamana kadar yaşamı boyunca kişiliğinde bir sese ve bir kimliğe dönüşen adı kullanamamak insanı farklı duygulara sevk ediyordu ama yeni özgür yaşamda kendi ismini özgürce tercih edip seçmenin gururu da bir başka oluyor. Ailede, okul, sokak ve her alanda alıştığın ismi rafa kaldırmak, artık o isimle kimsenin seni çağırmayacak olması, yine senin kimseye o ismi söyleme ihtiyacı duymaman belki de bir yönüyle hüzün verici oluyor. Bilindiği gibi doğarken isim seçme hakkı olmazdı, ama gerilla ortamında kendi ismini koyma hakkın var ve kendi koyduğun adla tanınırsın. Yeni bir yaşama adım atıldığına göre bunun da yeni bir ismi ve kimliği gerekliydi.
Bayan arkadaş; “Adımın Sozdar olmasını istiyorum ama ileride beğendiğim bir isim olursa değiştirebilir miyim?” diye sordu. “Evet, eğitim bitimine kadar serbestsin değiştirebilirsin, çünkü kimlikler verildikten ve arşivlere işlendikten sonra isim değiştirmek zor oluyor” dedim.
Sozdar arkadaş ilk birkaç gün türbanla eğitimlere katıldı ki, katılabilirdi de. Eğitimlerde dini konulara genel yaklaşım kimsenin dini inancına karışmamak ve kendini ifade edecek ortamı yaratmaktı. Birkaç gün sonra Sozdar arkadaşı sabah içtima alanında türbansız gördüm, içtimadan sonra spora gittiler. Kahvaltıda; “Hayırdır Sozdar heval, türbanı çıkarmışsın” dedim. O da “Evet heval dinim vicdanımsa ve vicdanım hem kadın hem de halkımın özgürlüğü için savaşmaksa, savaş da cihatsa, din de özgür olmayanları cihada çağırı ise ben de bu tercihle dağa geldim ve o zaman savaşımın önünde ne engel varsa kaldırmalıyım. Türbana gelince, askeri eğitimde beni zorluyor, yani anlayacağın ben eğitimimi iyi görmek istiyorum heval” şeklinde beni etkileyen bir karşılık verdi.
Sozdar arkadaşta insanı şaşırtan yönler vardı; İstanbul’da dinci bir ortamda büyümüştü. Bir süre yurtseverlik ilgisi yanında Alevi derneklerine gitmiş, semahlara katılmıştı. Kürt kültürünü ve özgürlük hareketi ile ilgili bilgileri oradaki çevrede edinmiş, dergiler, gazeteler okumuş ve bunun üzerine katılım kararı almıştı. Eğitimde çok rahattı ve kendine güveni görülüyordu. Araştıran, soran bir yapısı vardı. İkna olmadığı konulara da körce bağlanmaz ve konunun hâkimi olan hangi arkadaşı görseydi gider sorar öğrenirdi.
Ramazan ayına girmiştik, eğitimimiz de ağırlıklı olarak askeri-komando tarzındaydı. Heval Sozdar’la birlikte üç arkadaş oruç tutmak istediklerini söylediler. Arkadaşlar oruç başlarken hazırlıklarını yaptılar ve sahura kalktılar. Üç gün sonra akşam komando eğitiminden döndüklerinde Heval Sozdar ter içinde yanıma geldi, biraz utangaç, biraz da bir şeyi yapamamanın zorlanması ile benimle tartışmak istediğini söyledi. Ben de ona “Her şeyden önce ne olursa olsun kendi kadın yönetiminle konuş” dedim. Kendisi, “Bayan arkadaşa söyledim sana söylememi söyledi, ben oruç tutmada zorlanıyorum, tutmasam ayıp olmaz değil mi? Bir de arkadaşlar farklı algılayıp zayıftır tutamadı demesinler” diye de kaygılarını paylaştı. Ona, “Sen rahat ol, tutmak da sana ait tutmamak da sana aittir, çekinme kimse sana bir şey demez. Hem unutma içimizde farklı dini inançlardan arkadaşlar da var, ileride onlarla da karşılaşırsın. Alevisi, Ezidisi, Zerdeşti, Şii inançlarından olanları, Hırıstiyanı vb. her kesimden arkadaş var. PKK’de esas olan, herkesin, kimseyi dıştalamadan farklılıkları gözeten, ulusal kimlikle çalışmalara katılmadır, sen rahat ol” dedim. Bunun üzerine Sozdar arkadaş da konuşmasını “Ben de bunları bilerek katıldım ama önyargılar hem bende var, hem de ortamda var. Sivildeki yargılarla düşmanın yarattığı parçalanmışlık bizi zorluyor” diye sürdürdü.
Eğitim ilerledikçe genel arkadaş yapısının geleneksel aile ve toplum özellikleri ve alışkanlıkları açığa çıkıyordu. İlk acemilikleri, toylukları, bireycilikleri, komünal yaşama gelmeyişleri, nazik fizik yapıları dağa adapte oluyordu. Sinek ısırmalarından kızaran ve sivilceleşen kol- yüz- elleri bağışıklık kazanmıştı, gece yürümelerinde yerlere tökezleyenler şimdi gündüz gözleri ile yürür gibiydiler ve en önemlisi de paylaşım duygusunun gelişmesi göze çarpıyordu. Heval Sozdar arkadaşlar içinde ilgi çekendi. İlgi çeken yönleri; eleştiren, öz- eleştirel yaklaşan, tüm arkadaş yapısıyla alıp vermesi, toplumsallığı, toplumsallıkla birey duruşunu dengelemesi, bir kadın kimliğini kazanması, ret kabul ölçülerini geliştirmiş, geliştirdikçe de yerinde ve doğru tavır sahibi olmasıydı.
Kafya ovasından çıkan Xazır suyunun serinliği yaz sıcağında terleyen insana yansıyınca önce kar esintisi sanırsın, bir ürperme ve bel kemiğinde derin bir sızı gibi terin soğuyuşunu hissedersin. Arkadaşlar arazide komando eğitimi yapmış, eğitmen bayan arkadaş yeni savaşçıları Xazır suyunun çıkış noktasında toplamıştı. Eğitim veren bayan arkadaş ani bir hareketle kendisi önde silahını başının üzerine alarak soğuk suya girdi, su, arkadaşın göğsünü aşmış, sadece kafası dışarıda kalmıştı. Diğerleri öylece o arkadaşa bakıyorlardı. Eğitimci arkadaş “Haydi siz de peş peşe girin, benim tarafıma gelin” talimatını verdi. Arkadaşlarda homurdanmalar, itirazlar, olmazlar, “Soğuktur, akşamdır” vb. haykırmalar yükselince eğitimci arkadaş; “Düşman çatışmada suyun soğukluğunu ve akşamı dinler mi” diye sert bağırınca ilk kendini serin suya bırakan H. Sozdar oldu ve diğerleri peşi sıra suya daldılar.
Devre sona erecekti. Heval Sozdar “Heval ben adımı Faraşin Sozdar olarak değiştirmek istiyorum” dedi. Biz de kendisine “Üç aydır eğitimdesin Faraşin adı için mi Sozdar adını değiştirmek istiyorsun” diye sorunca, Heval Sozdar biraz da şaşkınlıkla sorumuza yine soruyla karşılık verdi; “Niye yanlış bir isimi mi?”. Bayan arkadaş yönetimi “Sana şaka yapıyoruz. Tamam, adın Faraşin olsun ve sicil defterine yazıyorum” dedi. Mezuniyet günü tören yapıldı, kimlikler verildi ve en önemlisi de kimin nereye düzenleneceğiydi. Faraşin arkadaş Zap ya da Zagros alanını istiyordu. Düzenlemeler okundu ve Faraşin arkadaş Gare’de kalacaktı. Birçok arkadaş gitmek istedikleri yere düzenlemesi olmayınca küsmüş ama o sakin bir biçimde “Keşke isteğim olsaydı, ama neyse burası da mücadele ve çalışma alanıdır kısmetse ileride giderim” diyerek kendini teselli ediyordu.
Diplomaları dağıtma anı ve tören hazırlığı başlamıştı. Arkadaşlar diploma alacaklarına seviniyor ve diplomayı hangi komutan arkadaşın vereceği heyecanı ve bekleyişi yaşanıyordu. Diploma töreni başlamıştı, Faraşin arkadaşın ismi okununca bulunduğu sıradan nizami çıkarak kendinden emin ve sakin tarzda protokolün önüne geldi, diplomasını alarak arkadaşlarla selamlaştı ve başarmanın büyük sevinciyle sırasına geri döndü. Yaşadığı ilk duygular; “Sistemde ilk, orta ve lise diplomalarımı Türklük adına alıyordum. İçimden kabul etmesem de başka çarem yoktu. Ama şimdi tam tersine diplomamı kendi ana dilimde Kürtçe ve bir kadın militan kimliğimle alıyorum ve gerçekten de gururluyum” şeklindeydi. Kutlama yapıldı. Yol hazırlıklarına başlandı, gerçi aynı alanda kalacaktı ama yine de çantasını hazırladı, resimler çekildi, Zap’a, Zagros’a v.b alanlara gidecekler için tören gerçekleştirildi. İlk kez ayrılmanın zorluğundan olacak ki, hepsi ağlıyorlardı. Faraşin arkadaşın gözleri dolmuştu ama kendini tuttu, ağlamadı. 2009’da Zagros alanına geçti.
2010’da Zagroslarda karşılaştık, manga komutanı olmuştu. Zagrosların zorluğu, arazinin sarplığı onu hiç zorlamıyordu, sanki doğma büyüme Zagroslar’da yaşamıştı. Bir ağustos ayında Çarçella’dan turşo (kuzukulağı) getirmişti. Bana takıldı “Heval yolda dükkân yoktu ancak dağın bereketinden yararlandık ve sana turşo getirdik” demişti. O ilk türbanlı genç kızdan eser kalmamıştı, yepyeni bir insan doğmuştu; kendine güvenen, Zagroslarda manga komutanı olarak insanların sorumluluğunu almış, savaşan ve savaştıran bir Kürt kadın gerilla doğmuştu. Yanımızda yemek yedi ve yola çıkacağını söyledi, gece boyunca yol gidecekti, sınırı geçecekti, yol sorumlusu oydu. İlk gelişini düşündüm mermi patlamasından irkilen, gece hayvan ve insan sesini ayırmayan Faraşin heval şimdi sınırda her kıpırtının, her sesin ne olduğunu kestirebilen, yeniyken yürüdüğünde düşen, ses çıkaran şimdi ise bir dağ avcısının hassaslığında ve gecelerin sessizliğinde mücadele yürüten bir kadın komutan.
Tanımak, tanımamak ve devrimde tanıdım demek en zor olanıdır, mutlaklar yoktur, bazen zayıf dediğimiz kişilerin en yaman devrimciler olduğunu da gördük. Faraşin hevali tanıdığımı sanıyordum, tanıdığımı sandığım Faraşin; devrime gelmiş, askeri hevesleri ve kadın özgürlüğü arayışı olan bir Faraşin’di. Ama Zagros’ ta gördüğüm Faraşin hevali tanımamışım, ya da yanlış tanımışım. Araştıran, var olanla yetinmeyen, halkla bütünleşen, zozanlarda Koçerlerle-beri yapanlarla yoldaş olan, Koçer çocuklarının eğiteni, Kürtçesini geliştirdikçe çocuk gibi sevinen FARAŞİN hevaldi. Düşmanı takip eden, gözetleyen ve hedefini ıskalamayandı. Nişanında her bölükte, eğitimlerde genelde birinciydi, Zagroslarda yaban keçisi avlamada ilk atımda vurandı. Tüm yoldaşlarıyla dosttu, hevaldi, paylaşandı, fedakârdı.
2012 yaz ayı ve çatışmalar yoğun, Zagroslarda çatışmalar yoğunlaşmış. Türk kanalları Şıtazan karakoluna saldırıların olduğunu söylüyor ve NÜÇE TV’yi açıyoruz çatışmalar yoğun ve şahadetler var. Yarın şehit arkadaşların kimliği açıklanacak. Bir sürü tanıdık arkadaş var orada. İçimi bir meraktır basmış. İkinci gün TV karşısındayız tüm arkadaşlar sessiz. İsmi açıklanan arkadaşları tanımaya çalışıyoruz ve heval Faraşin arkadaşın ismi okundu. Gerçek ismi: Saynur TURSU, kod Faraşin SOZDAR. Ben ve arkadaşlar Gare’deyiz. O an Kafya ovasındaki sureti gözlerimin önüne geldi; koşan, silah eğitiminde birinci olan arkadaşımız ve şimdi bir panzere karşı savaşımda şehit düşmüştü.
Cenaze İstanbul’da kaldırılıyor. Cenaze töreni tam da ona yakışandı; her renkten, sınıftan, kesimden insan vardı. Türbanlısı, siyah çarşaflısı, modern giyimli kadınlar ve sakallı erkekler, blucinli gençler, Alevisi, Sünnisi vardı. Kürt toplumsallığının renkleri cenazeye katılmıştı ve Faraşın hevalin de tam istemi buydu; bütün Kürt halkının renklerini seviyordu.
Yiğit bir kadın,
Kocaman gülüşleri
Avaşin gibi berrak,
Çarçela gibi asi ve beyaz,
Gururlu, onurlu kendine güvenen
Faraşin hevaldi,
Hevallerin her anını paylaşandı,
Tasada, kederde ve sevinçte
O Çarçelanın kızıydı.
Medet Serhad
Dün gece seni düşündüm. Seninle yaşadığımız o güzel ve anlamlı yoldaşlığı… Önce anılara daldım: ve kendimi, o vanilya kokulu kır çiçeklerini ilk keşfederkenki çocukça sevincimizde buluverdim. Nasıl da sevmiş ve nasıl da sevinçle toplamıştık o çiçekleri. Öyle ki o günden sonra, yoldaşlığımızı daima bu çiçeklerle anmaya sözleşivermiştik seninle. Ve anılar birbiri ardına dizildi. Daha biri bitmezden evvel bir diğeri gelip konuverdi fikri haneme. Kâh güldüm, kâh ağladım. Ve sonunda Bazid’in seni büyük bir görkemle karşıladığı o güne geldim. Ararat’ın intikam çığlığının Serhatlı anaların ağıtlarına karıştığı o güne. Kâh gururlandım, kâh lanet yağdırdım kahpeliğine zalimin. Sen fikrime geldikçe ben anlattım ve ben anlattıkça gece beni dinledi. Ve sonunda bu güzel yoldaşlığa olan vefa borcumun ukdesiyle yerindim. Seni hala yazamamış olmanın ukdesiyle… Derken elimde bir kalemle, yazmaya hiç hazır olmadığım bir anda, defterime bir şeyler karalarken buldum kendimi; Özgürlük... Şiir… Ve delilik… Bana rağmen bir anda yazılıvermişti bu üç sözcük; Özgürlük… Şiir… Ve delilik… Sanki gaipten bir güç bir anda, sendeki anlamın en iyi bu üç sözcükte dile geldiğine karar vermişti! Ve bu kesinlikle doğruydu. Bu üç sözcük, kesinlikle sendeki anlamın en güzel ifadesiydi; Özgürlük... Şiir… Ve delilik… Evet, bu kesinlikle sendin!
Deli ırmaklar gibi coşkun bir yüreğin, en devrimci duygularla yaşama tutunması değil mi ki özgürlük? Yaşamı koşar adım yürümek ve her anını hissetmek değil mi ki? Değil mi ki özgürlük, anlamına ulaşmak için yaşamın, korkusuzca sınırları yıkıp geçmek? İmkânsızlıklarla vuruşarak anlamlaşmak ve anlamda çoğalmak değil mi ki? Değil mi ki özgürlük, güzel olana aşkla bağlanmak? Ve bu değil miydi Ezda’nın yaşam muhtevası? Bu yüzden değil miydi şiirleri o kadar çok sevmesi? Ve en coşkun duygularını şiirle dile getirmeye çabalaması… Bu yüzden değil miydi şiir tadında yudumladığı yaşama, bir şiir gibi veda edişi? Ve evet, beline doladığı özgürlük bayrağını göklere çekmek için, bir kez daha omuzlamıştı işte silahını. Ve Ararat’ın yüreğinde büyüttüğü isyanla, deli bir tay gibi koşup aşmıştı düşmanın ölüm çeperini. Öyle ki, havada uçuşan yüzlerce mermi arasında toprağa düşerken selvi boylu narin bedeni, ince bir tebessüm yayılıvermişti yüzüne. Çünkü ruhu, bir kez daha en tutkulu buluşmasını yaşamıştı özgürlükle. Ve bu tebessüm, bu mavi gülüş, özgürlükle buluşmasına okuduğu son şiiriydi belki de.
Biz baharla biriz
Bahar yürekli çocuklarız
İçimizden taşan bir coşkuyla
Karşılarız her baharı
Ve her buluşmamızda
Yeni bir ayrılığın yorgunluğunu giyeriz
Önce coşkuyu
Sonra yorgunluğu
Ve nihayet ölümü giyiniriz
Biz giyindikçe
Bahar kendinden soyunur
Biz giyindikçe
Soyunur bahar tazeliğinden
Ve sonunda mevsim
Solgun ve çırılçıplak kalır
Evet, yürek öykülerini en güzel şiirle anlatırdı Heval Ezda. Çünkü şiir, yüreğin en hakikatli diliydi. Duygunun, Aşkın ve Anlamın diliydi. Yaşamın ve hissedişin diliydi… Sözcüklerin, anlamı hapseden kalıplarından sıyrılması ve yaşamı hissetmesiydi. Kelamın yaşamla en gerçek buluşmasıydı. Ve yaşamın kendisini en özgür biçimde dillendirme retoriğiydi... Bu yüzden de kendisini en yalın haliyle şiirde bulurdu heval Ezda. Şiir yazdığında ya da okuduğunda, sanırdın ki ruhu bedeninden ayrılmış ve uçsuz bucaksız semalarda gezinmekte. İşte tam da bu yüzden Önderliğin‘‘şiir bir özgürlük arayışıdır’’ sözünü ilk okuduğunda mutluluktan havaya uçmuş ve çok güzel bir müjdeyi almışçasına sevinçle yanıma koşmuştu.
Ve delilik… Heval Ezda’nın coşkun ve fırtınalı ruhunu betimleyen o üçüncü sözcük… Özgürlük ruhunun diğer metaforu… Ve şiirselliğin belki de en güçlü mecazı… Ezda’nın diğer yanıydı delilik. Bu yüzden ona deli kız derdim. Çünkü o büyük bir aşk ve tutkuyla yaşardı her şeyi. Deliceydi bağlılıkları; yoldaşlıklarına, mücadelesine ve önderliğe delice bir tutkuyla bağlıydı. Onlarsız düşünemezdi asla kendisini. Onlar için vardı ve onlar için yaşıyordu.
Özgürlük… Şiir… Ve delilik… Aslında bu her üç sözcük de aynı yerde buluşmuştu heval Ezda’da; duygunun coşkunluğu ve anlamlaşmanın derinliği…
Bir çocuğun coşkunluğunda yaşardı çünkü O her duyguyu. Ve bir yiğidin deliliğinde dokunurdu yaşama. Aşkla ve tutkuyla bağlanırdı güzel ve anlamlı olan her şeye; ama en çok da Yoldaşlığa ve Önderliğe…
Ş. EZDA ARARAT YOLDAŞIN ANISINA
EKİN SEVCAN
Çağımızın Sosyal Mücadeleler Öğretisinin Yaratıcısı Parti Genel Başkanımız, Ulusal Önderimiz Başkan Apo’ya
1971 Ağrı doğumluyum. Parti içinde Leyla ve Serhıldan kod isimlerini kullandım. Bu aile içinde yetişen altı çocuktan biriyim. Ailemde belli bir yurtseverliğin olması, medrese eğitiminin aile içindeki uzantıları, aile içinde büyük amcamın bana Leyla Qasım diye hitap edişi, '70'li yılların belleğimde sınırlı kalan, ancak derin izleri beni mücadeleyle, '90'lı yılların kitleselliğiyle buluşturdu.
Küçüklüğümden bugüne kadar ailemin şahsında şahit olduğum Kürt gerçekliğinin tüm çatışmalarını, çelişkilerini yaşadım. Son olarak Kemalizm'in eğitim kurumlarında gördüğüm eğitim ile bu daha da boyutlandı. Özellikle de üniversitede emperyalist kültür ve onun kadına sunduğu seçeneklerin üzerimdeki etkileri sonucu, çocukluk hayallerime karşıt yaşam arayışının içine girdim. Kendimi doğru temellerde örgütlemediğim, Önderlik kavrayış düzeyimi zamana ve mekâna uyarlamadığım için kişiliğimdeki gerilikleri aşamadım. Aynı zamanda toplumda, mücadele saflarında köleliğe karşı büyük öfkeme, inadıma rağmen, erkek egemen toplumun dayatmalarına karşı güçlü bir duruşu sergileyemedim. İsyan adına attığım her adımda bağımlılık duruşuna yol açtım. Bir anlamda bu toplumla bütünleşen ve onun üreticisi olan bir konuma geldim.
1988'de üniversitede mücadeleyle tanıştım. Bu on yıllık mücadele yürüyüşümde yukarıda özetlemeye çalıştığım kişilik duruşumun tüm ayrıntıları söz konusudur. Geriye dönüp baktığımda bir Kürt kızı olarak, özgürleşme yoluna giren her Kürt insanının ve kadınının, hatta her insanın yaşayabileceği birçok beşeri zaafı, kişilik sorunlarını, siyasal ve örgütsel eksiklikleri yaşamış olduğumu görüyorum. Fakat asla yerinde saymadım. Başkan APO ve O'nun önderliğinde gelişen özgürlük öğretisi, beni hep ayakta tutan bir güç kaynağı oldu. Gelinen noktada kişiliğimde Kürt toplumunun ve yine Kürt egemen sınıflarının tüm çelişkilerinin bir kadın kişiliğinde ulaşabileceği son noktaya geldiğini ve bunun aynı zamanda aşma noktası olduğunu görüyorum. Mübalağasız, kişiliğimde yaşanan çatışma düzeyinde bin yılların bir çatışmasını hissediyor, duyumsuyorum. Bu, aynı zamanda kendimi aştığım AN'ı ifade ediyor. Bunun tesadüf olmadığını biliyorum. Bu durum Başkan APO şahsında Kürt gerçekliği içinde verilen insanlaşma, sosyalleşme ve özgürleşme mücadelesini, "Savaşta Zafer, Yaşamda Özgürlük" aşamasına gelmesiyle yakından ilişkilidir. Mücadelenin geldiği düzey, bunun alanımızda yürütülen Partileşme çalışmalarında bulduğu ifade sonucu şu gerçeği daha iyi kavrıyorum: Nasıl ki gökyüzünde iki güneş yoksa ve olmayacaksa, bir insan için, özgürleşmek isteyen bir kadın için, iki yaşam seçeneği, iki moral merkez olamaz. Bu satırları yazdığım AN, kendimde düşünsel, moral ve yaşamsal açıdan Başkan APO'yu tek merkez haline getirdiğim, kendimdeki tüm iç engelleri aştığım AN'dır.
Bu dönemin bir emridir. Bu dönem, mücadelenin geldiği bu aşama, tükenmiş bir toplumun tüm öfkelerini, inadını, sabrını ve acısını kendinde biriktiren, büyük intikam savaşını, peyamberlerde dahi görülmemiş bir sabırla yürüten Başkan APO'nun emeklerinin bir ürünüdür.
Gelinen aşamada düşman, büyük insanlık yürüyüşümüzü durdurmak istemektedir. Türk Genel Kurmaylığı bir süredir mücadelemize "Marjinalleştirme" adı altında tasfiyeyi dayatmaktadır. Bu plan emperyalist merkezlerde hazırlanmış, bölge gericiliğini yanına almış ve Türk sömürgeciliği eliyle uygulanan, uygulanırken de iç ihanete dayanan bir plandır. Kürt işbirlikçiliğini ve onun mücadelemiz içindeki uzantılarını, kendisi için sosyal zemin kabul eden bu planın özü, insanlığın beşiği Mezopotamya'dan başlayan çağdaş insanlaşma yürüyüşünü Kürdistan'da, hatta Kürdistan içinde de dağlarda, tek tek şehirlerde, insan beyni ve yüreklerinde sınırlandırma, daraltma, içten içe çürüterek düşürme planıdır. Bu planın temel zemini köle Kürt gerçeği, onun sosyalite düzeyidir. Düşman, Kürtler'i çağın Lut kavmi haline getirmek, onları açlıkla, cinsellikle teslim alarak tüketmek istemektedir. Bunun için ülkeyi insansızlaştırmakta, gemilerle kendi merkezlerine taşıdığı sürgün Kürtler' den, kendi Kürt gettolarını oluşturmakta, bu gettolara topladığı Kürtler' in kişiliğinde özgür yaşam seçeneğini boğmak istemektedir. Köylerini yaktığı insanlarımızı metropol varoşlarında çöplüklerden ekmek toplar hale getirerek, açlıkla terbiye etmek istemekte, buralarda biriken gençleri yaşam sınırlarında tüketmektedir.
Partimiz'in Zap'ta, Etruş' ta, Ninova' da yaşama geçirmeye çalıştığı özgür yaşam seçe-neğini tecrit ederek, imha ederek Kürtler' e tek tercih olarak düşkün bir yaşamı sunmaktadır. Emperyalist istihbarat birimlerinde üretilen bin bir planla özgürlüğün teminatı olan gerilla, kitleden kopartılmak, öncülüğü düşürmek için her türlü politika ve imkan devreye sokulmakta, gerillayı karşıtına dönüştürerek, özgürlüğü değil düşkünlüğü, getirme hesapları güdülmektedir. Ulusal iktidarlaşmanın yolu işbirlikçi Kürt güçleri olan başta KDP ve onun uzantılarıyla kapatılarak, kendi denetimlerinde bir Kürt bölgesi yaratılarak, bölge halklarının kurtuluş umudu olan çağdaş MED hareketi boğulmak istenmektedir. Güney Kürdistan'da başlayan iktidarlaşma hamlemiz ile Anadolu dağlarında başlatılan kardeşleşme, halklarla, kültürlerle buluşma, devrim ateşini yaygınlaştırma hamlemiz kirli politikalarla boğulmaya çalışılmaktadır.
Düşmanın bu politikasının zindan ayağı, rehabilitasyondur. Zindanda "Marjinalleştirme",
Mazlumlar' ın, Hayriler' in, Kemaller' in ve Dörtler' in yaktığı yaşam ateşini söndürmek, tek tek bireylerin beyninde ve yüreğinde duvarlar örerek dağların doruklarında yanan mücadele ateşiyle buluşmasını engellemek, Partimiz' in çözümleme silahını, düşmanın ideolojik, kültürel kuşatmasını tersine çevirmek, atomlarına dek çözerek düşkünleştirmektir. Zindanlarda birikmiş olan on binleri, kendi kendini içten içe tüketen bir yapı haline getirerek, tüm moral değerlerimizden kopartma ve kendi işbirlikçi seçeneklerini sosyal dayanağı haline getirmektir.
"Marjinalleştirme" politikasının her alandaki değişmez silahı, geleneksel kadın ve erkek egemen kişilik yapılarıdır. Bu silah kaba cins eğilimlerinden, egemen örgüt ve politika anlayışlarına dek her açıdan kullanılan bir malzemedir. Sömürgecilik bitip tükenmek üzereyken, tek dayanağı yarattığı insan tipi kalmıştır. Başkan APO öncülüğünde yürütülen mücadelemiz, şehitler ordumuz, bu politikayı erkenden fark etmiş, çözümlenmesini gerçekleştirmiş ve yurtsever halkımıza mal etmiştir. MED TV ekranlarında yayınlanan Parti içi tartışmalar, bu süreci halkımıza kavratmıştır. Bu açıklık politikası güncel olarak düşmanı püskürttüğü kadar, gelecek toplumun inşası açısından da önemli bir dinamik olarak gündeme gelmiştir. Parti Önderliği'nin anlık çabalarıyla bu süreç tersine çevrilmiştir. Gerillanın Güney'de ve Anadolu dağlarındaki hamleleri kadar emperyalizmin merkezlerinde yürütülen devrimci diplomasi, Erzurum odaklı zindan direnişleri ve son olarak 8 Mart ve 21 Mart kitlesel kutlamaları bunun ispatıdır.
Mevcut durumda düşman politikalarında sonuca ulaşmak için son bir hamle hazırlığındadır. Türk Genel Kurmaylığı'nın son hareketliliği bunu ifade ediyor. Açık ki yine kirli politikalarının merkezinde Başkan APO'yu etkisiz kılma, sınırlandırma, O'nun politik çizgisini O'na rağmen işlevsiz kılma vardır.
Ancak Kürt kadını Başkan APO'nun emrini almıştır. Kendini düşmana, onun kirli emellerine alet etmeyeceğini göstermiştir. Başkan APO'nun 8 Mart'ta tüm kadınlara seslendiği konuşmasında ifade ettiği "kadın eksenli bir kurtuluş ideolojisi" nin geliştirilmesi gerektiği, böylesi bir öğretinin savaş sorunlarından kalıcı bir barışa özgür insana kadar bir çok soruna çözüm olacağı temelindeki açıklamalarını Kürt kadını kavramıştır. 8 Mart'la başlayıp 21 Mart'ta doruğa çıkan eylemli yürüyüşünde bunu ispatlamıştır.
Başkanım!
Bu temelde beynimi, yüreğimi ve bedenimi 8 Mart'tan 21 Mart'a ulaşan ateşten bir köprü yapmak istiyorum. Çağdaş Kawa Mazlum Doğan'ın ve diğer tüm şehitlerimizin iyi bir öğrencisi olabilmek için Zekiye gibi yanmak, Rahşan gibi Newrozlaşmak istiyorum. Diğer Newrozlaşan Berivan, Ronahi, Mirza Mehmet ve Eser yoldaşların izinde kararlıca yürümek istiyorum. Kadının yaşam gücünün, zafer gücünün olduğunu, kadının da yoldaş olabileceğine olan inancımı soylu bir eylemle taçlandırmak isteğimin nedeni; soyluluğu bilinen tüm tanımlarından arındırarak, kendisi basit düşleri büyük insanın erdemi olduğunu haykırmak isteyişimdir.
Öğrencisi olmaya çalıştığım şehitlerimizin eylemleri üstünde çok düşündüm. Her gün, her an devrim ateşinde yürüyerek yanmayı, bunun sırrını kavramayı çok istedim. Gördüm ki bu kendini aşan insan eylemidir. Bu kararı verdikten sonra tekrar tekrar büyük bir iç savaşı yaşadım. Kendimde bütün beşeri zaafların ayartıcı gücünü son bir kez gördüm ve yendim. Özgür yaşam, özgür kadın tutkum bana bunu emrediyor. Başkan APO'ya bağlılık andımın, bu tutkunun ateşinde kül olmak ve bu küllerden yeniden kendini yaratmak olduğunu şimdi daha iyi kavrıyorum.
Kendimde yaşamı yaratmak kararımda en önemli güç kaynaklarımdan biri de kadının Partileşme silahı olan YAJK'tı. YAJK, hem Başkan APO'nun kadınla yoldaş olunabileceğine inancın eseridir, hem de inanıyorum ki, Başkan APO öğretisinin kurumlaşmasının, yayılmasının ve derinleşmesinin önemli silahlarından biri olacaktır. Bu yüzden YAJK'ı daha da büyütmek her Kürt kadınının, hatta bölge halklarının kadınlarının asli görevidir.
Başkanım!
Zafer tanrıçamız Zilan yoldaşın vasiyetine bağlılığımla, O'nun görkemli eylemine sadece özüyle değil, biçim itibariyle de cevap olmak isterdim. Fakat zindan koşullarında bu mümkün değil. Bu Newroz' da ayağa kalkan binlerce çocuk yüreğinin masumiyetiyle buluşmak, bu vasiyetin takipçisi olmakla mümkündür. Özgürlük tutkum çok büyük. Bu tutkuyu yaşam gücüne dönüştürebilmek için tek varlığımı, kendimi Başkan APO' ya adıyorum. Kadınlar, küllenen Kürt ateşinin kıvılcımlarıdırlar. Küllerinden yeniden doğmayı başaran bunun kıvılcımı olan her kadın, özgür Kürdistan'ın dokuyucusu olacaktır. Ancak bu bile Başkan APO' ya cevap olmaya yetmez. Cevap olabilmek için karartılan her yüreğin ateşte arınması gerekir. Ben ancak kendi yüreğimi verebilecek güçteyim.
Kendimi Nevrozlaştırırken, beynimi ve yüreğimi, bedenimin her hücresini bu öğretinin yoluna adadığımı bir kez daha belirtiyor, bağlılık andımı yineliyorum.
Yaşasın Başkan APO ve O'nun Özgürlük Öğretisi!
Yaşasın PKK, ERNK, ARGK!
Yaşasın Özgür Ülke, Özgür İnsan!
Kahrolsun Her Türden Egemenlik ve İşbirlikçiler!
Devrimci Selam ve Saygılarımla
Sema Yüce
21 Mart 1998
HPG Ana Karargâh Komutanlığı adına HPG Basın İrtibat Merkezinin Dıjwar Bamerni yoldaşın şehadetini duyurduğu 12 Temmuz 2012 tarihli açıklama:
“Dıjwar Arkadaşımız Ölümsüzler Kervanına Katılmıştır
19 Haziran günü Hakkari'nin Gever ilçesi Şitaza ile Oramar karakollarına yönelik olarak gerillalarımız tarafından gerçekleştirilen kapsamlı eylem sonucunda düşman güçleri bozguna uğramış, 100'ün üzerinde düşman askeri öldürülmüştü. Bu çatışmada 14 gerillamız ise kahramanca savaşarak şahadete ulaşmışlardı. Bu kapsamlı eylemde yaralanan Dıjwar arkadaşımız yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamamış ve şahadete ulaşmıştır.
Güney Kürdistan Duhok doğumlu Dıjwar arkadaş Kürdistan Özgürlük mücadelesini yakından tanımaya başlayarak büyük ilgi duymuştur. Kürdistan’da köklü ve başarılı bir mücadele tarzının halkımızın kurtuluşunu sağlayacağına olan inancıyla mücadele kararını veren Dıjwar arkadaş özellikle Zagroslarda uzun süreli gerilla mücadelesine başlamıştır.
Aldığı eğitimler ile de kendini hızla devrimci militan özelliklerde yetkinleştiren Dıjwar arkadaş Güney Kürdistanlı bir genç olarak özgürlüğün tüm parçalardaki halkımızın birlikteliğinden geçtiği inancıyla APO’cu mücadeleye dört elle sarılmıştır. Reber APO’nun özgürlüğünün sağlanması için her koşulda militanca bir direniş mücadelesi sözüyle saflarımızda bulunan Dıjwar arkadaş emekçi ve girişken özellikleriyle de birçok çalışma alanımızda hızla ilerleme sağlamıştır. Bir özgürlük savaşçısı olarak şehitlerin amaç ve hedeflerini gerçekleştirmek iddiasıyla dolu olan Dıjwar arkadaşımız bunu özellikle Şehit Haki Karer arkadaşın anısına yaptığı değerlendirmede netlik ve kararlılıkla ortaya koymuştur.
İdeolojik olarak kendini yetkinleştirmenin büyük çabası içinde bulunan, gerilla mücadelemizde en önde tüm görev ve sorumlulukları üstlenmekte ilk adımı atan Dıjwar arkadaşımız yetkin bir gerilla olmayı başarmıştır. Gerilla güçlerimiz içinde girişken, atik ve sonuç alıcı çalışma tarzıyla her zaman yoldaşlarının saygı ve sevgisini kazanmasını bilen Dıjwar arkadaşımız görkemli gerilla direnişimizin eylemi olan Şitazin’de yaralanmıştır. 19 Haziran tarihinde Şitazin, Oramar ve kısmen Rubarok askeri güçlerine karşı geliştirilen Devrimci harekâtımızın öncü komutanlarından olan Dıjwar arkadaşımız bu harekâtımızın başarıyla sürdürülmesinde önemli rol oynamıştır. Düşmanı çaresizlik içinde bırakacak bir gerilla tarzını esas alarak mücadele yürüten Dıjwar arkadaşımız tüm müdahalelere rağmen kurtarılamamıştır. Dıjwar arkadaş tarihi devrimci harekâtımızın şehitleri içinde yerini alarak özgürlük şehitleri kervanına katılmıştır.”
Zaman her zamankinden daha bir hızlı akıyordu hırçın bir nehir misali ve alıp götürüyordu kendisiyle nice dağlı isyankâr kadınları, erkekleri… Zaman alıp götürüyordu da onların unutulmasına, kalan yoldaşlarının yüreklerinden kopartmaya gücü yetmiyordu. Yanılmıştı zaman, ne o ne de başka bir şey unutturabilirdi onları. Yaşamlarıyla cesaretleriyle ve bağlılıklarıyla dağlar nakış etmişti yüreğine, hem de en doruklara; kimse gelip dokunmasın diye. Ve yine nice ülkemin kahraman evlatları isimlerini nakşediyor doruklara.
Önder APO üzerinde ağır bir tecrit yürütülüyor harekete yoğun bir saldırı var, halk ise büyük bir baskı altında zindanlara konuluyor. Onlar buna dur demenin zamanı geldiğine inanarak giriştiler özgürlük savaşına. Her biri Kürdistan’ın ayrı diyarı ve deminde özgürlük halayına katılmıştı, el ele girmişlerdi bu defa halay başındaydılar. Onlar halayın başını çekmeliydi ancak böyle dinerdi yüreklerindeki intikam duygusu. Ancak böyle cevap olabilirlerdi şehit yoldaşlarının sözüne…
O nice kahramanlardan biriydi…
Bir Deli Âşıktı Dijwar Ülkesine Halkına
Komutanlığıyla, yoldaşlığıyla gerillanın sıcaklığının ifadesi olan Dijwar arkadaşı da yüreklerinde bıraktığı sıcak bir tebessümle anlatmaya başlıyorlar;
“Dağların çocuklarıydı onlar gözleri gökler kadar engin, yürekleri nehirler kadar asi ve sevdaları ülkeleri kadar yalnızdı. İnanıyordu Dijwar özgürlüğe ve sevdaya. Bundandı çabalaması, koşuşturması ve hiç yorulmadan kulaç atması özgürlük denizinde. Güney Kürdistan'ın çektiği acılara, göçlere, katliamlara ve ölümlere tanıklık etmişti çocuk yüreği. Kimsesiz kalmışken halkı çektiği acılarla o zaman anlamıştı aslında yaşamanın direnmekten geçtiğini. Ve direnerek varacaktı sevdaya. Direnecekti ülkesini paramparça eden zihniyete ve düşmana. Zap operasyonunda işgalci Türk ordusunun tanklarına kendini siper eden Bamerni aşiretinin yiğit evladıydı. Bamerni’de başlayan mücadelesi Zagroslar’da şahlandı. Yıllarca Cilo’da, Çarçella’da ülkesi kadar güzelleşti mücadelesi. Bir deli âşıktı Dijwar. Gözü kara bir sevdalı, sevdasına ölümüne bağlı. Dijwar Arkadaş Güney Kürdistanlıydı. Bamerni aşiretinden olan Dijwar arkadaş 2004 yılında mücadeleye katıldı ve uzun yıllar Zagros alanında mücadele etti. Daha çok Cilo ve Çarçella alanlarında kalan Dijwar arkadaş tam bir Zagros sevdalısıydı. Yeşil gözlerinde isyanını anlatırdı, belki de bundandı suskunluğu. Çoğu zaman suskun ancak yaşama katılımıyla her şeyi dile getirirdi. Fedakâr, özlü ve içten katılımıyla yoldaşlarının gönlünde yer edinmişti. Komutanlığıyla, yoldaşlığıyla gerillanın sıcaklığının ifadesiydi Dijwar. Ancak her gerilla gibi o da patlamaya hazır bir volkan gibiydi Önderliğe uygulanan tecrit karşısında. 2012 yılında başlayan devrimci hamlede hem Apocu bir militan, hem de öncü bir komutan olarak rol ve görev aldı. Oramar alanında girmiş olduğu bir çatışma sonucu yaralandı ve kısa bir süre sonra şehit düştü. Ancak hâlâ Zagroslarda Dijwar ve yoldaşlarının türküsü söyleniyor ve onların sesleri yankılanıyor Geliyê Doski’de. Ş. Rahime tepelerinde onların ayak izleri üzerinden yol alınıyor ve patikalar heybesinde umut, gözlerinde aşk ve yüreğinde isyan olan o çocukları özlüyor”.
Onlarca yoldaş var anlatılması ve bilinmesi gereken. Zaman unutturmanın peşinde olsa da biz onları hep konuşacağız, anlatacağız çünkü onlar bizim yaşam gerekçemiz geçmişimiz ve mücadele sözümüzdür.
DIJWAR-JİWAR SÜLEYMAN YOLDAŞIN ANISINA
Mücadele Arkadaşları
Xemlin arkadaş Başkale’nin Kanireş (Bilgeç) köyünden. 2006 yılında dağlarla buluştuğunda henüz on sekiz yaşındadır. Köylerine gelip giden gerillalar sayesinde katılma kararı aldığını 2007 yılında bir araya gelip bir yıl birlikte kaldığımız taburdayken bana anlatırdı. Bahar aylarıydı. O da Xınere alanındaki tabura benim gibi yeni gelmişti.
Yaşamla barışık, insan canlısı, fedakâr, alçakgönüllü, şakacı ve daha birçok olumlu özelliği bir araya getirmiş yapısıyla taburumuzun ilgi odağı olmuştu. İnsanlar bazen bir olumsuz durumu ya da süreci atlatmak için böyle davranırlar. Zoraki bir tavır olmasa da bir gerekliliğin sonucu olarak bu böyledir. Olumsuz her sürecin ardından gösterilen bu tepki o etkilerden kurtulmanın en genel geçer yoludur. Bir başka insan profili daha vardır. Bu özellikler bir süreklilik oluşturur ve kimi koşullarda biraz gerilese veya yeterince kendini gösterme şansı bulamasa da önceki süreçlerin devamı gibidirler. Yani atasözünde olduğu gibi yedisindeki insanın yetmişinde de kendisini korumasından söz ediyoruz. İşte Xemlin arkadaş ikinci kategoride yer alan insanlardandı. Genç yaşta şehit düşmüş olsa da olumlu yanlarını koruyup geliştirmesini bildi.
Böyle olmaması için bir neden yoktu aslında. Sakin bir köy ortamında büyümüş, ekonomik ya da sosyal anlamda ciddi bir sorun yaşamamış. Köyde babasına ait bakkal dükkânının işletilmesinde onun da payı varmış. Yani eve kapatılan kızlardan değil. Bu onun iyi bir çevre edinmesini sağlamış. Ailesi çevrede tanınan ve sevilen bir aile. Xemlin arkadaş hem ailede, hem çevrede el üstünde tutulup sevilen bir çocuk (Sevgiyle büyüdüğü tüm davranışlarına yansırdı.)
Pratikçi, özverili, fedakâr, ayrım yapmadan yoldaşlarına yardımcı olan, moral veren özellikleri onu parti ortamında da çok sevdirdi.
Disiplinli, kurallara sıkı sıkıya bağlıydı. Gerillacılıktaki ikinci yılında bile askeri ve yaşamsal hiçbir kuralın esnetilmesine göz yummazdı. Kuralları dikkatle uyguladıktan sonra yoldaşlarına da eksik kaldıkları noktalarda uyarı ve eleştirilerle uygulatmayı esas alırdı. Örneğin güvenlikle ilgili durumlarda en ufak bir duyarsızlığı görülmemiştir. Yaşamın her alanına eksiksiz katılım sağlamayı ilke edinmişti Xemlin arkadaş. Önümüze konan her çalışma ya da görevin bizi geliştirmek için olduğunu düşünürdü. Örgüte bu düzeyde inanç ve güvenle bağlıydı. Örneğin birçoğumuzun aksine o spor yapmayı çok severdi.
Xemlin arkadaş iç güzelliğin dışa yansıdığı bir insan görünümü sunuyordu özetle. Girdiği her ortamı etkilemeyi ve oradaki insanlar üzerinde bir izlenim bırakmayı mutlaka başarırdı. Çoğumuz kendi yöremizden arkadaşlarla biraz daha fazla ilişkileniriz. Hiç değilse kendimizi onlara daha yakın görürüz. Xemlin arkadaş hepimizle ilişki kurar, her yöreden arkadaşı etrafında toplamasını bilirdi. Bence bu Xemlin arkadaşın amaçlarının büyüklüğüyle bağlantılı bir durumdu. Örneğin en büyük hedefi Dersim’e gitmek ve orada gerillacılık yapmaktı. Her koşulda bunu dile getirirdi. Dersim halkının büyük bir katliamdan geçirildiğini, şimdi de özünden uzak düşürülmeye çalışıldığını, bu yüzden de en çok o bölge halkını tanımayı merak ettiğini belirtirdi.
Xemlin arkadaşın dikkat çeken bir özelliği de şehit yoldaşlara olan bağlılığıydı. Onların anılarının yaşatılmasının yolunun mücadeleyi her adımda daha da güçlendirmekten geçtiğini belirtir, herhangi bir alanda hiç tanımadığı bir yoldaş şehit düşse acısını yüreğinde duyumsadığını çevresindekilere gösterirdi. Şehit yoldaşları yol göstericilerimiz, özgürlüğün bedel ödeyicileri olarak görürdü.
Kısa zamanda tim komutanı oldu. Ne türden görev olursa olsun dört elle sarılır, denetimi altındaki yoldaşlarını çalışmaya sevk edebilmek için elinden gelen her şeyi yapardı. Xemlin arkadaşın iyi bir yön verici, geleceğin kadın komutan adaylarından birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bunun için hem gerekli enerjiye, dinamizme hem de inanç, güven, cesaret gibi özelliklere sahipti. Akıllı ve zekiydi, toparlayıcıydı. Yanındaki yoldaşlarla güvenini ve inancını her koşulda paylaşırdı.
Xakurke alanında kaldıktan sonra 2009 yılının sonunda, Zagros'a düzenlemesi oldu. Ben de Zagros’a ondan önce gitmiştim. Israrla Çarçela alanı için öneride bulundu ve bu istemi gerçekleşti. Onun Zagros’a gitmekten söz etmesi üzerine yanındaki arkadaşlar ona bunun kolay olmadığını, Zagros’ta çok zorlanacağını söylemeleri Xemlin arkadaşın kararlılığını daha da bilemişti. Onun bir özelliği de inatçı, tuttuğunu koparan yanıydı. Özgüveniyle Çarçela’nın zorluklarını bir bir aştı ve başarılı bir pratik yürüttü.
Artık o ön cepheler için gerekli niteliklere sahip olduğu konusunda yoldaşlarına güven vermişti. Esaslı bir komutan olmuştu ve özellikle yeni yoldaşlarla ilgilenmesi onların zorluklarla daha kolay başa çıkmalarına yardımcı oluyordu. Pek çok yeni arkadaş onun yaklaşımlarından etkilenerek güçlü katılıyorlardı. Tüm arkadaşlar onu sıcak ve sempatik buluyorlardı.
Xemlin arkadaş Zagros alanında olduğu süre boyunca yaşama anlam vermeye, doğru bir mücadele yürütmeye çalıştı. Sarp dağlarda yaşamanın zorluklarından söz ederek bir kadının anlam vermemesi durumunda bu dağlarda yaşayamayacağını söylerdi. Aynı şeyin erkekler açısından da geçerliliği söz konusuydu onun gözünde. Anlam gücü onun açısından önemliydi. Tüm çabası dağlarla bütünleşme yönündeydi. Zorluklara anlam veriyordu, çünkü neden dağlarda olduğunu bilirdi. Bir Kürt kadını olarak tarihini bilmek onun için çok önemliydi. Direnişlerin neden yürütüldüğünü bilmek de aynı derecede önemliydi.
Bir kadın olarak Önder Apo felsefesiyle bütünleşmek de onun asıl hedefi idi. Bunun her kadın açısından önemli olduğunu düşünürdü. Kendi şahsında Önder Apo’nun hedeflediği kadını yaratmak istediğini ifade ederdi. Bu ilkeleri kişiliğinde oturtarak bir gün önderliğin karşısına çıkmayı hayal etmekteydi. Önderlikle karşılaştığında onu içten kucaklayacağını söyler, onunla paylaşacak çok şeyinin olduğunu ifade ederdi. Birkaç saniye bile olsa önderliğin yanında kalmayı hiçbir şeye değişmeyeceğini belirtirdi. Bunları söyleyen Xemlin arkadaş okuryazar olsa da okula gitmemişti. Ama öğrenme istemi üst düzeydeydi. Özellikle şehit düşmeden önceki son kış kampında Xemlin arkadaşın bu yönlü çabaları çok belirgindi. Bu durum tüm arkadaşların gözüne çarpmıştı. Gece yarılarına kadar kitap okur, tartışmalara katılır, sorular sorardı. Yaşamsal anlamdaki duruşuna bu çok net olarak yansımıştı. Temel hedefini profesyonel bir gerilla olmak biçiminde ifade etmeye başlamıştı. 2012 yılına çıktığımızda Xemlin arkadaş yapılacak eylemlerde yer almak konusunda arkadaşlarla sürekli bir diyalog halinde oldu.
Xemlin arkadaş Çarçella alanında uzun bir süre kaldı, orayla bir olmuştu. O dağın asiliği ona da yansımıştı. Kayalıkların üstüne çıkmayı çok severdi. Kayalıklarda rahatlıkla ilerlemesi çoğu arkadaşı şaşırtırdı. Hep ağır yük kaldırırdı. Zaten çok çalışkan olduğu için onu bir işin dışında görmek olası değildi.
Şıtazen karakoluna yönelik düzenlenen kapsamlı eylemde çok arkadaş şehit düştü. Düşman ağır bir darbe yedi. Arkadaşlar hedeflerin çoğunu düşürmüşlerdi. Xemlin arkadaş o eylemde BKC ile karakola saldıran kolun içerisinde yer aldı. Xemlin arkadaşın bulunduğu koldaki arkadaşların hepsi şehit oldular. Tek başına cephanesi yetinceye kadar direndi. Cephanesi bittikten sonra top atışları sonucunda şehit düştü.
Xemlin arkadaşın saçı oldukça uzundu. Askerler onun cenazesini götürmeye geldiklerinde saçının güzelliğini kıskanırlar. Bir asker elini Xemlin arkadaşın saçına dolayarak onu uçurumdan aşağıya atar. Bunu arkadaşlar görmüşler.
Anısını yaşatacağımıza söz veriyoruz.
Xemlin-Aysel Dik Yoldaşın Anısına
Mücadele Arkadaşları
Sömürgeci, faşist, inkâr ve imha sisteminin 21. yy.daki temsilciliğini yapan AKP ve ordusuna karşı KAYSERİ EYLEMİ en büyük cevap niteliğini taşıyan direniş eyleminin zirveleştiği bir noktadır. Kayseri bilinçli bir hedef tespitidir. Kayseri, Kürdistan ve Türkiye halklarının başına örülen çorapların, ılımlı İslam kılıklı faşizmin akıl ve para merkezi konumunda olan bir şehirdir. Bu eylem başta Kürdistan gençliğine olmak üzere tüm zulüm karşıtı insanlığa faşizm ile savaşmaya ve mücadele etmeye büyük bir çağrıdır. Bunun gerçekleşmesinin ve başarıya ulaşmasının ne kadar somut ve mümkün olduğunu herekse göstererek cesaret ve güven kaynağı oluşturmanın en yalın halidir Kayseri Eylemi. Bu eylemin sahibi olan ANDOK ve ERİŞ Arkadaşlarımız gerilla mücadelemizin en kararlı militanları olarak özgürlük şehitleri kervanına katılmışlardır.
Andok arkadaşımız yurtsever bir ortamda büyümüş, soykırım altındaki ülkesinin parçalanmışlığını, kimsesizliğini, yoksulluğunu zulüm ve işkence altında her gün yok edilme ile karşı karşıya bırakıldığını beşikteki bebekten aksakallı dedeye, nur yüzlü ninelere kadar faili meçhullere götürüldüğünü bizzat yaşayarak görmüştür. Bu gerçekliklerle yüreğindeki kin ve öfke büyümüş halkını insanca bir yaşama kavuşturma hayallerini kurarak yaşamıştır. Kürt direnişinin en çok kırılmak istendiği Kürdistan’ın fethinin gerçekleştirilmek istendiği ve en çok faili meçhul kontra cinayetlerinin gerçekleştiği özel savaşın merkezi Amed’de büyüyen bir Amed genci olarak devletin okullarında okumamış, devletin Kürtlere reva gördüğü boş yaşamı reddetmiştir. En çok da Şehit Zilanların mücadele tarzından etkilenmiş, onun yolunda yürümeyi kendisine ant edinmiş ve böylece 2007 yılında Kürdistan Özgürlük gerillalarının arasında yerini almıştır. Ama katılmakla yetinmemiş, hep Zilan çizgisini yaşamsallaştırma görev ve sorumluluğunu üstlenecek güce ve bilince erişmenin çabası, azmi içerisinde olmuştur. Bu çaba ve azim onu Ölümsüzlük arayışçılarının mekânına, Önder Apo yolunda ölümsüzleşme kararının yeri olan Ş. Zilan taburuna ulaştırmıştır. Burada Önder Apo gerçekliğinde derinleşmiş büyük bir eylem sahibi olabilmenin, Önder Apo ile 24 saat yaşayarak gerçekleşebileceğinin her daim bilincinde olmuş, buna göre yaşamıştır. İçinden geçtiği bütün süreçlerde, bütün dönemlerde fedai eylem önerisinde ısrar etmiş olan Andok arkadaş bunun yanı sıra gerek kendisini buna denk geliştirme, yetiştirme faaliyetlerindeki katılımı, azmi, kararlılığı, temposu; gerekse de yoldaşlarını da bu gelişime sürüklemedeki emekçiliği, fedakârlığı, sabrı ve mütevazılığı ile hep örnek alınmıştır.
Andok arkadaş gerektiği yerde komutan olup öncülük yapmaktan geri durmamış, nerde bir görev olmuşsa oraya tereddütsüz yönelmiştir ve üstlendiği her çalışmanın da layıkıyla hakkını vermiştir. Yoldaşlarına karşı sorumluluğunu dürüstçe ve samimice mütevazı bir biçimde yerine getirmenin arayışından hiç vazgeçmemiştir. Yoldaşlarının ve halkının çektiği acıların tek dermanının Önder Apo olduğunu ve Önder Apo’nun özgürlük, güvenlik ve sağlık koşullarını yaratmaya hizmet etmeyecek tek bir anın bile yaşanmaya haram olduğunu bir ilke olarak benimsemiştir. Özellikle uluslararası komplonun Önder Apo’yu bunca ağır bir tecrit altına alarak etkisizleştirme amacına keskin bir cevap vermenin net kararlılığı ile her anını değerlendirmiş ve kendisini ilmek ilmek dokuyarak hazırlamıştır. Andok arkadaş eylemi ile tüm ilgili kamuoyuna, dostlara, Kürt sorununun demokratik özgürlükçü çözümünün ne kadar uğruna hayatını gözünü kırpmadan feda etmeye değer olduğunu anlatmaya çalışmış ve sorumluluğa çağırmışsa, düşmana da şunu çok açık göstermiştir ki; Önder Apo’yla yaşam ya da onlara da dünyayı zehir edecek bir eylem çizgisi.
Andok arkadaş gibi Eriş arkadaş da yurtsever Gever ortamında büyümüş, düşmanını tanımış, özgürlük ile tanışan ve her geçen gün değerlerine sımsıkı sarılan kendi halkının evlatlarını da tanımıştır. Tıpkı Amed gibi düşman Gever’de de en kirli oyunlarını oynamış, katliam provokasyon, asimilasyon, yozlaştırma v.b özel savaş taktiklerini halka amansızca yöneltmiş ama bunun karşısında boyun eğmeyen Gever halkının yiğit bir evladı olan Eriş arkadaş tüm bunları her gün yaşayarak görmüş, zalime boyun eğmemeyi ve ona taş, sopa ve elinde ne varsa vurmayı, savaşmayı bir ders olarak halkından öğrenmiştir. Hemen yanı başındaki engin ve asi yenilmez Zagros dağlarındaki özgürlük gerillalarının silahlı savunma savaşımına katılmayı kendisine görev bellemiştir. Çünkü aynı dönemde Türk silahlı kuvvetleri Genelkurmay başkanı İlker Başbuğ Kürt gençlerini dağa çıkarmamanın yollarını aramakta, bu temelde çağrılar yapmaktadır. O da zalime cevabı dağa çıkmakla vermiştir. O da Andok arkadaş gibi dağa çıkmak, eline silah almakla yetinmemiş, silahını en etkili bir biçimde düşmanı yenecek tarzda kullanmanın yol ve yöntemlerini aramaya başlamıştır. Önder Apo çizgisinde derinleştikçe yenilmez bir savaşın açığa çıkarılabileceğinin bilincine varmış, bu temelde Ş. Zilan Ölümsüzler taburuna katılmıştır. Her daim moralli ve güler yüzlü olan Eriş arkadaş genç yaşına rağmen oldukça ciddi ve anlam yüklü olmayı başarmış bir arkadaştır. Her iki arkadaşın bulundukları ortamda canlılık, moral, coşku eksik olmazken, arkadaşları etraflarında toplayarak bir çekim gücü haline gelmeyi başarmışlardır.
Eriş ve Andok arkadaş demek moral, karar, iddia ve mutlaka başarmak demekti. Nitekim eylemlerini gerçekleştirme tarzları, hedef tespitleri ve ulaştıkları sonuç bunu zaten göstermiştir. Düşmanın beklemediği ve zaten Apo’cuların giremez diye düşünüldüğü Kayseri’de eylem yapmayı bilinçli ve bizzat yoğunlaşarak tercih etmişlerdir. Faşist Türk devletinin orta yerinde istediğimiz zaman onları kendi belirlediğimiz şekilde başarıyla vurabileceğimizi kanıtlamışlardır. Kendisini bir polis devleti haline getirmiş T.C devletinin her yere polislerini yerleştirerek halkları sömürme, ezme sisteminin cesur ve yiğit gençler tarafından nasıl boşa çıkarıldığını göstermişlerdir. Kilometrelerce süren kovalamacada ellerindeki bütün cephane ile çatışmışlar ve en son mayınlarını da kendilerinde patlatarak Önder Apo’suz yaşamamakta ve yaşatmamakta ne kadar kararlı olduklarını göstermişlerdir. Önderliğimiz faşist devleti daha önce de uyarmıştı; demokratik çözümün gelişmemesi halinde savaşın olacağını ve PKK’lileri iyi tanıdığını, savaşırlarsa fedaileşerek savaşı büyüteceklerini belirtmişti. Ve süreç bunu doğrulamaktadır. Eriş ve Andok arkadaşların eylemleri Önderliği ve Özgürlüğü uğruna neler yapılabileceğini düşmana göstermiştir. Dostlar ve ilgili kamuoyu ve aynı zamanda halkımız bilmelidir ki bu amansız bir biçimde toplumun değerlerine, onuruna ve geleceğine çılgınca sahip çıkan aklın tutumudur.
Eriş ve Andok arkadaşlar, hepimizi Önderlik üzerindeki ağır tecride sessiz kalmamaya çağırmış, Önder Apo üzerindeki tecrit ve esaret koşulu kaldırılıncaya kadar mücadelemizi hiç yılmadan devam ettirmeye çağrıdır. Bu eylemle biz HPG güçlerine eylemleri yükseltme talimatı olmuşlardır. Biz de bu genç ve fedakâr, yiğit, kahraman yoldaşlarımızın izinde yürümeyi temel görev bileceğiz. Şehitlerimize bağlılığımız eylemlerini sürekleştirerek, yaşamsallaştırarak sağlanacaktır. Halkımız da bu kahramanca yapılan eylemin etrafında kenetlenerek Önderliğini ve şehitlerini sahiplenmelidir.
Mücadele Arkadaşları
“ ‘PKK; özgür yaşam, doğru bir tarih ve yeni bir kişiliği yaratmaktır’ tanımlarını Levent yoldaş en sade biçimiyle dile getirme gücüne erişmiştir. Çok genç bir yoldaşımız olan Levent arkadaş Kuzey Kürdistan’da bir GERİLLA olarak mücadele yürütmenin büyük aşkını ilk katıldığı günden itibaren yaşamış ve bu özlemini gerçekleştirmiştir. 1986 yılında Kars’ta doğup büyüyen Levent arkadaş mevcut sistem okullarında bulunmak yerine yaşamı kendi emekleriyle yaratmanın uğraşına yönelmiştir. Derin çelişkileri yaşarken kafasındaki soru işaretlerine de cevaplar bulmaya çalışmış ve tüm cevapların özgürlük yürüyüşü ile mümkün olacağına inanarak 2006 yılında saflarımıza katılım sağlamıştır.
Yoğunlaşmayı, derinleşmeyi ve kendini geliştirmeyi bir ölçü olarak ilk katıldığı andan itibaren mücadelenin esasları arasına alan Levent yoldaş sürecin gerektirdiği militan duruşu ve katılımı Kuzey sahalarına yönelmekte bulmuştur. Tam da PKK’nin olgunlaştırdığı bir militan olan Levent arkadaşımız Kuzey yolculuğuna bu temelde yönelmiştir. Gare, Haftanin ve Botan’da kalan Levent arkadaşımız en son 7 Mayıs tarihinde, Siirt'e bağlı Qelendera alanına yönelik olarak işgalci TC ordusu tarafından polis ve jandarmanın da katıldığı kapsamlı bir operasyonda, büyük şahadetlerin yaşandığı bu ay içinde özgürlük şehitlerine yaraşır bir direniş ile düşmanla savaşmış ve şehitler kervanına katılmıştır.”
13 Mayıs 2012 tarihli HPG Ana Karargâh Komutanlığı açıklamasında Levent Reşko yoldaşa ve onun şehadetine ilişkin bu vurgulara yer verilmişti.
Levent Reşko arkadaş; ekonomik durumu orta halli olan bir ailenin 6 çocuğunun ikinci sırada olanıdır. Çocukluk yıllarını memleketinde geçiren Levent arkadaş; yalnızca ilkokul okuyabilir. Ailesine katkı sağlayabilmek için kendi başına İstanbul’un yolunu tutar. Burada bir yandan çalışan Levent arkadaş; diğer yandan ise Kürt siyasi hareketleri ile tanışır. Bir süre siyasi mücadele yürüttükten sonra hem devletin baskıcı yapısından ötürü, hem de kendisinde gelişen mücadeleci karakterin etkisiyle 2001’de PKK saflarına katılma kararı alır. 5 arkadaşı ile birlikte katılım yaparken bir talihsizlik sonucu yakalanan Levent arkadaş; yaşının küçük olmasından dolayı serbest bırakılır ve tekrar İstanbul’a geri döner. Katılım kararlılığından geri adım atmaması onu 2006 yılında PKK saflarına ulaştırır.
Üç yıl Medya Savunma Alanları’nda kalan Levent arkadaş; “Benim için kuzeyin hangi alanı olursa olsun fark etmez. Yapmak istediğim özgürlük hareketine daha aktif katılmak ve zor alanda örgüte daha fazla yarar sağlamaktır. Bu yüzden bir kez daha somut olarak kuzeye gitme önerimi sunuyorum.” diyerek uzun süre kuzeye gitmekte ısrar eder. Bu ısrarının sonucunda 2009 yılında Botan sahasına geçer.
Mücadele arkadaşları Levent arkadaşı, “Levent arkadaş genç olmasına rağmen oturaklı, olgun bir kişiliğe sahipti. Yaşına oranla fazla şeyler almış erken gelişmişti. Onu kırk yıl yaşamış sanırdınız. O kadar yaşam deneyimi edinmiş, bir ağırlığa sahip olmuştu. Bu ilişkilerinde göze çarpardı. Yaşamı ve pratiğiyle örnek bir arkadaştı. Örgütsel anlamda gelişmeye oldukça açıktı. Her işte gönüllü olarak öne çıkardı. Bunu eğitimlerde de gösterirdi. Askeri ve ideolojik eğitimlerde öndeydi. Özellikle pratikte önüne konan görevlere yönelme tarzında bu açıkça görülebilirdi. Ağzından çıkanı pratikleştirirdi.” diye dile getiriyorlar.
Bulunduğu ortamda mücadele arkadaşlarının moral kaynağı olduğunu ifade eden silah arkadaşları onu; “Levent arkadaş, bulunduğu takım ve tim üyelerinin moral kaynağıydı. Çok alçakgönüllü birisiydi. Yaşama zarar verebilecek yaklaşımlardan özenle kaçınırdı. Yoldaşlarını incitecek bir söz bile etmemeye gayret ederdi. Yanlışlıklar çıktığında üzülür, kırıcı bir söz söylemeye hakkı olmadığını belirtirdi.
Tavşan, özellikle de dağ keçisi başta olmak üzere hayvanları çok severdi. Sohbetler sırasında dağ keçilerinden çok söz ederdi. Evdeyken tavşan beslediğini belirtirdi. Kekliklerden, kuşlardan söz etmeye de bayılırdı. Önderliğe ve yaşama bağlılığı çok farklıydı.
Önderliğe ve şehitlere layık olma çabası yüksekti. Büyük hedeflere ve müthiş bir enerjiye sahipti. Yorulmak nedir bilmezdi. Meraklıydı. Eski arkadaşlara hep bir şeyler sorarak birçok konuyu öğrenmek isterdi. Daha yeni savaşçılardayken bile Botan’ı arkadaşlardan sorardı. Temiz bir ahlakı vardı. Yoldaşlarına bağlılığı, fedakârlığı, kendisini öne sürmesiyle şahadetine kadar sevilen bir arkadaş oldu.” sözleriyle anlatıyorlar.
Kod Adı: Levent Reşko
Adı Soyadı: Bilal Beybağa
Doğum Tarihi-Yeri: 1986 Kars
Anne Adı: Nezahat
Baba Adı: Ahmet
Şehadet Tarihi-Yeri: 7 Mayıs 2012 Botan (Siirt – Garısa alanı)
Mücadele Arkadaşları
Özgür kişilik sınır tanımaz. Nerede olursa olsun bir çıkış yolunu bulur. Ne sistemler ne de toplumun geriye çeken özellikleri özgürlüğe adanmış ruhları hiçbir zaman engelleyemez. Hele bir de özgürlüğe kendini yatırmış olanın önüne dünyalar da gelse onu durduramaz...
1976 yılında Urfa’nın Bozova ilçesinde dünyaya gelen Bawer arkadaş on çocuklu dindar bir ailenin üçüncü çoğudur. Babası memurluktan istifa edip ticaretle uğraşan feodal bir Kürt’tür. Çocuklarını da kendisi gibi olmaları için okutmayı ve sistem için birer birey yapmayı hedefleyen birisi olmuştur. Ama Bawer arkadaş daha çocuk yaşlardan itibaren Türk devletinin asimilasyoncu politikalarına karşı boyun eğmemiş, kendine has bir duruş göstererek geleceğe dair bir resim oluşturmuştur. Babasının yolundan gitmeyeceğinin kararlılığını göstermiştir. Bunun yanı sıra üniversiteye kadar başarılı bir öğrencilik geçiren Bawer arkadaş üniversite yıllarında sistemin Kürt halkı üzerindeki imhacı politikalarını kabul etmeyerek Kürt özgürlük hareketine katılır. 1997 yılında önce Romanya’ya, oradan da özgürlük dağlarına doğru uzanan devrim hayatına atılır.
Bawer arkadaş 1998 yılında dağlara geldiğinde ilk başta Medya Savunma Alanlarında kalır. Ardından 2001 yılında Serhat’a gider. Serhat onun için ilk pratikleşme ve gerillacılıkta kendisini görme yeri olur. Serhat’ta kaldığı süre boyunca da her zaman kendisini gerillacılıkta yetkinleştirmek için katan birisi olmuştur. 2005 yılına kadar kaldığı Serhat alanı onda bir Serhat aşkı geliştirir. Sonrasında Güney’de kaldığı 2010 yılına kadar bulunduğu her çalışmada Serhat’a gitmenin hayali ve özlemi ile yaşamıştır. Aslında onun Serhat’a olan sevdasını insan Urfa’dan Serhat’a uzanan bir aşk gibi ifadelendirebilir.
Güney’e geldiği ikinci sefer de birçok çalışmada kalmış ve katıldığı her çalışmada da sonuç alıcı birisi olmuştur. İlk başlarda öz savunma çalışmalarında yer aldıktan sonra Haftanin alanında Cudi kuryeliği yapar. Herkesin kolay kolay geçemediği sınırlarda Bawer arkadaş kuryelik yaptığı süre boyunca sorunsuz bir şekilde onlarca grup geçirir. O gerillada nerede olursa olsun örgüt için mücadele etmenin morali ve coşkusu ile yaşamıştır.
Örgüt içinde eğitimlerden de geçmiştir. Mahsum Korkmaz Askeri Akademisi eğitiminden sonra PKK Ocak eğitimi görmüştür. Her eğitimde kendisini ideolojik ve askeri olarak daha da donatmış ve her eğitim sonrası gittiği pratiklerde örgütsel duruşun sahibi olmasını bilmiştir.
Bawer arkadaş 1 Mayıs 2012 yılında Serhat’ta iki arkadaş ile birlikte bir göreve giderken şehit düşene kadar da bulunduğu her ortamda arkadaşlar tarafından çok sevilen ve her arkadaşın yüreğine iz bırakan arkadaşlardan olmuştur.
HPG Ana Karargâh Komutanlığı adına Bawer Bozova yoldaşın şehadetine ilişkin HPG-BİM tarafından yapılan açıklama da bu tespiti doğruluyor:
“30 Nisan günü Ağrı'nın Doğubeyazıt ilçesine bağlı Şixulê köyü, Kira Elê ile Kêyê zozanlarına yönelik olarak işgalci TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. 1 Mayıs günü 02.30-03.30 saatleri arasında operasyona çıkan düşman askeri ile gerillalarımız arasında şiddetli çatışmalar yaşanmıştır. Yaşanan çatışmalar sonucunda düşmanın ölü ve yaralılarının sayısı tarafımızdan netleştirilemezken 3 gerillamız kahramanca savaşarak şahadete ulaşmıştır.
Kürdistan’da diriliş mücadelemiz ile başlayan ve Kürt halkında derin yurtseverlik duygularıyla beslenerek yükselen direniş kültürü özgürlüğe susayan bir nesil yaratarak büyümüştür. Bu kültürü duygularında derinden hisseden Bawer, Savaş ve Azad arkadaşlarımız da özgürlük mücadelesinin birer ferdi olarak mücadeleye başlamışlardır.
1997 yılında mücadeleye başlayan 1976 Urfa doğumlu Bawer arkadaş arayışçı, araştırıcı yönleriyle ideolojik olarak oldukça yetkinleşen ve derinleşen bir arkadaşımızdır. Kişiliğinde kazandığı bu derinleşmeyi büyük bir olgunluğa dönüştürerek devrimci mücadelesindeki kararlı yürüyüşünü başlatmıştır. Çalışmaları planlı ve disiplinli yürütüşü, onun bulunduğu tüm alanlarda etkin bir pratiği, bulunduğu güç ile ortaklaşarak yürütmesini beraberinde getirmiştir.
Bawer arkadaşımızın duruşunda başarısızlığa asla yer olmamıştır. Kürdistan’da eğer elde edilecek bir özgürlük varsa bu kesinlikle düşman karşısında kesin zafer ve başarı ölçüsünde bir yürüyüşle olabilecektir. İşte Bawer arkadaşımız böylesi bir ölçüyü devrimci yaşamının ilk sırasına alarak kendini örgütlemiş ve yürüttüğü her çalışmayı bu ilke ve ölçülerle geliştirmiştir. Örgüt demek disiplin ve ciddiyet demektir. Bawer arkadaşımız da iyi bir örgütçü ve örgütleyici olarak ciddiyetle mücadelenin birçok alanında farklı çalışmalarda yer almış, bütün bu çalışmalarda sonuç alıcılığı ile ön plana çıkmayı başarmıştır.
Bawer arkadaş bulunduğu tüm alanlarda halkımızın dikkatle görüş ve düşüncelerine başvurduğu, sorunlarını rahatlıkla paylaşarak çözümleyici yönleriyle moral aldığı bir yoldaşımız olmuştur.
Bu özellikleriyle Bawer arkadaşımız yoldaşları içinde sevilen, dikkate alınan, coşkusu ve moraliyle tüm yoldaşları için büyük bir enerji ve moral kaynağı olan yiğit bir savaşçı yoldaşımız olmuştur. Kendisinde yarattığı ideolojik birikimi pratik mücadele sahasına taşımayı esas alan Bawer arkadaşımız bu güçle en zor çalışma alanlarında dahi zorlanmaları aşmanın yollarını bulmuş, yürüttüğü çalışmalardaki sonuç alıcılığın doğal bir sonucu olarak gerek arkadaşlar gerekse de halk içerisinde sevilen bir konuma ulaşmıştır.
PKK Ocak Eğitimiyle Önderliğimizin geliştirdiği Özgürlük Manifestoları ışığında kişiliğinde büyük yenilenmeyi yaratan Bawer arkadaşımız deriniş kültürü ile bulunduğu Serhat alanında yoldaşlarıyla birlikte özgürlük şehitleri kervanına katılmıştır.”
Bawer arkadaş ile birlikte kalan arkadaşlar ise onu şu cümlelerle anlatıyorlar:
“Çalışmalarında gerçekten duyarlılığı çok yüksek bir arkadaştı. Bir iş yapılacaksa önce kendisi yapmayı esas alırdı. Bu noktada gerçekten de öncü bir kişiliği vardı. Bu öncü kişiliği zaten 2006-2007 dönemlerinde Cudi kuryeliği sırasında öne çıktı. 2007 ile 2009 arasında Botan’da kuryelik yaptı. O kadar zorlanmalar olmasına rağmen bu zorlanmalara hiçbir zaman kulak asmadı. Her zaman çalışmasını yürüttü ve kuryelerde belli bir toparlanma, ön açma, gelişme kaydetti. Bu çalışmaların örgütlenmesinde büyük bir çaba sarf etti. Onda olmaz diye bir şey yoktu. Yapamam, olmaz, olanaksız sözcüklerini ondan duymazdınız. Sınırların düşman tarafından yoğun biçimde tutulduğu ve geçişlerin çok zor yapıldığı zamanda bile Bawer arkadaş “Bu işi kesinlikle yapmalıyız, yoldaşları geçirmeliyiz” derdi. “Düşman kuzey ve güney alanlarını birbirinden kopartmak istiyor, buna izin vermeyeceğiz” sözleriyle bu konudaki kararlılığını dile getirirdi. Onda yorgunluk diye bir şey olmazdı. “Benim için önemli olan işlerin yürümesidir, nerede ve nasıl olduğuna bakmam” derdi. Bu duruşu ister istemez çevresini de etkiliyordu. Yoldaşlığı, fedakârlığı, yaşam duruşu, yoldaşlarıyla ilişkilenme tarzı, işlere yönelme biçimi, yetenekleriyle etkiliydi Bawer arkadaş. Onu yetenek deposu olarak betimleyebilirim. Çok iyi ve devrimin hizmetine koşulabilecek yeteneklere sahipti.
Örgüt, Bawer arkadaşın duruşunu ve yaklaşımını gördükten sonra ona belli değerler, belli misyonlar biçmişti. Serhat’tan gelirken sorumlu düzeydeydi. Eyalet yönetiminde yer alıyordu. Bilgi birikimi, yoğunlaşması, arkadaşlara davranışı, arkadaşlarla tartışması örnekti. Başarabildiği ya da ikna edeceği konuları hiçbir zaman göz ardı etmez, elinden geldiği kadar destek verir, yapmaya çalışırdı. Güç getirirdi. Güç vermeye de çalışırdı.
Duyarlıydı. Rehavete, farklı duruş ve davranışlara hiçbir zaman yer vermezdi. Daha doğrusu tahammül etmezdi. Örgütleme çalışmalarında, öz savunma çalışmalarında belli bir duyarlılığı ve hassaslığı vardı. Bu durum onun çalışmalara aktif bir şekilde katılmasına yol açıyordu. Bununla birlikte özellikle arkadaşları eğitme, bildiklerini arkadaşlara aktarma konusunda büyük bir heyecan ve çabası vardı.
Bawer arkadaş bu özellikleriyle birlikte birikim sahibi bir arkadaştı. Yani tartışmalarda, siyaseti takip etmede, yanlışlara karşı tavır almada birikimine dayanıyor ve bu konudaki kendinden emin duruş gösteriyordu.
Askeri özellikleri de ön plandaydı ve bu nokta onun çok çaba harcadığı konuların başında geliyordu. Sürece cevap olma, sürecin gereklerine göre hareket etmede her zaman ısrarlıydı. En ufak bir boşluğu değerlendirirdi. Yani örgüt ateşkes sürecinde olsa bile o her türlü duruma karşı hazırlıklı olunması gerektiğini düşünürdü.
Bawer arkadaşın dikkatimi çeken bir başka özelliği, disiplinli oluşuydu. Disiplinli ve olgun duruşundan dolayı onun bulunduğu yerde sorun yaşanmazdı.
Haftanin alanında Viyan arkadaşın eylem yaptığı yerde bir anıt yapılacaktı. Bizim bölüğün yeri oraya yakın olduğu için örgüt bizim o çalışmayı yürütmemizi uygun gördü. Bawer arkadaşın komutan olmasına rağmen çalışmalara katılımı, çalışma temposu arkadaşlar üzerine büyük bir etki yarattı. Onun emek yanı gelişkindi.
Yaşamdaki gözlemleri çok güçlüydü. Bir arkadaş farklı bir duruş gösterdiği zaman Bawer arkadaş güçlü gözlemleri sonucu onu hemen görüp dile getirebiliyordu. Benim bir özelliğim vardı. Kimsenin bilmediği bir özellikti bu. Bawer arkadaş benimle bir konuşmasında; “Tek başına olsan çok daha fazla çalışıyorsun ama biriyle çalıştığında ve çalışmana müdahale ettiğinde duruyorsun ve çalışamıyorsun” dedi. Bu gözlemi gerçekten de doğru bir gözlemdi ve onun gözlem gücünden etkilenmeme yol açmıştı. Hiçbir zaman olay ve olgulara yüzeysel yaklaşmıyordu. Viyan arkadaşın yeri uzun bir süreden sonra yapıldı. Bu anıtta Bawer arkadaşın emeği çok oldu.
Şakacı bir arkadaştı. Örneğin, ben Şırnak Gundikremoluyum. Bawer arkadaş kuryelik yaptığı sırada Cudi’ye gidip gelirken bizim köyü görmüştü. O köy sincaplarla meşhurdur. Benimle “Bak ben senin görmediğin köyünü gördüm” diyerek şakalaşırdı.
Bawer arkadaşla yaşamak, ona yoldaşlık etmek kolay değildi. Onunla iş yapmak istiyorsanız pasif, cılız bir insan olmamanız gerekirdi her şeyden önce. Çalışmalı ve işinizi aklınızı kullanarak yapmanız gerekirdi. Bawer arkadaş tehlikeleri ve eksiklikleri erken fark ederdi. Eksikliklere göz yummaz, eleştirirdi.
Çevresindeki insanlara sürekli güç veren biriydi. Ayrı bir özelliği de başkasına yaptırmaktan çok kendisi yapardı. İşlerini başkalarına bırakmazdı. Bu noktada her zaman tedbirliydi.
Bawer arkadaşla sınırı geçtiğimiz bir görevi hiç unutmam. Gerçekten de çok zorlandığımız bir süreçti. Çantamız aşırı derecede ağırdı. Ağırlıklar bazen 20 bazen 21-22 kilo olarak değişiyordu. Tabii mesele ağırlık değildi; mesele sınırı geçmekti. Çünkü belli bir yere kadar sürünerek gitmek zorundaydık. O da 2 saatlik bir yoldu. Sürünerek, kaz yürüyüşü, eğilerek; yürümekten çok bir bakıma yerlerde hareket etme esastı. Teli geçene kadar da o şekilde hareket etmek zorundaydık. Grubun sorumlusu Bawer arkadaştı. Biz sınırı geçtikten sonra bir karşımızda Bawer arkadaşı gördük. Ona nereden geçtiğini sorduk. Yan taraftan geçtiğini söyledi. Dönüp baktığımızda bizim geçtiğimiz yerin otlarla kaplı, onun geçtiği yerin ise daha açık bir yer olduğunu gördük. Otların içinde atılan her bir adımda ne olacağını bilemiyorduk. Adeta sırat köprüsünde yürür gibi bir duyguyu yaşıyorduk. Sonuçta her taraf mayınlı ve bir mayının patlaması her şeyin sonu demekti. Gerçekten çok berbat bir duygudur. Ama Bawer arkadaş hiç oralı bile olmuyor, nereden hareket edeceğini biliyor ve çok rahat davranıyordu. Bir de geç kaldığımız için de bizi eleştiriyordu.
Bawer arkadaş duygusal özellikleri yoğun olan bir arkadaştı. Zorlukları hissettirmemeye çalışırdı; ama içten içe böyle bir duygusallığının olduğunu çok fazla da gizleyemiyordu.”
BAWER-MUHAMMED MAHSUM ELMAS YOLDAŞIN ANISINA
Mücadele Arkadaşları
Mazlum Amed-Aydın Baran Yoldaşın Anısına
Gerillayı anlamak, gerillanın dünyasını hissedebilmek ve gerillanın duyumsayışına dokunabilmek uzak olanlar için imkânsızlık sınırlarındadır. Ama uzak da olsa yüreğini yakın etmesini bilmiş olanlar için bu uzaklıklar bir kıvılcımla yanıp kül olur. Kimi zaman bir an, bir bakış, bir söz ya da bir mimik, gerillanın yüreğinde bir yangını tutuşturur. Gerilla ne ister, ne yaşamayı diler, nelerin sahibi olmak ister… Aslında bu soruların hepsinin cevabı benzerdir. Çok şey ister gerilla. Özgürlük, eşitlik, mutluluk, barış, kardeşlik, emek bilirlik, ahlakilik ve daha birçok şey. Hatta insan oluşumuna temel oluşturan her şeyi ister. Çünkü gerillanın kendisi için istediği, beklediği, sahibi olmayı dilediği şeyler yoktur. İstediklerinin hepsi, kendi dışındakiler içindir ki kendisinde bunları yaratmanın onurunu oluşturmaya eğilim gösterir. Onurlu bir yaşamı yaşamış olmak ve bu onurla, dünyaya gelmiş olmanın kıvancını yaşamak, gerillanın yaşam adımlarında gücü oluşturan gerekçedir.
Gerillanın bu onurla bağlantılı olarak istediği bir diğer şey de şehit düştüğünde, uğruna savaştığı halkın bağrına basılmak, toprakla buluşmadan önce, halkının yüreğine gömülmektir. Kürdistan özgürlük mücadelesinin kritik süreçlerinde yaşanan şahadetleri bu anlam yoğunlaşmasıyla karşılayan halkımız, törenleriyle, sloganlarıyla, sinesine bastıkları gerilla cenazeleriyle halkının bu onurlu evlatlarının alnını göklere değdirdi. Alnını göklere değdirmek, uçma eyleminin sınırlarında olmak, kanatlanmanın engin onurunu yaşamakla özdeştir.
Bunu, tüm farklılıklarımıza, başka başka renklerimize ve ayrı zaman-mekânların yaşanmışlıklarını yüklenmemize rağmen ortak atan yüreklerimizle bildiğimiz Mazlum Yoldaşın da istemi yerine geldi. Mazlum yoldaş, güler yüzü, her şeye rağmen bulunduğu ortamda esprileri, kahkahaları, sonsuz moral verme çabası, kendisinden taşan yaşam coşkusuyla, onu benim gibi az tanıyan arkadaşların dahi belleğinde, yüreğinde ve beyninde yer edinmiş bir öncü gerilla komutanıdır. Kuzey Kürdistan’da gerillacılık ilmine kendinden bir şeyler kattı. Ve kattıklarıyla kendinden parçaları, onun ve yoldaşlarının izinde yürüme kararlılığında olan bizlerin gönüllerine ektiler.
Mazlum yoldaşın anısına yapılan törenlerde, annesi ve ablası, onu şarkılarla uğurladılar. Ağıtlar demiyorum, zira ağlamıyordu bu onurlu Kürt kadınları. Şarkılarla Mazlum yoldaşın Amed dağlarındaki adımlarını, uzun yıllara sığdırdığı onurlu mücadelesini, özgürlükteki ısrarını, yeni yaşam umutlarını ve gerillacılık hayatını anlatıyorlardı. Onların yüreğinden süzülüp benim yüreğime akan birkaç kelime olduysa da, birçok anlamı taşıdı dünyama. Ablası Naciye’nin ve annesinin yaşadığı onuru bizler izlerken Mazlum’un ardından, yüreğimizde yer edinen Mazlum’a gıptayla bakıyoruz. Kürdistan özgürlük mücadelesinde yer edinen her yücelişte, her direniş toplaşmasında, her yoğunlaşmış inançta, her yürek büyümesinde, her sonsuzluğa meyilli hakikat arayışında, aşk düzeyindeki her özgürlük soluğunda Mazlumca bir şeyler buluyoruz zaten. Bundandır, Mazlum adı yüreğimizde zalimin zulmüne maruz kalışın ötesinde çağrışımlara denk gelir. Mazlumca diyorsa bir arkadaşımız, bir direnişten söz ediyordur. Bir yücelişi, bir inancı, derinliğin anlamında kendini oluşturan bir insan güzelini anlatıyordur.
Bu sebepten olsa gerek, Mazlum Amed deyince yüreğimizi titreten uzun bir PKK’lilik anlamı gelip konaklıyor yüreğimizde. Hissedebildiğimiz, anladığımız, algılayabildiğimiz kadarıyla yüreğimizin aynasından bu yeni hissedişleri Mazlum yoldaşa yansıtıyoruz. Ona sunuyoruz, onun onurla karşılayacağı bu anların duyumsayışlarını.
Kürdistan halkı, analarımızın öncülüğündeki kadınlarımız başta olmak üzere, inkârcı, katliamcı, soykırımcı, toplum kırımcı ve tecavüzcü devlet güçlerine göstermiştir ki, şehitlerimiz, halkımızın onuru, dünü, bugünü ve geleceğidir. Şehitlerini karşılama ruhu, özgür geleceğe, özgür yaşama ve özgür ilişkilere yönelme kararlılığını gösteriyor. Bu kararlılık, her gerillanın yüreğinde bir yeni yaşam, yeni yaşam uğruna her şeyini feda etme gücü, feda etme gücü içerisinde yeni anlamlar yaratma ve yüreğinin rotasını ufuklara çevirmeyi anlatıyor.
Bizler de gerilla yüreğimizde, Önderliğimizin yarattığı anlam damlasıyla, tüm mücadele değerlerimizi yüreğimize sığdırabilmeyi kendi yaşamımızın rotası yapıyoruz. Yüreklerimize aldığımız sevgiler oranında yüreklerimizin büyüdüğünü bizlere öğreten yaşam güneşimizin, bu yeni doğum zamanlarına denk sıcaklığıyla ilerliyoruz ufuklara doğru. Ve her adımda Mazlumca yaşamın tüm insanlık âşıklarına nasip olmasını diliyoruz. Çünkü Mazlumca yaşamak, gerçeğe dokunmanın gücüyle, bu dokunuştaki anlamı hissetmenin yakıcılığıyla ve alevlerden ibaret rüzgârların yenileyiciliğiyle soluk almak, az da olsa özgürlüğü solumaktır.
Dilzar Dîlok
Herbiji-İbrahim Kaya Yoldaşın Anısına
Amed’in direniş kalelerinden Piran’ın bir başka direniş simgesi Pirejman (Kurşunlu) köyünde doğup büyüyen Herbiji yoldaşın bir gelenek sürdürücüsü olduğunu söylemek olası. Başkaldırıcı soyunu devrimci mücadelelerle güne yakıştırmasını bilen öğretmen babasından aldığı ilk derslerin ardından tüm yaşamını adamaya söz verdiği devrimcilik sanatına adım atacağı günlerin düşüyle yaşar. Üniversiteye gidişi bile yalnızca bu amaca hizmet etmektedir.
Boşaltılmış ve yakılıp viraneye çevrilmiş köyünden uzakta, Amed’de şekillenirken ilk gençliği, okulunu ve ‘kırık’lığını bir arada yürütür. Üniversite yıllarını tam bir mücadele ortamına dönüştüren Herbiji yoldaşa ilişkin şehadetinin ardından HPG Ana Karargâh Komutanlığı yaptığı açıklamada şu belirlemelere yer vermişti.
“1981 Amed doğumlu olan Herbiji Tolhildan kod adlı İbrahim Kaya yoldaşımız 2004 yılında Amed’de gerilla saflarına katılmıştır.
Herbiji arkadaş Yüzüncü Yıl Üniversitesinde okurken mücadeleye aktif olarak katılmış, anadilde eğitim kampanyasının en güçlü yürütüldüğü Yüzüncü Yıl Üniversitesinde bu kampanyanın öncülüğünü yapmıştır.
2002 yılında Partimizin kuzey Kürdistan'da gençlik hareketi öncülüğünde geliştirmek istediği Serhıldan hareketine aktif bir şekilde katılmak için dağda Mazlum Doğan kadro okulunun ilk devresinde eğitim gördükten sonra tekrardan çalışma için Kuzey Kürdistan sahasına gitmiş, iki yıla yakın çalışmalarda kalmıştır. O süreçte hareketimize dayatılan tasfiyeciliğe karşı aktif mücadele yürüten Herbiji yoldaş, önderliğe, halka ve mücadeleye olan sarsılmaz bağlılığını bu en zorlu süreçlerde göstermiştir.
2004 yılında gerilla saflarına tekrardan gelen Herbiji arkadaş Zagros, Xınere alanlarında kaldıktan sonra 2009 yılında Amed sahasına geçmiştir. Herbiji arkadaş akrabası olan 1991 ve 1998 yıllarında şahadete ulaşmış Herbiji arkadaşların ismini almış ve onların adına ve mücadelesine layık bir duruş ve mücadelenin sahibi olmuştur. Katıldığı günden şahadete ulaşıncaya kadar bulunduğu her ortamda Kürdistan gençlik öncüsü misyonuna denk bir duruşun sahibi olan Herbiji kişilik olarak sıcak, girişken kişilik özelikleriyle de her zaman yoldaşların en ileri düzeyde sevdiği ve saydığı bir genç militan olmuştur.”
Yoldaşları Herbiji arkadaştan söz ederlerken onun her yönüyle devrimciliğin simgesi olduğunun altını çiziyorlar. Zagros alanında birlikte çalışma yürüttüğü bir yoldaşına göre Herbiji demek korkusuzluk ve yaşamın hakkını vermek demek:
“Sıcak, hayata karşı korkusuzca, bir o kadar da dolu dolu yaşamak isteyen bir duruşu vardı heval Herbiji’nin. Bir süre karargâhta kaldıktan sonra arkadaşların onu Herki alanına gönderdiklerini duydum. Bazen selam gönderirdik.
Bir daha karşılaştığımızda 2008 kışıydı sanırım. Örgüte öneri raporu yazmıştı, gerçi daha önce de öneri yapmıştı Amed tarafına gitmek için. O alanda kaldığını, bildiğini, örgüte çok ciddi faydasının olacağını hep belirtiyordu. Yazdığı rapora olumlu cevap gelmesiyle birlikte çok ciddi bir sevinçle dolduğunu gördüm.
Çevresindeki her arkadaşı etkileyen bir katılımı, duruşu vardı. Hiç durmaksızın çalışırdı. Yapılması gereken bir iş olduğunu gördüğünde ilk harekete geçen arkadaşlardan biriydi. Yaşama karşı müthiş bir doğal sorumluluk anlayışı vardı heval Herbiji’de. Küçük ayrıntıları bile görürdü. Bizim çok fazla dikkatimizi çekmeyen küçük şeyler onun gözünden kaçmazdı. Hemen harekete geçerdi. Amed’den gelen arkadaşlardan sorduğumda öyle çok hızlı bir girişinin olduğunu, hakeza onu öyle devam ettirdiğini, istikrarlı bir şekilde sürdürdüğünü arkadaşların bana aktardığını hatırlıyorum.”
Şakacı yanlarıyla da son derece dikkat çeken Herbiji yoldaş her koşulda bir moral ve çekim merkezi olmasını bilmiş, daha çok da kişilik savaşımındaki ısrarlı ve kararlı duruşuyla takdir kazanmıştır. Bunların yanı sıra doğayla uyumlu bir mücadele anlayışını benimsemesini bir yoldaşı şöyle anlatıyor:
“Oldukça şakacı bir arkadaştı. Yoldaşlık boyutunda da örnek gösterilirdi. Eğitimlere aktif katılır, sorumluluk sergiler, eğitimlerde kendimizi geliştirmemiz gerektiği bilinciyle hareket ederdi. Ona göre binlerce yılın kayıplarını gidermenin yolu buradaki başarılardan geçmekteydi. Kapitalist sistemin etkilerini ve yarattığı zihniyeti sorgulayıp aşma çabası içinde oldu. Bunu yaşama yansıtmaya çalıştı. Herbiji arkadaş bu konuda kendi içinde müthiş bir mücadeleye girişmişti. Onun kendi kişiliğiyle her an savaş içerisinde olduğunu görmekteydik. Bazen ona bugün ne yaptığını sorardım. O ise bana kişiliğine karşı büyük bir savaş verdiğini söylerdi. Kapitalizme karşı mı savaştın diye sorduğumda ise zaten ne yapmışsa kapitalizmin yaptığı yanıtını alırdım. Bireyciliğin, yaşamı yok edici yaklaşımların bunun eseri olduğunu bilir, çürütülmüş beyinler yerine yenisinin, yeni bir bilincin yaratılması gerektiğini söylerdi. Ona takılır, bu gidişle ondan ya bir filozof ya da bir kahraman çıkacağını söylerdik. Zaten o Önderliğin militanı olmaktaki ve şehitlerin anısına bağlılığın gereklerini yerine getirmekteki kararlılığını her fırsatta dile getirirdi. Hatta filozofluk bile gerekiyorsa bu uğurda yapılabileceğini söylerdi.
Yok edilmiş bir tarihin ortaya çıkartılması için her türden fedakârlığı yapmaya hazırdı. Artık uyanmanın vakti gelmişti ona göre. Böyle bir tarih bilincine sahipti. Doğaya çok bağlıydı. Doğanın canlı olduğunu hissettiğini söylerdi. İnsanların doğaya verdiği zararın anlaşılması için örneğin ağaçların dile gelip konuşması gerekirdi ona göre. Taş canlıydı, bizim gibi o da acı çekmekteydi. Onun bu bütünleşmesi şaşırtıcıydı. Bunları Önderlik savunmalarından, yaşamımızdan almıştı. Bu sorgulamayı derinden yaşamıştı. Vicdani sorgulama onu bu sistemin yaratıcılarına karşı kin duymaya götürmüştü. Kendisini yeniden yaratmayı önüne hedef olarak koymuştu. Saf bir çocuk gibi yeniden doğmak istiyordu. Ondan gerçekten moral alırdım. Ben ona filozof diye takıldıkça o filozof olacağını, PKK'nin yaptıklarının filozofluğun da ötesinde olduğunu söylerdi.”
Bir başka yoldaşı Herbiji arkadaşın dış görünümünden başlayarak devrimci tanımlamasını hak ettiğine değiniyor ve kendisini geliştirmek için her türden çabayı gösterdiğini belirtiyor. Ona göre Herbiji arkadaş ideolojik derinleşmeyi üst boyutta yaşama çabasındadır. Tam da bu nedenle farklı bir ağırlığı, belirleyen olma özelliği vardır:
“Onun profilini gözümüzde canlandırsak bile birçok şeyi görebiliriz. Heybetli bir bıyığı vardı. Fiziği, boyu yerindeydi. Onun bu yapısı ve kişiliği bir araya getirilip de bir görünüş çıkarılmaya çalışılsa PKK'nin yeniden diriliş gücünü, özelliklerini görmek mümkündü. Kürt özgürlük hareketinin direniş özellikleri onun şahsında görülebilirdi. Onun okuduğu şiir ve türküler Kürt özgürlük hareketinin diriliş ve direniş devrimi dönemine tekabül etmekteydi. Kürt özgürlük hareketinin bu dönemleri onu oldukça etkilemişti. Bu nedenle Herbiji arkadaş her günü kendi açısından yeniden diriliş ve direniş günü olarak ele alır, katılımını buna göre yapardı. Bazen günlük sohbetlerde eski yoldaşların duruşundan, yaptıkları fedakârlıklardan, yürüttükleri savaştan söz ettiğimizde onları kendimize örnek almak isterdik. Eski PKK kadrolarından söz edilirken söylediklerinden çok duruşlarıyla halka örnek oldukları anlatılır. Herbiji arkadaş da aynı özellikleri barındırmaktaydı. Çok eski, doksanlı yıllarda falan katılmış olmayabilirdi. Ama o yıllarda yaşamış yoldaşların özellikleri onda bulunmaktaydı. İster sistemde ister saflarda Herbiji arkadaşı görüp de ondan etkilenmemiş kimsenin olacağını sanmıyorum. Duruşuyla insanları etkileyebilecek konumdaydı. Teorik düzeyi gelişkindi. Okumuş ve bilgiliydi. Geniş bir duygu dünyasına sahipti. Felsefik, ideolojik derinliğe ulaşmıştı. Bundan dolayı yaşamda etkileyici bir konumdaydı. Eğitim tartışmalarında onun sunduğu görüşler belirleyici öneme sahipti. Yaşama bu haliyle bir şekilde yansımasını vermekteydi. Onun değerlendirmeleri tartışmalara konan son nokta gibiydi. Herkes onun ortaya koyduğu çerçeveyi esas alırdı.
Duygu dünyası zengindi. Söylediği türkülerde bir uyum, ihtişam bulunurdu. Onda PKK ruhu, Apocu militan ruhu vardı. Bu ruhla birlikte ele alındığında Herbiji arkadaş kolay unutulacak birisi değildi. Fiziksel olarak bazı zorlanmaları çıkmıştır. Bunun nedeni öğrencilik yapmış olmasından dolayı zorluklarla fazla karşılaşmamış oluşuydu. Ama o bunları sorun olarak görmezdi. Bu kişiliğiyle yeni savaşçı eğitimi sırasında örnek olarak görülmekteydi. O orada eğitimci gibiydi. Onun eğittiği ve yaşam anlayışını güçlü biçimde aşıladığı yoldaşlar vardır. Bu arkadaşlarla ne zaman konuşsanız size Herbiji arkadaşla ilgili bir anılarını anlatacaklardır. Onun paylaşımcılığı üst boyuttaydı.
Herbiji arkadaş kolay daralmazdı. Karmaşayla sonuçlanan tartışmalara girdiği görülmemiştir. Onun bulunduğu yerde çözüm vardı, sorun yoktu aslında. Şehit oldu diye söylemiyorum bunları. PKK kültürü ve ahlakıyla terbiye etmişti kendisini. Bu duruş yalnız toplum açısından değil, bizim ölçülerimiz anlamında da bir aşamayı ifade etmekteydi.”
Herbiji arkadaşın PKK ruhuyla yaşama nasıl katılıyorsa savaşta da bu ruhun hiç şaşmadan kendisini açığa çıkarttığını belirten aynı yoldaşı şehit düşme tarzından ve oradaki büyük direnişten çıkarılacak çok ders olduğunu ekliyor:
“Savaş konusunda da farklı bir şey söylemem mümkün değil. 2012 baharında Lice alanında çıkan düşman operasyonunda Herbiji arkadaş ve yoldaşları büyük bir kahramanlık örneği sergilediler. Düşmanın her tür tekniği karşısında eşsiz bir direniş örneği sergilediler. Tüm olumsuz koşullara rağmen 17 Türk askerini öldürdüler. Siper alacakları ya da sırtlarını dayayacakları bir taşın bile olmadığı bir yerde saatlerce çatıştılar. Onlar bu koşullarda PKK ruhunu siper aldılar. Öyle savaşıp düşmana büyük bir darbe vurdular. Bu ruh büyük bir direnişi, o da büyük şehadetleri getirdi.
Herbiji arkadaş güney alanlarında da birçok örgütsel çalışmaya katkı sundu. Yeni savaşçıların eğitiminden basın çalışmalarına, kuryeliğe kadar değişik alanlarda emek verdi. Bu çalışmalara katılımı ve etkileme düzeyi neyse, savaşma istemi de o düzeyde yüksekti. Daha o dönemden Herbiji arkadaşın hayali Amed alanına gitmek yönündeydi. Tarih kahramanlarla ve onların hayalleri, ütopyalarıyla doludur. İşte bu kahramanlardan birisi de rahatlıkla söyleyebilirim ki Herbiji arkadaştır. O hayallerine ulaştı. Her Kürt özgürlük gerillası açısından şehadet büyük bir olaydır. Şeref, değer bu aşamada doruk noktasındaki anlamını bulur. Görevlerini yerine getirmek, özgür yaşama ulaşmak nasıl bazı aşamaları ifade ediyorsa şehit olmak da başka bir aşamadır. Bu nedenle kimse bir şey diyemez şehadet durumu karşısında. Herbiji arkadaş işte bu aşamaya 2012 yılında erişti. Onun hayallerinde yer edinmiş en temel şeylerden birisi belki Amed’de şehit düşmekti ve o bunu başardı. Önemli olan buydu. Her gerillanın böyle bir alanda mücadele yürütmek ve şehadete ulaşmak gibi hayalleri vardır. Amed Herbiji arkadaş için bu anlama geliyordu. Amed yurtseverliği ile tanınır. Düşman karşısındaki duruşuyla önemli kişilikler çıkarmıştır aynı zamanda Amed. Herbiji arkadaş bunlardan biriydi.”
Mücadele Yoldaşları